10 Kasım 2009 Salı

Muhteşem Gaziantep gezimizden notlar...

Merhaba, Gaziantep’den dün döndük. Yol yorgunluğu,uykusuzluk derken neler yaşadık sıcağı sıcağına yazamadım. Şimdiden söyleyeyim bir güne öyle çok şey sığdırdık ki yazı uzun olacak, ama çok da keyifli okunmaya değer:)
Cumartesi günü sayımız 10 kişi olunca Havaş’ın servisi yerine minübüs kiralamayı uygun bulduk Sabiha Gökçen Havalimanı’na giderken. Aramızda ilk kez uçağa binecek olan 4 kişiden Elmas bizi çok güldürdü. İnanılmaz panik yaptı ve korktu. Yanımdaki kadın “sakinleştirici verin bu bayana ” dediğinde sakinleştirici verdik:) Hem korktu hem de cam kenarında oturmak isteyip sürekli dışarıyı seyretti:) Saliha “tamam korkuların üstüne gidilmeli ama bu kadar da değil” dese de o dışarıyı izlemekten vazgeçmedi:) Sakinleştiricen sonra komik hali ise bizi uzun süre güldürdü. O gün akşam kebap yiyeceğiz diye kahvaltıdan sonra kimse bir şey yememiş:) Hepimiz açlıktan deliriyorduk. Otele gitmeden kebap yemeye karar verdik ki bize çok meth edilen İmam Çağdaş’a gitmeyi planladık. Havaş’ın servis şoförü bizi sağolsun merkezde indirmedi ve İmam Çağdaş’a kadar götürdü. Baktık ki kapanmış inanılmaz bir hayal kırıklığı yaşadık ki sağolsun şoför bu kez kebapçıların çoğunlukta olduğu bir sokağa kadar bizi götürdü. İşte ilk anda Antep’in misafirperverliği ile karşılaşmış olduk. Bu kez de hayatın çok erken bittiği Antep sokaklarında hayalini kurduğumuz açık bir kebapçı aramaya başladık:) Sonunda Köşk Kebap ’da önce kübban ekmeğine sarılı ciğer kavurmalarımızı yedik, sonra onların kıyma dediği Adana- Urfa karışımı bir kebap yedik köpüklü ayranlarımız eşliğinde:) Fazla seçeneğimiz yoktu gittiğimiz yerde ama yediklerimiz de enfesti doğrusu. Ardından çaylarımızı içtik, karnımız doyunca hiç kaçmayan keyfimiz daha da bir hareketlendi:) Ardından yandaki Ercan Usta tatlıcısından ismini çok zor ezberlediğimiz Belluriye tatlısı geldi kaymak eşliğinde. Ona da bayıldık. Çaylarımızı getiren Mehmet ağabey , 1 günümüz olduğundan ve çok şey yemek ,içmek ve görmek istediğimizden bütün sorularımızı sabırla cevapladı. Mehmet ağabeyi hiç unutmayacağız hepimiz çok sevdik. Misafirperverliklerinden ve lezzetli ikramlarından dolayı gittiğimiz bu mekandan da çok memnun kaldık. Ardından otelimizin yolunu tuttuk bomboş Antep sokaklarında . Sanki ilk defa gelmemiş gibiydik. Tarif edilen her yeri öyle kolay buluyorduk ki. Bunda yön duygusu gelişmiş Saliha’nın büyük payı var tabi:) Otele vardığımızda hemen kahve aldırıp kahvelerimizi içtik Ülkü’lerin odasında. Geç saatte Ülkü’nün eline kağıt-kalem alıp “sevgili günlük bugün de Gaziantep’teyim” diye başlayan cümleleri ve ardından söylediği birbirinden komik cümleler bizi öylesine güldürdü ki karşı odadaki Ali “sesiniz taa buraya geliyor “diye telefon açınca odalarımıza dağıldık rahat bir uyku çekip ertesi günü çok iyi değerlendirmek amacı ile. Otelimiz de umduğumuzdan çok daha iyiydi. Hiçbir sorunla karşılaşmadık. Hatta fiyatı çok uygun olduğundan aklımıza kötü kötü şeyler bile getirmiştik:) ki her şeyi gayet güzeldi. Hatta kaloriferi yakmışlar aşırı sıcaktı , o gece hiçbirimiz doğru düzgün uyuyamadık bile:) Sabah erkenden kalkıp kahvaltılarımızı yaptık. Ülkü,Zeynep ve Gülay, Gülay’ın kardeşinin askerlik arkadaşı tarafından araba ile alındı ve akşama kadar onlar ayrı gezdiler. Merkezde olan otelimizin arka dar sokakları harika eski taş evlerle doluydu. Önce orada resim çekildik sonra resepsiyondaki Tanju Bey’in tavsiye ettiği yerleri gezmek için yola koyulduk.
