30 Haziran 2008 Pazartesi

Gezmeler:) ...


Merhaba, gene birikti günlerim, gene uzun bir yazı olacağa benziyor bu yazıJ Akıbet yoğun geçen günlerimden belli zatenJ Efendim yeni bir haftaya başlamanın hüznü ile iyi haftalar diliyorum cümlenizeJBu hafta benim için yoğun ve sıkıcı olacak;zira ofisimi paylaştığım iş arkadaşım izne ayrıldı. Onun için sevindim,kendim için üzüldüm tabiJ Eee ben gittiğimde de o yalnızdı, çaresi yok katlanacağım.
Çarşamba günü herkes milli maç telaşındayken ben Yaprak Dökümünün finalini izlemenin telaşındaydımJİş çıkışı Nurgül’e gittim, sonra eve gelip finali izledim:),bittikten sonra da biraz Yeliz’de oturup, kitabımı okudum daha sonra. Ne kadar ruhsuzsun demeyin ne olur kazanmamızla mutlu olacağım gibi kaybetmemizle üzüldüm elbette. Ama karınca kararınca bir histi benimki. Yeterince abarttılar, saçmaladılar, “inşallah”sız “maşallah”sız salladılar ki insanlar, ben uzak kalmayı tercih ettim. Her şeyde vardır bir hayır, sevinmenin ve üzülmenin adabını öğrenemedik milletçe. O silahlar susmadıkça ben yenilmiş olmayı tercih ederim. Geçen maçta bir can ile daha oynanmıştı, unutmadım. Sadece kupaya ya da skora endekslenmekten kar zarar analizi yapamaz, denge unsurunu hesaba katamaz olduk:(
Perşembe günü Deniz,Derya,Ayşe,Saliha ve ben buluştuk. Ardından tesislere gittik, Seda’da geldi biraz tabu oynayıp evlerimize dağıldık. Cuma günü teyzemler kuzen Engin’ e gideceklerdi beni de aldılar iş çıkışı. O gece orada kalıp , ertesi sabah eniştem ile birlikte döndüm.
Cumartesi günü Gönül ablama yardım etmeyi planlıyordum son kez ; fakat o taşınacağı evdeymiş o gün. Figen’de kahvaltı yaptım, Hilal ile kahve içtik, Nilüfer’e uğradım arkadaşı Canan ondaydı. Akşam da Saliha ile birlikte Elmaslar’ın Kısırkaya’daki evlerine gittik. Deniz,Derya,Ayşe , Elmas ve annesi gündüzden gitmişlerdi. Elmas arabasını vurmuş giderken, başkası bırakmış onları da. 2 gün boyunca sürekli aksilikler oldu, sebebini idrak edemediğimiz. Cumartesi geç saatlere kadar oturduk birlikte bahçede. Fasıl yaptık, muhabbet ettik ve daha bir sürü şey. Harika bir geceydi, çok iyi geldi. Sabah kahvaltımızı yapıp “denize inelim” dedik. Denize gittik ki simsiyah bulutlar anında ve hızlı bir şekilde gelip, kızgınlığını üstümüze şiddetle boşalttıJ Kime kızdı bilinmez ama hakikaten kızgın olduğu belliydiJ “Haydaaa” dedik gayr-i ihtiyari , sonra yağmurdan da sevinç duymayı bildik, olması gerektiği gibiJ Eve geldik önce Mediha teyzenin yaptığı ciğerli içli pilavı yedik, sonra da mangal yaktı bize sağolsun Mediha teyze. Mangalımızı da keyifle yiyip arabasız olduğumuz için hızlı hızlı yola koyulduk. O akşam biz Saliha ile ısrarla çağıran Aysel’e de uğradık. Biraz oturup, biran evvel bu tempoda yorgun düşmüş vücutlarımızı dinlendirmek ve uyumak için kalkıp eve geldik. Son birkaç günümüzü de gene yoğun ama bir o kadar da güzel geçirdik çok şükür.
Sevdiklerizle, sevinçle yaşayacağımız anların çoğalması dileği ile…
(Bu arada resimdekiler Ayşe, Derya,Elmas ve DenizJ Küçük tatilimizin bitmesi ile hüzünlü ve yorgun halde yola koyulduğumuz sırada, yolda çektiğim fotoğraf. Kızlar sizi afişe ettim, meşhur oldunuz, hadi yine iyisinizJSaliha hanım her zamanki gibi evden çıkmakta gecikmeseydi , bu karede olacaktı,şansına küssün :)

