26 Haziran 2010 Cumartesi

İyi hal, nerdesin?

Merhaba,biliyorum bu ara hayatımda büyük yeri olan bloğumu ihmal ediyorum:( Son zamanlar, uzun zamandır yaşadığım halsizlik daha da arttı. Güzel düşünmeye çalışan ben,olumsuz düşüncelerin etkisi altına girdim.Kötü bir şeyimin olduğunu düşünür oldum.İnş bu düşüncelerden sıyrılabilirim. Uzun zamandır yine uykusuzluk çekiyorum ki son iki haftadır abartısız en fazla 2 saat uyuyorum.Haliyle bu kadar az uyumak beni halsiz bırakıyor.Aynı zamanda diyete de girdim ,o da bu durumuma etki sağlıyor.Hep bitkinim. Dün artık fenalaşınca iş yerime eczaneden birini çağırdılar ve kan şekeri ölçümünde 49 değer çıktı.Herkes kafama bir şey taktığımı düşünüyor. Çoğunluk ev alarak borç altına girmemi taktığımı söylüyor. Bilmiyorum,elbette düşünüyorum ama o kadar canımı da sıkmyorum.Biliyorum ev almamı nasip eden Allah,bana yardımcı da olur.

Dün bu halsizlikle arkadaşım Serap'a verdiğim sözü tutma telaşesine de girdim.Önceden sözleşmiştik ve o yola çıkmıştı. Bu sebepten yolda yığılmamak için dua ede ede Forum İstanbul'a gittim. Allah'tan iş yerimdeki halimden daha iyiydim.Oradan da daha yakın olduğu için Nilü'ye gittim.

Perşembe günü evdeydim.Malum Aşk-ı Memnu finali vardı:) Yeliz ile birlikte izledik. Aysel'in kızı Hacer de o gece bizde kaldı.

Çarşamba günü Elmas,Deniz,Saliha ve Ayşe ile Sütlüce'ye uykuluk yemeğe gittik.Uzun zamandır kızlarla bir araya gelmemiştim,güzel oldu.Oradan da bize gelip kahve içtik.

Salı günü evdeydim.

Pazartesi günü umreden dönen Hilal'i görmeye gittim. Öncesinde Hilal'in oğlu Asaf'ın ve Aylin'in kızı Sahra'nın ana okulu gösterisini izledik Muammer Karaca'da. Çok güzel bir gösteriydi. Ben o minikleri izlerken acayip duygulanıyorum. Hem gözümden yaş akıyor,hem dudaklarım yanaklarıma kadar uzanan bir tebessüme bürünüyor:) Hilal'e annem,Zübüş teyzem ve Saliha da geldi.Ve daha bir dolu misafir vardı elbette.

Pazar günü Nilü' de kahvaltı ettikten sonra yeğenim Alperen'in gösterisine gittik annem,teyzem,Ülkü ve kızı,Saliha,Nilü,eniştem ve Ömer ile.Bu yaşta ikinci sahneye çıkışı idi Alp'in. Yine harikaydı. Bütün çocuklar harikaydı. Kapsamlı ve profesyonel bir gösteriydi.Yine mest oldum:) Seni seviyorum Alperen,bize bu mutluluğu yaşattığın için teşekkür ederim teyzeciğim sana.

Cumartesi günü bol bol temizlik yaptıktan sonra Ülkü ve teyzemle yorgunluk çayı içtim. O gün Nilü de bizdeydi akşam da daha öncede planladığımız gibi annem,yeğenlerim,Saliha,Teyzoş,Ülkü,eşi ve kızı,Rukiş,eşi ve çocukları ile Karaköy'e balık ekmek yemeğe gittik. Ailecek bir şeyler yapmak çok hoşumuza gidiyor.Özellikle teyzem geldiğinde. Teyzem'in sıkıntılı durumunun büyük çoğunluğu sona erdi inş. Kendini aldattığını öğrendiği eniştemi tereddütsüz boşadı. Elbette çok acı çekti,hala da çekiyor. Ama kararlığına hayran olmamak elde değil. Ben eniştemi çok severdim, çok da iyi anlaşırdım.Ama teyzemi üzdüğü için onu affedemiyorum. Teyzem bu yaşta hiç bir ekonomik geliri olmadığı halde bu duruma katlanmak zorunda olmadığını bilip, kendini aldatan ve haksızlığın en büyüğünü yapan eniştemi tek celsede boşadı. Bütün kadınlara daörnek olmasını istiyor. Kimse kimseye mecbur değil. Yaşadıklarımızı sadece kadere bağlayamayız. Tercihimiz sebepler göstererek mutsuzluk olmamalı,ne pahasına olursa olsun. Bu arada balık-ekmek merasiminden sonra bizim evin yanındaki parkta çay,çekirdek sefası yaptık geç saatlere kadar:)