İlk durağımız Arkeoloji Müzesi oldu. Antep çok eski ve tarihi bir yer. Bu tarihi, kronolojik olarak bu müzede görmek mümkün. Müzede Zeugma’da bulunan mozaikler ve heykeller ve antik çağda kullanılan eşyalar var. Buradaki baygın bakışlı Çingene mozaiği Zeugma’nın simgesi sayılıyor. Ayrıca savaş tanrısı olarak bilinen , öfkeli bakışlı ve bir elinde mızrak diğer elinde bereketi simgeleyen çiçeğin olduğu heykel de dünyada tekmiş.Bu bilgileri müzede gösterilen slayttan edindik. Müzeden sonra gece yediğimiz tatlıyı çok beğendiğimiz Ercan Usta’nın yerine gidip İst’a götüreceğimiz tatlıların siparişini verdik. Oradan Ali Nacar Camiini ziyaret ettik. Yapılış tarihi tam bilinmemekle birlikte 14. yy.’da yapıldığı sanılan camiinin minaresindeki güneş saati bölgedeki tek örnek.Oradan bir kır kahvesine gidip bölgeye özgü meşhur menengiç kahvesini içtik. Tophane’de içtiğimiz menengiç kahvesine benzemiyordu bu. Biraz acı geldi bize:) Oradan tarihi Naib Hamamı ’nın önünden geçtik ki vaktimiz olsaydı içeri girip keselenmeyi çok isterdik doğrusu:) Ardından Orhun Yazıtları Anıtı ’nda resim çekildik. Oradan da Şahin Bey ve 14 şehit anıtının olduğu parka gittik.
Yol üzerinde satılan cevizli sucuk ve bir taş fırınından kübban ekmeği ile tatlı mısır ekmeği almayı da ihmal etmedik:) Oradan Mehmet ağabeyin tavsiye ettiği Mavişler adlı kebapçıya gidip lahmacun yedik. Kebapçıda bizi öyle güzel ağırladılar ki lahmacunun yanında getirdikleri ikramlar da çok lezzetli idi. Otantik mekanda sanat müziği eşliğinde öğle yemeklerimizi yiyip,çaylarımızı yudumladıktan sonra gezi programımıza devam ettik. Gaziantep Kalesi ’ne çıktığımızda Gaziantep Savunması Kahramanlık Panoraması Müzesi de çok etkileyici idi. Milli mücadele dönemini anlatan kabartmalı resimler, heykeller o günlerin ne denli zor ve büyük bir inançla yaşandığını ve ülkemizin kıymetini çok iyi bilmemizi bir kez daha hatırlattı bizlere. Kaleden indiğimizde wc molası için girdiğimiz Şirvani Camii’nin yapımı ise tam olarak bilinmemekle birlikte 1681 olarak tahmin edilmekte. Antep’te gözüme çarpan camilerin çoğu 15.ve 16. yy’da yapılmış çok eski ve tarihi camiiler. Bu anlamda çok zengin bir şehir. Elbette sonrasında bir çok tamiratlardan geçmiş ama günümüze kadar korunmuş. Yolumuz üzerinde bakır imalatçıların olduğu otantik dükkanların önünden geçip Zincirli Bedesten Çarşısı ’nı gezip, Bakırcılar Çarşısı ’na gittik. Otantik çarşıyı gezdikten sonra baharatçılardan Antep’in yağ boya karışmamış lezzetli biberlerinden satın aldık. Methini çok duyduğumuz İmam Çağdaş’ın önünden geçerken tıklım tıklım olan mekandan kızlar, çok pahalı olan baklavalardan almışlar azar azar:)Sadece kebap çeşitlerinin olduğunu ve yöresel yemekleri tadamayacağımızı fark edince de orada yemek yeme planımızı iptal etmişler. Oradan Yuşa Peygamberin türbesini ziyaret ettik. Bize bu türbeden bahsedildiğinde çok şaşırmıştık çünkü bu türbe İstanbul’da Beykoz’da da