26 Haziran 2008 Perşembe

2. KİTABIM BİTTİ:)


Merhaba,ikinci kitabımı da bitirdim. Hala kaliteli bir okuyuş olduğunu düşünmesem de zamanla kaliteli okuyuşlarıma kavuşacağımı biliyorum. Uzun bir süre ara verince okumaya, bu durumun normal olduğunu düşünüyorum. Bunu neden söyledim derseniz, yine kitabı anlatamayacağım daJ Sudamlam , yetiş!:))

Okuduğum kitap, Prof.Dr.Nevzat Tarhan’ın “Kendinizle Barışık Olmak” adlı psikoloji konulu kitabı. Kitabı okurken yeni bilgilere erişemedim sanki, hazine bulmuş gibi sevinemedim. Bildim bileli kendimi psikolojiye meraklı biri olarak ya çok psikoloji kitabı okuduğumdan; seminerlerine katıldığımdan, ya da Nevzat Tarhan’ı televizyonda ve radyoda çok dinlemiş olmamdan olabilir yeni bir bilgiye erişememiş olduğumu hissediyorum.Bir de sanki bana kitap, yazmak için yazılmış gibi geldi. Çok kaliteli bilgiler olsa da içinde karışık, karman çorman yazılmış sanki. İçinde Tarhan ile yapılmış roportajlara bile yer verilmiş. Sanki sayfalar doldurulsun çabası güdülmüş.
Okurken hep daha önce bu kitabı okumuşum gibi hissettim, kimbilir belki de okumuşumdurJ Fakat psikolojiye meraklı biriyseniz elbette okuyabilirsiniz. Ay ben şimdi hangi kitabı okusamJ. Havamı yesinlerJ Ama çok mutlu oluyorum, paylaşmam lazımJ Bu arada gene arka kapak yazısını kullanayım benJ
Kendimizi geliştirebileceğimiz bilgileri zihnimize ve eylemlerimize katacağımız sağlıklı okuyuşlara…

Duyguların Eğitimi
Ruh sağlığını korumanın yolu, insanın kendisiyle ve çevresiyle barışık olmasından geçer. Kendimizle barışmak; duygularımızı denetim altına almayı başarmak ve hayatımızı amaçlarımız doğrultusunda yönlendirebilmek demektir. Bunun için duygularımızı eğitmeyi öğrenmemiz gerekir. Çünkü duygularımızı yönetebilmek bizim elimizdedir.Profesör Doktor Nevzat Tarhan "Kendimizle Barışık Olmak"ta tıbbın ve psikoloji biliminin verileriyle, kendinizle ve çevrenizle uyum içinde bir yaşama kavuşmanın ipuçlarını veriyor.Kitaptan Bazı Başlıklar:
- Beyin Hazinesini Yönlendirebilmek
- Ruh Sağlığımızı Koruma Yoları ve Tıp
- İçimizdeki Güç
- Ahlak Eğitimi
- Toplumsal Hayat; Sorunlar ve Çözümler
- Sağlıklı İletişim: İyi Diyalog
- Röportajlar

25 Haziran 2008 Çarşamba

Blogcu bozuldu, günler birikti...