Cuma günü Şeyma'nın kına gecesi vardı. Tüm hemşehrilerim kınadaydı:) İki taraf da köylümüz olunca bu kadar tanıdıkla öpüşmek,koklaşmak epey sıkıcı oldu,malum havalar da sıcak:) Biz biraz kınadan erken ayrılıp Aysel ile Nurgül'e kahve içmeye gittik. Haliç'in renkli manzarasını izleyerek terasında hoş sohbet ettik birlikte. O gece Nilü ve çocuklar bizde kaldı.

Perşembe akşamı kandil idi. Zübüş teyzem bize gelince kuzen Rukiş ve Ülkü de kandilleşmeye geldiler bize. O gün de evin sıcak havasına daha fazla dayanamayıp kendimizi parka attık.

Yine çok uzun oldu yazmayalı. Ve yine çok uzun oldu yazı:) İyi halime dönmek dileğiyle...


Kalıcı Bağlantı Yorum (yok) Yorum yaz! Etiketler : ...

Mürüvet dolu günler...
16/6/2010 · Kategori: guncem , Günlük

Merhaba, bu yazımı Aysel ve Birsen'e armağan ediyorum:) Zira kendileri her gün "ay neden yazmadın bloğunu" diye sitem eder oldu:)

Evvelden Ayşe didiklerdi .Neyse ki şimdi bloğumdan çok daha önemli bir uğraşı var. Hatta bloğumla karşılaştırmam bile Ahmet Emin bebeğe haksızlık olur. Evet güzel gelişmeleri yazarken atlamış olduğumu farkettiğim bu güzel haberi geç de olsa yazayım. Ben tatildeyken Ayşe'nin biricik oğluşu Ahmet Emin dünyaya geldi. "Ben gelene kadar sakın doğurma ,tut" desem de dinlemedi ve geliverdi dünyamıza Ahmet Emin:)). Ayşeciğim bir kez de buradan tebrik edeyim seni ,hayırlı uğurlu olsun, çok güzel bir anne olacağına eminim.Evladını hayırlı bir evlat olarak büyütmen için sana kolaylıklar diliyorum. İkinizi de kocuman öpüyorum şekerler...

Gelelim rutin gelişmelere. Dün Birsen'in doğum günüydü ve biz Nurgül ile, Aysel'de olan Birsen'i görmeye gittik. Saliha da katıldı bizlere. Nice yıllara sevgili arkadaşım, her yılın huzurlu geçsin... Bu arada bizleri evinde ağırlayan ve harika mamalarla rejimimi sekteye uğratan Aysel'e de hem teessüf,hem teşekkür ederim:))) Evet dün itibari ile rejime girdim. Bu kez yapabilecek miyim ,hepbirlikte göreceğiz:)

Pazartesi ve Salı günü evdeydim.

Pazar günü kuzenim Emre'nin nikah törenine katıldık.Emreciğim inşallah bir ömür boyu mutlu olacağın bir yuvan olur. Nikahtan sonra önce düğün evine gittik ,ardından Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'nde yapılan Yardımeli Derneği'nin Kardeşlik Gecesi'ne Ayşe ,Meral ablam ,Nigar ablam ve ailesi ile birlikte katıldık.

Cumartesi günü Serap ile birlikte Birsen'deydek. Eski dostlarla bir araya gelip, sakin,bol muhabbetli ,harika bir gün geçirdim. Ev sahibeliğin için tekrar teşekkürler Birsen. Akşam Birsen benimle döndü ve eşi köye giden Aysel'de kaldık birlikte. O gece Özge ve Saliha da bizlerleydi.