var. Hangisi gerçek bilmiyoruz ama ziyaretimizi Allah kabul etsin. Dönüş yolunda Zeugma adındaki bakırcı imalatçı bir dükkanda durup “çeyizime alcam, bizi turist görmeyin, ben de imalatçıyım kazanırsınız, vs” gibi söylemlerle pazarlık ettiğim Sarı Ahmet Usta sonunda “kızım senin işin ne, kaç para alıyosan fazlasını vereyim gel buraya yerleş bende çalış, al bu kartımı patronunla beni görüştür” demesi koltuklarımı kabarttı:) “Kızlara da sakın bunun elini bırakmayın sırtınız yere gelmez” demez mi:) Her gittiğim yerden iş teklifi almam çok hoşuma gidiyor doğrusu:) Ama bu kez hedeflediğim rakama vermemeye inat etti. Hedefimden tam 2,5 TL eksiğe aldığım bakır çaydanlık çok hoş:) Ayrıca bakır cezve ve bakır fincanlarım da çok hoş. Bizlere çay ısmarlayan Ahmet usta , yemek için yöresel yemekler yapan Kırkayak Gaziantep Evi’nin tavsiye etti. Sarı Ahmet Usta'nın ve efendi oğullarının esnaflığı da, misafirperverliği de bizleri çok memnun etti. O bana 2,5 TL'yi indirmese de ben onun reklamını yapayım:) www.zeugmabakir.com
Yemekten önce tatlıcıdan tatlılarımızı aldık. Tatlıcı bize tatlı ikram etti yine. Orada lokmaya Anteplilerin söylediği ismi sadece Ali’ye söyledi tatlıcı. Biz soru cevap eşliğinde bu ismin ne olduğunu terbiyeli Ali’den çok zor öğrendik sonunda:) Daha doğrusu o söylemedi biz tahmin ettik:) Aldıklarımızı otele bırakıp Kırkayak Gaziantep Evi ’ne doğru yola koyulduk. Burası cidden tavsiyeye değer bir yermiş. Yöresel yemekler olabildiğince lezzetli sunuluyor. Otantik dekorasyonu, büyük bahçesi ile gözlere de hitap ediyor. Ama bizim midemizdi öncelik verdiğimiz ve hemen siparişlerimizi verdik. Önce yöreye özgü yuvarlama çorbası ile başladık. Fındık lahmacun ve içli köfte deolmazsa olmazdı. Sonra anlatılmaz yenir lezzetteki patlıcan,biber ve yaprak dolmalarını bayılarak götürdük. Tas içinde ve özel kepçeye benzer kaşığı ile sunulan köpüklü ayran da nefisti. Sonra mantar,patlıcan ve karışık kebapları götürdük sonrasını hiç düşünmeden:) Velhasıl midemizde nefes alacak yer kalmadığını nice sonra fark edebildik:) Kebaplar da çok lezzetli idi ki biz diğer yöresel yemekleri tercih edebileceğimiz düşüncesinin neden daha önce düşünemediğimize hayıflandık doğrusu. Mesela yiyemediğim analıkızlı da aklım kaldı:) Yemeklerden sonra ikram edilen çay ne iyi gitti anlatamam. Beni tanırsınız cebimde bir not defteri ile kalem bulunur ve her yerde not alırım . Bu mekanda da not defterime not alırken bana bakan garsona bloğumun olduğunu ve bloğumda bu mekandan da bahsedeceğimi söylediğimde garson mekanın sahibi Nedim Usta’yı haberdar etmiş sanırım ,ayrılırken Nedim Usta yanımıza gelince memnuniyetimizi ona da ifade ettik. Nedim Usta çok misafirperver biri ve de çok mütevazi. Sağolsun öyle çok ısrar etti ki bahçesine oturup güzel Türk kahvesinden içmek zorunda kaldık , zevkle tabiJTeşekkürler Nedim Usta ve çalışanları. İşte Nedim Usta'nın mekanının site adresi: www.gaziantepevi.com