Merhaba, ilk kez bir kere de açıldı blogcu:) Son zamanlarda fazla içmiş ayyaşlar gibi kafayı sıyırmıştı:) ve daha bunun gibi bir çok benzetme yapabilirim blogcunun hal-i pür melaline:) ; fakat henüz açılmadım, henüz sabah...
Tatilden geldiğimden beri doğru düzgün yazamadım, zaten doğru düzgün de yaşamadım. Ben çalışmaya, sıcağa hala alışamadım:(
Her zamanki gibi biriken günlerimi yazmaya dünden başlayalım, malum hatırlamam daha kolay oluyor. Artık diziler de yok nasıl günleri hatırlayacağım ben yaw:)
Dün akşam evdeydim:)
Bir önceki gün Elmas'ın ablası ve arkadaşım Rukiye'deydik Ayşe ve Elmas ile...
Pazar günü Elmas ve Saliha ile çay bahçesine gittik, oradan da Elmas'a...
Cumartesi günü komşum Figen,Hilal ve Gönül abla ile görüştüm gündüz:) Evcilik oynadık yine:) Gönül ablam taşınacak bu hafta , ona yardımcı olmayı çok istiyorduk ; fakat o buna yanaşmıyordu.Cumartesi günü zorla yardım ettim Gönül ablama, ve çok mutlu oldum tabi.
Akşam Sevin'in abisinin oğlunun sünnet düğününe davetliydim. İclal ile buluşup gittik. Sevin'ler Çerkez olduklarından adetleri bize göre çok değişik.Halk oyunları ekibinin gösterisinden sonra kendi hemşehrileri akordeon eşliğinde yöresel danslarını yaptılar. Bekar kızlar bir kenarda nazikçe alkış tutuyorlar, erkekler kızları seçip dansa davet ediyor, birlikte oynuyorlar , erkek eşlik ediyor kıza yerine bırakıyor, kız selam veriyor yerine geçerken.Diğer çift alıyor sahneyi:) Bildiğimiz dansa davetin gelişmiş ve kibar olanı işte:) Ama izlemesi çok zevkliydi. Yemek faslı bittikten sonra kalmanın bir anlamı yok diyerek kalktık :)) Şaka şaka araba yoktu, vasıtalarla zor olacak diye kalktık. Ama ikramın bitmesini bekledik kalkmak için:) O gece İcloş bende kaldı, geç saate kadar Nilü de oturduk.
Cuma günü İzmir'den gelen süt kardeşim ve kuzenim Ayşe'yi görmeye gittik teyzeme. Organizasyonu ben yapmıştım Türkiye maçını hesaba katmayarak, yapmaz olaydım:(. Nilü,Rukiye,Ülkü,Figen,Sevinç,Saliha,Engin,Mustafa,Eyüp ,Ayşe hepimiz teyzemdeydik. Düşünün bir de bunların çocukları var ve maç izlemeye çalışan erkekler:)... Son dakikalarda kadınlar da maç izlemeye kapılıp çığlık çığlığa bağırmaya başlayıp, ev savaş alanına dönüştüğünde çok pişman oldum birlikte toplanma fikrine. Eskisi gibi olalım istemiştik ama artık yavruların yavruları var:) Mümkün değil eskisi gibi olmak. Başım şişti, oturmamdan, konuşmamdan bişey anlamadım. Bir daha hepbirlikte biraraya gelmem dicem ama bugün de bizdeler aynı kadroya yakın kısmı, hatta daha fazlası:(
Perşembe günü Deniz, Elmas, Derya, Saliş toplandık, daha sonra Ortaköy' e gittik kumpir yemeye.
Salı ,Çarşamba evdeydim:)
Pazartesi günü Rukiye'deydik yine Elmas ile. Offff 3 gün haricinde hep gezmişim gene , ben de yazarken farkettim:) Bu yaz ben gezer dururum artık, kışın çok oturmuş gibi:) Yok yok gezmem sıcakta en güzel yer evi insanın:) Bilmiyorum ruh halime göre değişir aslında:) İşte böyle başını ağrıtırım bloğum, zırt pırt bozulma sen de
Birikmesin yazılarım ben de yorulmayım, sen de, okuyan da...
Kal bakalım sağlıcakla...

23 Haziran 2008 Pazartesi

Sobe...

Merhaba, Sudamlam beni sobelemiş ama ben ancak cevap yazabiliyorum. Malum blogcuyu açık bulmak çok zor. Zaten yakında ben de taşınacağım. Yetti gariJ
Sobe konusuna gelince, “çocukluğumuzda ya da gençliğimizde yaşadığımız kendimizce en tehlikeli ,en komik macera”
Yaa benim aklıma çok şey geliyo ne gelirse yazacağımJ
7 yaşımda aceleciliğimden dolayı anne babamı beklemeyip trenden inmeye kalkınca trenin altında kalmıştım. Yaşayacağım yıllarım varmış ki kurtardılar çok şükürJ Ama benim için ilk önemli maceramdır ; ki ilkokulda “başınızdan geçen bir hadiseyi yazın” dediğinde öğretmen hep bu anımı yazmışımdırJ O hep aynı soruyu sorunca , aynı cevabı yazmam normal benceJ
Sonra gene aynı yıllarda koşuşturunca evde, 5 bardak kaynar çay dökülmüştü yüzümeJ Annem biz hastalanınca babam çok kızdığı için o gün arkamı döndürüp yatırmıştı babam görüp anneme bağırmasın diye, ertesi günü götürdü doktoraJ 1 günlük gecikme Allah’tan zarara sebep vermedi de hiç yanık izi kalmadan atlattım o olayı daJ
Zaman zaman Beykoz’dan ve Medişkom’dan bahsediyorum ya. İşte ben onlara çocukken çok çektirmiştimL 4 çocuğu ile eşi ölünce dul kalan Medişkom’a anne ve babam büyük alaka gösterirdi. Bize ne alsa yarısını onlara gönderirdi babam. Ben de çoculuk kıskançlığı mıdır hala sebebini bulamıyordum onlara sinir olurdum çocukken. Hep eziyet ederdim kızı Kamile’yeL Annem Nilü ile beni evde kitleyip bir yere gitmişti bir gün. Evimiz giriş kattı. Canımız pasta çekti, Nilü Kamile’yi çağırıp bisküvi ve puding aldırdı. O “ne yapacaksınız” diye sorunca “pasta yapacağımızı” söyledik. Umduğunu farkettik, birkaç kez “yaptınız mı pastanızı” diye sordu çünkü. Ama biz kalan pastayı anneme ayırmıştık, vermek istemiyorduk fakat şiddetle şaka yapmak istiyorduk. Ay devamını nasıl anlatacağımı bilmiyorumL Neyse devam ediyorum. Kakanın üstüne hindistan cevizi serpip kamileyi çağırdık “gel sana pasta vereceğiz” diye.O koşa koşa gelip aldı , pasta olmadığını anlaması ve annesinin balkondan takip etmesi aynı ana rastlayınca mahalle inledi tabi. Akşam olaylar büyüdü. Medişko’dan , babamdan, annemden hayatımda yemediğim azarı yedim. O olay çok konuşulmuştu, çoookkk. Fikir ve eylem Nilü’nündü, pastayı verme işlemi benim. Ama adım çıktığından Nilü’ye yüklenilmemişti bu olayda. Bakmayın bisküvili pasta yaptığımıza yaşımız çok büyük değildi o olay yaşanırken. Aklım ermeye ve eziyetlerimi sonlandırmaya karar verdikten sonra hep özür diledim Kamile’den, özellikle de bu olay için. Helallik de aldım, şimdi onu çok ama çok seviyorum. Onlarla biz koca bir aileyiz . Beni ayıplamayın ne olur, adı üstünde çocukluk işte. Kamileler kızını her yaramazlığında veya hainliğinde bana benzetirmiş . Çocukcağız ismimi duyduğunda çıldırırmış, kötü ,küfür gibi bişey sanıyormuşJ Sonra beni tanıyınca ismimi duymak kızdırmaz olmuş onuJ Hala “aynı sen gibi hain” derler yaramazlık yaptığındaJ Ama “inşallah sonu da sen gibi olur” diye eklemeyi unutmazlarJ Her şeye rağmen beni çok sevdiklerine seviniyorumJ
Bir de Nilü hatırlattı, o geçmişi iyi hatırlar ben biraz balık hafızalıyımJKüçükken parmağıma teneke gibi bir şey geçirmişim, sanırım yüzüğe benzettimJ O şey çıkmayıp, parmağım morardığında sabun, krem, zeytinyağı da çıkaramayınca doktora koşturdular beni. Nilü de bizle geldi. Ağlaya ağlaya bir hal olmuştu “kardeşimin parmağını kesmesinler” diye. Sonradan her kavgamızda ben ona “ beni çok seviyosun sen” der , parmağım kesilmesin diye ağlamalarını hatırlatırdımJ Doktor , sağolsun o olayı da ucuz atlatmamı sağladı:)
Ve daha bir çok tehlikeli olay yaşadım haylazlıkla geçen çocukluk yıllarımda. Şimdilerde tehlikeli olmasam da, komik anılarımın sonu kesilmedi hiçbir zaman. Hep gülen pencereden baktım hayata. Ağlatan yanlarını görmemezlikten gelemesem de , dillendirmedim kolay kolay. Acıyı büyütmedim hiç, en azından dışımdan büyütmedimJ Sevmiyorum acıyı, sadece çiğ köftede keyif alırım. Ama acının bana olan sevgisinden eminimJ Sağolsun, sever, sayar beniJ Sevginin zararı olmaz, varsın sevsin ne edeyimJ
Ben kimleri sobelesem? Blah blah, gelin Ayşe, Zeynep Melike , Kelebeğin efsanesi, ebe!!!

20 Haziran 2008 Cuma

Ruh Bakımı...


Merhaba, kitap okumaya başladığımı övünerek değil ama sevinerek bir kaç kez dillendirmiştim:) Gök görmedik bir kitap okumuş bakalım daha kaç kez yazacak:)
Ne yapayım sizleri şahit tutuyorum ki bir daha kitap okumaktan vazgeçmeyeyim. Bildim bileli kendimi kitapları sevip, onlardan istifade etmiş biri olarak 3-4 yılı okumayarak, okuyamayarak geçirmenin eksikliğini yaşadım. Şimdi tekrar döndüm kitaplarıma, kütüphanemde o kadar çok garip kalmış kitabım var ki anlatamam bir ömür yeter belki de. Fakat nedense kitapçıya gidip yeni kitap almak ya da başkalarının elinde gördüğüm kitabı isteyip, okumak cazip geliyor bana:) Çocukken komşumuzun kızı vardı, Kübra. O evlerinde kuşun sütü eksik olsa da bizde yemek yemeği severdi . Annesi "tok evin aç kedisi" derdi ona:) Sanırım ben de öyleyim:)
Okuduğum kitaba gelince, okurken ya otobüsteydim, ya havuz başındaydım çoğunlukla. Ara verdiğim için midir nedir çok dikkatimi toplayamadım okurken , kaliteli bir okuyuş değildi aslında. Çünkü ben kitabı çizerek, not alarak okurdum evvelden. Çok önemli bulduğum düşünceler vardı kitapta, aslında arkadaşlarla muhabbet esnasında kitaptaki konulara denk geldiği oldu . Bana hep böyle olur ne öğrensem hep o konuya dair sohbet geçer . Kimbilir insan bildiğini konuşuyor da ondan konusu geçiyordur:) Bu arada kendisine de dediğim gibi demeden geçemeyeceğim Sudamlam bu kitabı okurken çok geçti aklımdan. O , okuduğu kitapları çok güzel anlatıyor . Yazarlar bunu keşfetse kesinlikle istifade ederlerdi ondan, harika bir kitap eleştirmeni kendisi. Ben de keşke "o okusaydı kimbilir ne güzel anlatırdı bu kitabı" dedim anlatamayacağımın öngörüsü ile:) Öngörümün isabetli oluşunu kitabın arka kapağındaki yazıyı kitabı tanıtmak için kullanacağımda bir kez daha anladım:) Şimdilik siz kitabın kendi kendisini tanıtması ile yetinin, kusura kalmayın, ama sevgiyle kalın ...
Cilt bakımı'nın koskoca bir sektöre dönüştüğü, uğruna onmilyarlarca doların, nice emeğin ve zamanın harcandığı bir 'görüntü' dünyasının unutulan gerçeğidir ruhbakımı. Oysa mideler gıda, ciltler bakım istediği gibi, ruhun da bakıma, özene,beslenmeye ihtiyacı vardır. Gelin görün ki, 'madde'ye odaklanmışsa gözler, 'mânâ' unutulur. 'Cild'e ve 'beden'e yoğunlaşmışsa nazarlar, ruhlar bakımsız kalır. Ruhbakımı, işte bu gerçekten hareketle gelişen denemeleri içeriyor. Bir yandan modern 'yaşantıları eleştirel bir gözle değerlendirirken, öte yandan bizi yitip gitmesin istediğimiz 'öz'ümüze çağırıyor ve bir 'ruhbakımı'na davet ediyor. Peygamber ahlâkı ve sahabe hayatları üzerine yoğunlaşan bir sorgulamayla gelen, Saadet Asrı'nın aydınlığında bir'ruhbakımı'na...
Ruh Bakımı, sarsıcı ve uyarıcı bir kitap. Ama bir o kadar da şefkatli ve onarıcı.
Bu kitap, ruhunuza iyi gelecek...

19 Haziran 2008 Perşembe

İyi ki varsın Rukiş...


Merhaba, blogcunun azizliğine uğradığımız için yazılar, anlatacaklar birikti. Üstüste yazmak durumundayım; ama bundan büyük zevk alıyorum:) Yukarıdaki resimde görülen pasta sevgili kuzişim Rukiye'nin doğum günü pastası. Rukiş , benden tam 9 ay küçük, sanırım teyzem annemi kıskandı:)
13 Haziran doğumlu olan Rukişimizin doğum gününü isteği üzre tatilde kutladık, hem de iki kez:) Biri havuzda, diğeri restaurantta. Otel yetkilileri bütün pasta veremeyeceklerini söyledilerse de sağolsun Zeynep tatlılıkla(!) bütün pasta yaptırmayı başardı:)
Bizler 5 teyze kızı yaşlarımızın da yakınlığından olsagerek hep birarada büyüdük kardeş gibi. Geçen yıllar, farklı sorumluluklar olsa da hiç kopmadık birbirimizden.
Rukişciğim hayatın sağlıklı, uzun, huzurlu ve sevgi dolu geçsin hep.
İyi ki doğdun, iy ki varsın, iyi ki benim gibi bi kuzişin var:) çok şanslısın çookkk:))))
Seni seviyorum, nice senelere...

16 Haziran 2008 Pazartesi

Döndüm:(

Merhaba, başlıkta da belirttiğim gibi döndüm :( Hiç dönmek istemediğimi söylersem ayıp edeceğim biliyorum ama Allah'ın bildiğini, sizlerden saklayamam ki:)
Fakat bloğumu, blog arkadaşlarımı, sevdiklerimi çok özlediğimi de saklayamam. Şimdi herkesin bloğuna giriyorum, kaçırdıklarımı okuyorum, özellikle Ashem'in dönüşüne çok sevindim. Bi daha kaybolma e mi Ashem.
Eniştemi kaybetmenin hüznü ile çıktığım tatilim , önceki tatillerim gibi bol hareketli ve eğlenceli bir tatil olmadı . Daha çok dinlendiğim, düşündüğüm bir tatildi. Ama güzeldi. Nasıl geçti hiç anlamadım inanın. Gitmeden , uzun aradan sonra başladığım ve bir daha bırakmamayı hedeflediğim kitap okuma eylemimi tatilde de sürdürüp , okuduğum kitabı bitirdim çok şükür. Hatta dün akşam yeni bir kitaba başladım bile. Bol bol denizin, havuzun,yeşilin, güneşin tadına varmaya çalıştım. Bir yandan da kaldığım otelin imkanlarından faydalanıp, sıcağa aldırmadan spa tatiline dönüştürdüm günlerimi. Masaj, çamur,yosun vs gibi işlemlerle masa başında oturmanın yaşattığı vücut ağrılarımdan kurtulmayı hedefledim. Bakalım fark görecek miyim.

En son gün çıktığımız tekne turu ise, en çok keyif aldığım şey oldu. Koylara yakın durup denize girmek çok harikaydı. Tadı damağımda kaldı. Denizin ortasında , denize girmek ne kadar güzelmiş.

Cuma akşamı İstanbul’a döndük. Cumartesi günü ise ilk işimiz halama gitmek oldu. Gelen gidenin yaşattığı yoğunluk acılarını biraz hafifletmiş olsa da , boşluğunun hiç dolmayacağını ve hep bir yerlerinin acıyacağının farkındalar. Evet acıyan bir yer olacak; ama zaman ilaç vazifesini hiç aksatmadan yerine getirecek sağolsun. İyi ki varsın zaman… Kuzenim İsmail içimi burktu gene “çok özlüyorum babamı” diyerekL Dün babalar günü idi. İşte bu yüzden sevmiyorum ya bu özel günleri. Alın işte bir ocak daha buruk geçirdi dünü.Ve kimbilir kaç ocakL…

Cumartesi günü halamdan ablamın kayınvalidesine uğradık ve oradan anneme geçtik. Nilü’ler yemekteydi annemde. Pazar günü Nilü de kahvaltıdaydım, öğleden sonrayı ise uyuyarak geçirdim. Akşam üzeri kendimi dışarı attım plansız bir şekilde, yolda İclal ile haberleşip Süleymaniye’ye gitmeye karar verdik. Orada huzur bulduğumdan bahsetmiştim daha önce, gene huzur buldum. İclal ile de uzun zamandır görüşememiştik, çok özlemişim onu, havadisler de çok birikmiş bol bol lafladık. Oradan da, Nurgül’deymiş Aysel ve Birsen onları görmeye gittim.

Anlayacağınız gibi bende hiçbir değişiklik yokJ Gene gezen ve yazan ben karşınızdayım J

5 Haziran 2008 Perşembe

Eniştemi kaybettim:(

Merhaba, epey oldu yazmayalı. Bu "epey" zaman içinde de bir çok şey yaşandı.
Daha önce bahsettiğim hasta olan küçük halamın kocası Ahmet eniştemi kaybettim Pazar günü . Benim hiç dayım olmadı, ama hiç dayı eksikliğini yaşamadım. Çünkü eniştelerim dayım gibidir, babam gibidir. Ahmet eniştem de benim için öyleydi. Kendisi ile o kadar yakın ilişkilerim vardı ki, uzun zamandır hasta olsa da ve son zamanlarında doktorlar "bekleyin" dese de; beklesek de ölümü ağır geldi. Hangi ölüm hafif ki?...
Pazar günü hiç rüya görmeyen ben kötü rüyalar görmüştüm. İçim sıkılıyor diyordum, ablamda kahvaltıdayken. Ama eniştem aklıma gelmemişti, içim sıkılırken. O an annemi arayıp acı haberi öğrendik ki, hakikaten acı oldu. Sabah kaybetmişiz eniştemi ama bize haber vermemişler. Uzun zamandır yoğun bakımda olduğundan göremiyorduk, son kez görmeyi çok isterdim:( Annemlere çok kızdım ama nasip değilmiş. Naaşını eve getirdiklerinde, camide namazını kılarlarken, mezarlıkta defnedilirken yanındaydım ve içim burkularak uğurladım eniştemi."Her nefis bir gün mutlaka ölümü tadacaktır" diyordu Allah. "Ölümse, muhakkak , tak tak tak"diyordu şair. "Ölüm güzel şey budur perde arkası haber, hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber" diyordu bir başka mısrasında. Ve daha bir çok söz ve dizeler geçiyordu aklımdan birer birer ölüme dair. Her ölüm beni silkeler , her ölüm giden sevdiğimin acısını bırakır bende. Her ölüm öleceğimi hatırlatır...
Ve sonra ne mi olur? Zaman acımı hafifletir, dünya meşgaleleri sürükler hayata, ben yeniden bir başka sevdiğimi kaybedene değin ölümü uzak görürüm. Yakınları uzak eden Mevlam tekrar yakınlaştırana değin...
İşte hafiflemeyen acımla bu düşünceler ve ruh hali ile şu an senelik izmimi kullanıp, aylar evvel rezervasyonunu yaptırdığım tatile çıktım Pazartesi günü akşamı. Halamlara mazur görmelerini söyledim, ama ben kendimi mazur görüyor muyum derseniz bilemiyorum. İptal etmem söz konusu değildi, çok da ihtiyacım vardı, "ölenle ölünmüyor" dedikleri bu olsa gerek. İyi gelmiyor desem yalan olur, kendimi dinliyorum burada bol bol. Dinleniyorum da... Elbette eğleniyorum da:( Zaten yalnız da değilim. Ailecek rezervasyon yaptırmıştım; fakat erkek kardeşlerimin sınavı denk geldi, babam gelmek istemedi, yerlerine annemin teyzesi ve kızı bizimle geldi. Teyzemin kızları Ülkü,Rukiye ve çocukları ; ve arkadaşımız Zeynep de aynı tarihe rezervasyon yaptırmıştı. Liseden arkadaşım Özge de burada. Kalabalık olmak iyi oluyor ;ama bazen yalnız kalmaya ihtiyaç duyup ayrılıyorum aralarından. Şimdi olduğu gibi... Sahilde denizi seyredip, şiir okudum denize karşı. Burada hep şiirle hemhalim, duygusallığımın yoğun oluşundan mıdır nedir bilinmez hiç durmadan dizeler dökülüyor dudaklarımdan.
"Her insan oruçlu doğar, ölümün iftar sofrasına" gibi...
Şimdilik bu kadar , gene uğrarım inşallah...
"Sevdiklerini son kez görüyormuşsunuz gibi davranın" sözünü bir kez daha düşünüp, sizlere de tavsiye ediyorum. Çünkü yarın çok geç olabiliyor...
Hoşça kalın, dostça kalın, sağlıklı kalın, sevgiyle kalın...