Cuma akşamı evdeydim.

Perşembe akşamı da evde olmalıyım:)

Çarşamba akşamı Sevin ile birlikte Fatma'ya gittik. Fatma'nın yeni taşındığı evine ilk kez gidişimiz ve kalışımızdı. Yine bizi çok güzel ağırladı. Fatma'nın komşusu,benim kuzişim Ülkü de aramıza katılınca okey oynadık birlikte. Dostlarla geçen vakit ne güzel.Güle güle ve saadetle otur yuvanda Fatmacığım.

Salı ve Pazartesi akşamı sanırım evdeydim.

Cumartesi günü halamın torunu Mehtap ablamın oğlu Burak'ın sünnet merasimine katılmak için Yalova'ya gittim. Biletimi netten yanlış almışım, hem biletim yanınca hem de saatlerim feribot saatini beklemekle geçince Cumartesi sabahı epey bir gerildim. Fakat Gökçedere'ye binmek üzere bindiğim minübüste cam kenarında oturup bol yeşillikli yolları seyrederken dinlediğim sanat müziğinin etkisi ile gerginliğim yok olmaya başladı:) Mehtap ablamların yazlık evine vardığımda sadece bir gün önceden giden annem ve Şazo yengem vardı. Gelecek olan kalabalık sülalemize yemek yapmaya girişmişlerdi. Biraz dinlenip hemen tehermale gezmeye gittik sonradan gelen kuzenlerle. Çay bahçesinde oturup muhabbet ettik. Ayaklarımızı kaplıca suyuna soktuk. Her geçen saat kalabalıklaşmaya başladık,çoğaldık durduk:) Ben hazır biletim yanmışken ve bu kadar yolu aşmışken kaplıca suyundan da yararlanayım diye kuzen Ayşe ile hamama gittim:) Sünnet kınasının yapılacağı saate kadar sıcak suda bol bol gevşemenin rahatlığını yaşadık . Şansımıza kimse olmayınca hamamı kapatmış gibi olduk. Oteller haricinde ilk kez bir hamama gittim,çok keyifliydi. Tamamen rahatladıktan sonra da kınada bol bol döktürdüm:) Çocuklarla çok eğlendik doğrusu. Kalabalık sülalemle bir arada olmak bile harikaydı zaten.Bu kadar yoğun geçen bir günün ardından geceleyin Mehtap ablamın bizim için tuttuğu evlere dağıldık.

Pazar günü peyderpey yapılan kahvaltının ardından hazırlanıp düğünün yapılacağı mekana gittik. Mekan,konsept,program ve yemekler harikaydı. Burak Osmanlı padişahları gibi omuz üstünde ,mehter marşı eşliğinde tahtta el sallayarak girdi mekana. Üstünde Burak yazan kocaman bir gemi pastasının gelişi de mehter eşliğindeydi. İlk etapta dua okunarak başladı program. Sonra piyanistin çaldığı hafif müzik eşliğinde yemekler yenildi . Burak'ın sınıf arkadaşları harika bir dans gösterisi yaptılar sonra. 7 yaşındaki çocukların bu kadar güzel bir gösteriye imza atmaları bizi çok şaşırttı ve sevindirdi. Emeği geçen öğretmenlerini de kutlarım. Ve daha sonra oyun havalarına geçilip bizim kurtlu sülalenin pistten inmemesi sağlandı:) O gün havayağmurlu olsa da bizler için çok ama çok güzel bir gündü. Allah büyük muradını da göstersin Burak:) Düğün dönüşü eniştem Yenikapı'dan bizi almaya gelince Sütlüce'ye uykuluk yemeğe gittik birlikte o akşam.

Anlatacak çok şey vardır eminim ama yeter bu kadar:) Kal sağlıcakla günlükcağazım:) Hoşçakal...

16 Haziran 2010 Çarşamba

Mürüvet dolu günler...

Merhaba, bu yazımı Aysel ve Birsen'e armağan ediyorum:) Zira kendileri her gün "ay neden yazmadın bloğunu" diye sitem eder oldu:)

Evvelden Ayşe didiklerdi .Neyse ki şimdi bloğumdan çok daha önemli bir uğraşı var. Hatta bloğumla karşılaştırmam bile Ahmet Emin bebeğe haksızlık olur. Evet güzel gelişmeleri yazarken atlamış olduğumu farkettiğim bu güzel haberi geç de olsa yazayım. Ben tatildeyken Ayşe'nin biricik oğluşu Ahmet Emin dünyaya geldi. "Ben gelene kadar sakın doğurma ,tut" desem de dinlemedi ve geliverdi dünyamıza Ahmet Emin:)). Ayşeciğim bir kez de buradan tebrik edeyim seni ,hayırlı uğurlu olsun, çok güzel bir anne olacağına eminim.Evladını hayırlı bir evlat olarak büyütmen için sana kolaylıklar diliyorum. İkinizi de kocuman öpüyorum şekerler...

Gelelim rutin gelişmelere. Dün Birsen'in doğum günüydü ve biz Nurgül ile, Aysel'de olan Birsen'i görmeye gittik. Saliha da katıldı bizlere. Nice yıllara sevgili arkadaşım, her yılın huzurlu geçsin... Bu arada bizleri evinde ağırlayan ve harika mamalarla rejimimi sekteye uğratan Aysel'e de hem teessüf,hem teşekkür ederim:))) Evet dün itibari ile rejime girdim. Bu kez yapabilecek miyim ,hepbirlikte göreceğiz:)

Pazartesi ve Salı günü evdeydim.

Pazar günü kuzenim Emre'nin nikah törenine katıldık.Emreciğim inşallah bir ömür boyu mutlu olacağın bir yuvan olur. Nikahtan sonra önce düğün evine gittik ,ardından Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'nde yapılan Yardımeli Derneği'nin Kardeşlik Gecesi'ne Ayşe ,Meral ablam ,Nigar ablam ve ailesi ile birlikte katıldık.

Cumartesi günü Serap ile birlikte Birsen'deydek. Eski dostlarla bir araya gelip, sakin,bol muhabbetli ,harika bir gün geçirdim. Ev sahibeliğin için tekrar teşekkürler Birsen. Akşam Birsen benimle döndü ve eşi köye giden Aysel'de kaldık birlikte. O gece Özge ve Saliha da bizlerleydi.

Cuma akşamı evdeydim.

Perşembe akşamı da evde olmalıyım:)

Çarşamba akşamı Sevin ile birlikte Fatma'ya gittik. Fatma'nın yeni taşındığı evine ilk kez gidişimiz ve kalışımızdı. Yine bizi çok güzel ağırladı. Fatma'nın komşusu,benim kuzişim Ülkü de aramıza katılınca okey oynadık birlikte. Dostlarla geçen vakit ne güzel.Güle güle ve saadetle otur yuvanda Fatmacığım.

Salı ve Pazartesi akşamı sanırım evdeydim.

Cumartesi günü halamın torunu Mehtap ablamın oğlu Burak'ın sünnet merasimine katılmak için Yalova'ya gittim. Biletimi netten yanlış almışım, hem biletim yanınca hem de saatlerim feribot saatini beklemekle geçince Cumartesi sabahı epey bir gerildim. Fakat Gökçedere'ye binmek üzere bindiğim minübüste cam kenarında oturup bol yeşillikli yolları seyrederken dinlediğim sanat müziğinin etkisi ile gerginliğim yok olmaya başladı:) Mehtap ablamların yazlık evine vardığımda sadece bir gün önceden giden annem ve Şazo yengem vardı. Gelecek olan kalabalık sülalemize yemek yapmaya girişmişlerdi. Biraz dinlenip hemen tehermale gezmeye gittik sonradan gelen kuzenlerle. Çay bahçesinde oturup muhabbet ettik. Ayaklarımızı kaplıca suyuna soktuk. Her geçen saat kalabalıklaşmaya başladık,çoğaldık durduk:) Ben hazır biletim yanmışken ve bu kadar yolu aşmışken kaplıca suyundan da yararlanayım diye kuzen Ayşe ile hamama gittim:) Sünnet kınasının yapılacağı saate kadar sıcak suda bol bol gevşemenin rahatlığını yaşadık . Şansımıza kimse olmayınca hamamı kapatmış gibi olduk. Oteller haricinde ilk kez bir hamama gittim,çok keyifliydi. Tamamen rahatladıktan sonra da kınada bol bol döktürdüm:) Çocuklarla çok eğlendik doğrusu. Kalabalık sülalemle bir arada olmak bile harikaydı zaten.Bu kadar yoğun geçen bir günün ardından geceleyin Mehtap ablamın bizim için tuttuğu evlere dağıldık.

Pazar günü peyderpey yapılan kahvaltının ardından hazırlanıp düğünün yapılacağı mekana gittik. Mekan,konsept,program ve yemekler harikaydı. Burak Osmanlı padişahları gibi omuz üstünde ,mehter marşı eşliğinde tahtta el sallayarak girdi mekana. Üstünde Burak yazan kocaman bir gemi pastasının gelişi de mehter eşliğindeydi. İlk etapta dua okunarak başladı program. Sonra piyanistin çaldığı hafif müzik eşliğinde yemekler yenildi . Burak'ın sınıf arkadaşları harika bir dans gösterisi yaptılar sonra. 7 yaşındaki çocukların bu kadar güzel bir gösteriye imza atmaları bizi çok şaşırttı ve sevindirdi. Emeği geçen öğretmenlerini de kutlarım. Ve daha sonra oyun havalarına geçilip bizim kurtlu sülalenin pistten inmemesi sağlandı:) O gün havayağmurlu olsa da bizler için çok ama çok güzel bir gündü. Allah büyük muradını da göstersin Burak:) Düğün dönüşü eniştem Yenikapı'dan bizi almaya gelince Sütlüce'ye uykuluk yemeğe gittik birlikte o akşam.

Anlatacak çok şey vardır eminim ama yeter bu kadar:) Kal sağlıcakla günlükcağazım:) Hoşçakal...

4 Haziran 2010 Cuma

Yaşananlar...

Merhaba, hayat devam ediyor; tüm çirkinlere şahit olarak:(. İçim çok acıdı bu kez. Belki de her defasında "bu kez çok acıdı" diyen, acı eşiği çok zayıf biriyim ben. Bu zaafımdan da ziyadesi ile memnunum. Allah haksızlıklara karşı acıyan vicdanımı, hissettiğim sancıyı hiç bir zaman yok etmesin. Yok ederse, ben o zaman yok olurum. Tatilden geldiğimden beri güncemi yazamamıştım. Aklımdan da uçup gitti ama önemli olayları kaydetmek istiyorum.

Geçen hafta sonu açıköğretim sınavlarım vardı. Önceki sınavım kadar iyi geçmedi bu kez. Gerek sorular zor geldi, gerekse yüksek notlarımdan dolayı çok hava attığım için Allah cezamı verdi:) Bilmiyorum işte sonuçlar açıklanınca göreceğiz.

Geçtiğimiz Cumartesi günü ilköğretimin birinci kısmını bitirecek olan Ömer'in veda balosuna katıldım. Çocukların enerjileri beni mest etti. Harikaydılar. Oturduğum yerden durmaksızın gülen gözlerle izledim onları. Bizim Ömer'e acil oynama dersi vermemiz gerektiğine de orada kanaat getirdim:) Cidden beceremiyor:) Canım yeğenim 6 yıllık okul hayatında başarılarınla bize hep gurur verdin. İnşallah bundan sonraki okul hayatında ve yaşam savaşında hep başarılı, hep mutlu ,hep sağlıklı olursun. İlk göz ağrım seni çok seviyorum...

Geçtiğimiz hafta Cuma günü de hayatımda çok önemli bir olay gerçekleşmek için start verdi. Aniden gelişti her şey. En büyük hayallerimden biri ev sahibi olmaktı. Cuma günü annemin kuzeni Kiptaş'tan aldığı evi daha büyüğü ile takas ettiğini ve o eve talip olabileceğimi söyledi. Dilekçe faksladım ,hemen aradılar şartları söylediler. Ben de yakınlarımın gazı ile bir cesaret büyük bir borca imza attım:) Sözleşmeyi Pazartesi günü yapacağımbir aksilik çıkmazsa inş. 5 yıl boyunca yeme, içme, gezme sanırım hayal ve haram benim için:)).Nasıl alışırım bu duruma bilemiyorum:) Gezmelerime haset edenler kına yaksın:) Duanızı bekliyorum dostlar, inş Allah utandırmaz beni ve sıkıntısız öderim borcumu. Nasip eden Allah'a şükürler olsun. Umrede ettiğim dualarımın yavaş yavaş kabul olduğunu görmek harika bir şey. Sıradaki duam, koca:) Artık evim var ya belki onun da kabulü çabuklaşır:)))) Tevbe tevbe gerçekten bu tamamen latifeydi:)))))

Evvelki hafta Pazar günü de Alperen beyimizin anaokulunun yılsonu gösterisinin ilkini izledik. Alperen sahnede harikaydı. Kırk yıllık sahne deneyimi var gibi işine konsantre idi ve asla dikkatini dağıtmayıp, şaşırmadı maşallah:) 4,5 ve 6 yaşların gösterisi olduğundan epey uzun bir programı yine mest olarak ve gözyaşları içinde izledik, annane, babanne, teyzeler, hala, kuzenler, anne, baba, kardeş ve Zübüş teyzemden oluşan kalabalık kadromuz ile... 20 Haziran'daki 2. gösterisini iple çekiyorum . Çocukları seyretmek harika, heleki canınız olunca daha da bir harika:) Teyzeciğim sana da bu yıl başlayacağın okul hayatında başarılar diliyorum. Ana okulundaki gibi çapkın olmamanı ve derslerine konsantre olmanı da önemle salık veriyorum:))

Bu hafta Pazartesi günü akşamı Levent'de İsrail Konsolosluğu'nun önündeki eyleme katıldım.

Çarşamba günü de önce bu yıl 8.si düzenlenen Türkçe Olimpiyatları'nı seyrettik Olimpiyat Stadında, Elmas, Deniz ve Saliha ile. Sonra Sütlüce'de uykuluk yiyip, Saliha ve Aysel ile İsrail'den gelen gönüllülerimizi karşılamak için Taksim'e çıktık. Orada İclal, Sevin, Muhterem ile buluştuk. Ama malesef gönüllüler geç geleceği için dağılmak zorunda kaldık. Biz de İstiklal Caddesi'nde bir yerde oturup Türk kahvesi içtik. Eve geldiğimizde sanırım saat 3 idi:) Aysel, İclal ve Sevin o gece bizde kaldı. Fakat uyumayıp gelişmeleri tv den izlemeye devam ettik, anlatılanlara hüzünlenerek...

Son iki haftada yaşadığım olaylardan hatırımda kalanları yazmaya çalıştım. Allahım ne olur bu bloğa güzel şeyler yazacak şekilde huzurlu bir dünyada yaşayayım. Sadece ben değil, tüm dünya insanları ile...

3 Haziran 2010 Perşembe

Sizi gidi iğrençler...

Aşşağıdaki Haşmet babaoğlu'nun yazısını okuduktan sonra "Gerçekten İsrail'i haklı bulanlar var mı diye gazeteleri okumaya devam ettim ki Akşam Gazetesi'nden Oray Eğin'in iğrenç yazısı ile karşılaştım. Miğdem bulandı,iğrendim . İsrail mandalitesi taşıyan insanalrımızın olmasına utandım...

Sizi gidi "derin yalancı"lar!

İsrail saldırısının üzerinden birkaç gün geçti ve bütün tutuklular serbest bırakılıyor ya...
Bizim "merkez medya"nın saldırıyı zaten yarım ağızla ve korka korka kınayan malum isimlerinin bekledikleri günler geldi.
Şimdi Mavi Marmara eylemini suçlu çıkarmaya çalışıyorlar.
Mavi Marmara eylemini önlemeyen hükümete "sivil toplum inisiyatifidir diyerek işin içinden sıyrılamazsınız" diyorlar.
"Orada kadınların ve çocukların ne işi var" diyorlar?

***
Saçmalama pahasına okurlarını yanıltıyorlar.
Neden peki?
Cahiller mi? Hayır! "Ben tepkilerimi dürüstçe yazıyorum" diyorlar, sağduyudan bahsediyorlar ama yalan!
Zihinlerinde çok derin yalanlar saklıyorlar.
Şimdi gelin çok basit bir yoldan bunu analiz edelim!
Hürriyet'te, Milliyet'te, Radikal'de, Habertürk'te böyle yazanları gözünüzün önüne getirin ve içinizden şöyle sorun...
Gemi Greenpeace gemisi olsaydı...
İsrail komandolarının uluslararası sularda gemiye çıkıp öldürdükleri insanlar Greenpeace aktivistleri olsaydı...
Olaydan daha iki gün bile geçmeden aktivistleri suçlu, geldikleri ülkenin hükümetlerini sorumlu çıkartacak laflar etmeye kalkışırlar mıydı?
O gemilerde kadınların ne işi var, diye mi sorarlardı, yoksa kadın Greenpeace eylemcilerinin cesaretini yücelten laflar eder ve fotoğraflarını birinci sayfaya mı koyarlardı?
Ama iş İsrail-Filistin çatışmasına gelince...
Birdenbire günümüzde hem fiili olarak hem de uluslararası hukuk açısından "sivil aktivist" diye bir şey olduğunu unutuveriyor bu arkadaşlar!

***
"Derin yalanlar" dedim ya hani...
Bu unutkanlık, bu seçici körlük derin köklere dayanıyor çünkü.
Gerçek şu ki...
Ortadoğu'ya ruhen yabancı bunlar.
Uzaklar!
Hatta içten içe tiksiniyorlar o coğrafyadan!
1980'lerin ortalarından beri kalplerinden Filistin'i de sildiler.
O coğrafyada İsrail olmasa kafalarını çevirip Ortadoğu'ya hiç bakmayacaklar! (Ki dünyanın en fundamentalist ülkelerinden biri olan İsrail'i de pek tanımıyorlar; zamanında büyükelçilikte yaşadıkları bir iki resepsiyon ve şimdi Tel Aviv'e yerleşmiş eski Nişantaşılı bir iki arkadaşlarının yarattığı izlenimi İsrail'in tamamı sanacak kadar gerçeklerden uzaklar!)
Son zamanlarda bir "şark sit-com'u" olarak Beyrut'u seviyorlar ama Hizbullah'tan uzak mahallelerini tabii..

***
İşte bu yüzden...
İsrail'in Mavi Marmara'ya yaptığı baskına duydukları öfke deyim yerindeyse "diplomatik" nitelikte!
Yoksa o öfkede, İzlandalı balıkçıların sorunları veya Kanada'nın foklara yaptığı zulüm karşısında gösterdikleri tepkideki samimiyetin kırıntısı bile yok!
Bu da insana özgü, anlaşılır bir şey elbet!
Üstelik çok tanıdık bir şey benim için. Çoğu arkadaşım, yakınım, meslektaşım.
Ama...
Kendilerine söyledikleri yalanları bize dürüstlük gibi sunmalarına artık tahammül edemiyorum.

1 Haziran 2010 Salı

Buna dayanamıyorum,utanıyorum...

Belki de hayatımda ilk kez dün beddua ettim:( Sabah kalktığımda İHH'dan gelen mesajı okudum cep telefonumdan. O zaman şehit sayısı 2 idi. İnanılmaz derecede canım yandı. Gözyaşlarım o saatten sonra da hiç durmadı. Bu olay beni çok ama çok etkiledi. Gazze'de yetimim var benim. Duymuştur geleceğini gemilerin.O ve arkadaşları nasıl merakla ve sevinçle bekleşiyorlardı kimbilir.Bekir Coşkun, tam da bunlara yanarken öyle bir yazı kaleme almış ki acımı katmerledi. Ya gönüllü giden yardımseverler. Giderlerken nasıl kıskanmıştım onları. Nasıl da o gemide ben de olmak istemiştim. Bu kadar sevinçle,iyi birşey yapmanın hazzı ile yola çıkmışken yaşadıkları ve geride bıraktıklarına yaşatılanlar ne feci:(

Yine kelimelerim düğümlendi,göz yaşlarım çıktı ortaya, yazamayacağım hissettiklerimi.

Fakat dün şerefsiz PKK'nın 6 askerimizi şehit etmesinin, acıma tuz biber oluşunu da yazmadan edemeyeceğim. Kimileri" Filistin'e gösterilen duyarlılık neden gösterilmiyor askerimize " dedi. Doğru haber geçiştirildi. Ama uzun zamandır bu böyle, terörle yaşamaya alıştık sanırım bizler. Şehit haberleri küçücük köşelerden veriliyordu:( İstiyorumki haksızlığa karşı her zaman duyarlı olalım. Şehit haberinden sonra da Türk bayrağımızla çıkalım, İsrail vahşetinden sonra da Filistin bayrağımızla. Ermeni vatandaşımız ölünce onun da için de çıkalım meydana.He değişecek mi birşeyler? Biz adil insanlar olarak safımızı,tepkimizi gösterelim ki kendi vicdanımızda yargılanmayalım. Terazimiz dengeli olsun her daim, adalet anlayışımız gelişmiş...

Hayır insan dışı olan tüm eylemlere tepkimiz aynı. İnsanlık dışı her şey terör... Bu konuda da Ahmet Hakan'ın yazısı düşüncelerimi pekiştirdi.

Seçim yapmak zorunda mıyız

BAZILARI şöyle diyor:

Askerlerimiz şehit olmuş, Filistin’le uğraşıyoruz. Mehmetçik ölürken Filistin’den bize ne? Böylelerine şunları demek isterim:

İçinizdeki sızlama potansiyeli sınırlı mı ki, böyle bir soru soruyorsunuz?

Mehmetçik için de kahırlanın, Filistin için de kahırlanın...

Merak etmeyin:

Vicdanlardaki kahırlanma potansiyeli, ikisine de fazlasıyla yeter."

Kızgınlık anımda ağzımdan kötü söz çıksa da hep "tevbe tevbe" derdim ardından.Nedense dün ettiğim beddualara tevbe diyemiyorum. Canım acıyor, ben aciz bir kulum. Birşey yapamıyorsam beddua etmem de acizliğimdendir:(

Hissettiklerim dökülmüyor yazıya,gözyaşlarım dökülüyor sadece. İyisi mi beni etkileyen yazıdan alıntı yapayım.


Bekir Coşkun
Gazze’de çocuk olsam...
YAKILMIŞ-yıkılmış Gazze’de bir çocuk olsam...

Televizyondaki-radyodaki haberlerden bir geminin bana çikolata getireceğini duysam...

Belki yanında şeker...

Belki bir oyuncak...

Hadi hiçbirisi olmadı, sadece gemiden bize “yardım” getiren insanların indiğini görsem... Çocukluktur bu; sadece koşsam, sadece ortalık şenlense, sadece öylesine durduğum yerde zıplasam...

Beklesem...

Gözüm ufukta...

Üzerinde muhtemelen çikolata, şeker, oyuncak kutuları ile bir gemi olsa aklımda...

Ve de evdekileri mutlu edecek makarna, pirinç, un, tuz...

İçim içime sığmasa, arada bir koşu eve gidip, sonra gemiyi kaçırmamak için son hız geri iskeleye koşsam...

Gazze iskelesine otursam...

Ve bir haber gelse; gemileri askerler durdurdular, girip ambarları bastılar, içindeki insanların kimisini vurdular...

Muhtemelen şişman kaptanı bağladılar...

Kırıldı, döküldü, darmadağın oldu şekerler, oyuncak kutuları, demek ki gelmeyecek çikolatam...

Ağlardım...

Benim üzerimden oynanan büyük ve kanlı oyunun farkında olmadan...

Bir tarafın benim çikolatamla bir “ambargoyu delmek” peşinde olduğunu... Öte tarafın ise benim çikolatamı “ambargoyu delen tehdit” saydığını hiç düşünmeden...

Sadece ağlardım...

Gazze‘de bir çocuk olsam...