Güzel yemekleri yemiş olmanın keyfiyle biz kahvelerimizi yudumlarken aşırı güldük ve coştuk. Orada bir oyun oynadık. Herkes birbirinin yerine geçti . Ben o an telefonla konuşurken grubumuzun tek erkeği olan Ali düşmüş bana. Ali olmak çok zordu 9 kızın içinde tek erkek olarak kendinin dile getirmediği zorlanmayı fark ettiğimden onun iç sesi oldum ve kızlara teker teker onun demek isteyeceklerini düşünüp söyledim:) Deniz olan Gülay bizi gülmekten kırdı geçirdi. Bu oyunda en başarılı oydu:) Elmas ise Hilal rolünden çok memnunda “oh be Hilal olmak çok güzel, çocuğum var , kocam var, zenginim, ben bu rolü çok sevdim” dedi durdu:) Bu oyun bütün gece sürdü ve çok keyif aldık. Ben biraz Ali’nin karizmasını çizdim:) Çünkü o çok ağır çocuk benim taklidimle biraz bu ağırlığını kaybetti:) Ali ilk etapta sadece benim ve Elmas’ın planladığı bu geziye dahil olan 3. Kişiydi. Daha sonra 7 kızın daha geleceğini duyduğunda pişman oldu ama iş işten geçti:) Ama iyi ki vardı çünkü başımızda bir erkeğin olması onun için zor olsa da bizim için çok iyi oldu:) Sokaktaki erkeklerin kötü bakışları bizden çok onu rahatsız etti. Fakat misafirperver ve güleryüzlü esnaf ısrarla onların kendilerinden olmadığını ve civar şehirlerden gelen insanlar olduğunu söyledi. Her yerin iyisi de , kötüsü de vardır. Yapacak bişey yok tabi. Yemekten sonra canlı türkü dinlenebilecek mekan aradık ki maalesef istediğimiz gibi bir mekan bulamamıştık. Zaten çoğu yer kış sezonu olduğundan kapalıydı. Bizde dar,tarihi taş sokaklardan geçerken harika çalan sanat müziğine kapılıp bir yere girdik. Mekan çok hoştu, biz terasında oturduk. Hafif yağmur yağınca şemsiye altında zahter çaylarımızı yudumlayıp,daha sonra da nargile yaktırdık. Yorgunluktan bitap düşmüştük ama olabildiğince günümüzü değerlendirmek için çok çaba sarfettik:) Gezerken bütün gün aradığımız yöreye özgü fıstıklı, kaymaklı katmer tatlısını sabah tüketildiğinden bulamamıştık. Ama peşini de bırakmaya niyetimiz yoktu. Ertesi sabah 6.15 de gelecek Havaş servisine rağmen 5 de kalkıp sokak sokak katmer aradık:) Fırınlar yeni yakılıyordu ve beklememiz gerektiği söyleniyordu. Sonunda Abdo usta 2-3 tane yapabileceğini söyledi. Siftağını bizimle açan Abdo ustaya umarım ayağımız bereketli gelmiştir. O bizi mutlu etti Allah da onu mutlu etsin:) Hedef belirleyen insanın elinden hiçbir şey kurtulmazmış:) Katmerimizi de yiyip İstanbul yoluna düştük:) 1 güne çok şey sığdırdık, çok keyif aldık, çok da güldük.
Ama Antepli olan Mehmet Barlas’ın değimi ile dünyanın en eski şehri olan tarihi Antep kentinde elbette gezilip görülmeye değer bir çok yer vardı bizim yetişemediğimiz. Ve tadılması gereken lezzetli bir çok yemek tabi ki:) Unutmayacağım hatıralarla dolu bir geziyi daha burada noktalarken, resimleri bilahere yayınlayacağımı bildirir, Aralık’da yapacağım Trabzon gezisinin hayalini şimdiden kurmaya başladığımı da bilmenizi isterim:) Sevgiyle…

Hiç yorum yok: