28 Ağustos 2008 Perşembe

Keklik ile tilki ve dedem ile "Allah belaa vere":))))))

Bir keklik bir kayanın başına konup ötmeye koyulmuş. O civarda dolanmakta olan tilkinin biri de iyice acıkmış halde, av arıyormuş . Kekliğin sesini duyunca, kayanın yanına gelmiş. Bakmış bakmış, ağzı sulanmış.Sonra ,kekliği lafa tutmuş.
"Ayakların kınalı,gerdanın benli, sesin de pek tatlı. Tıpkı anana benziyorsun. Lakin anan çok güzel göz süzerdi. Bakalım sen de onun gibi göz süzebiliyor musun" demiş.
Keklik kolayca aldanıp, gözlerini süzüvermiş. Kekliğin gözü yumulunca , tilki üstüne atılmış.Kekliği kaptığı gibi bayır aşağı koşmaya başlamış.
O zaman keklik tilkiye demiş k:
"Nasıl olsa Allah beni sana kısmet etmiş., yiyeceksin. Bari bir defacık olsun 'Yarabbi şükür!' de".
Bu teklif tilkinin aklına yatmış.
"Yarabbi şükür!" diye ağzını açıvermiş.
O zaman keklik pır diye uçup gene kayanın başına konmuş, tilki ise arkasından bakakalmış. görmüş ki, kekliği bir daha ele geçirmenin imkanı yok, öfkeyle söylenmiş:
"Karnı doymadan 'Yarabbi şükür!' diyenin Allah belasını versin".
Buna karşılık, keklik şunu söylemiş:
"Uykusu gelmeden göz süzenin de Allah belasını versin!"

:)))))))))))))))))))
Bu hikayeyi okuduğumda dedem aklıma geldi ve çok güldüm:) Neden mi, dedem de sık sık "Allah belanı versin" cümlesini kullanırdı. Hani bahsettim ya bir kaç kez nam-ı değer Aşık dedem, işte o:) Ailede öyle çok anılır ki dedem, geçenlerde annanemin vefatını anlatan annemin kuzeni , hastanede vefatını öğrendikten sonra, hastaneyi yıkarcasına feryat eden dedemin sözlerini söylediğinde hem hüzünlendik hem gülümsedik:)
"Allah belaaa vere Fatmaaaaam, beni bırakıp nere gittin"... :)))))))))))

26 Ağustos 2008 Salı

http://nevbahar01.blogcu.com/surgun-ulkeden-baskentler-baskentine/3973150

Merhaba, gene ezberimdeki şiir kategorisine çalışacağım:) Gene hava atacağım:)))) Çünkü yukarıya başlığını yazdığım,aşağıya da dizelerini yazacağım Sezai Karakoç 'un muhteşem şiirini ezbere biliyorum. Uzun zamandır okumuyordum, az biraz bakmam gereken yerler oldu:) Ama bloğuma yazarak bir daha asla unutmayacağım bir şiiri yeniden kazanma fırsatım oldu. Her zaman derim, tekrar edeyim ,bu blog her açıdan iyi oldu iyi:) Seni çok seviyorum bloğum, gerçekten

****

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Kurada Mürefte çıktı:)))

Merhaba, herkese iyi, serin, bereketli,sağlıklı,huzurlu bir hafta diliyorum:)
Bu dilekleri dilemekten hiç usanmayacağım sanırım:)
Cuma günü kuramı(!) çektim ve Mürefte'ye gitmeye karar verdim sonunda:) Anlayacağınız hafta sonu Tekirdağ'daydım:)Düşündüm , taşındım ve tatil ağır bastı. Hem son kez denize girme fırsatını da tepemezdim di mi:) Cuma iş çıkışı yola çıktım , gece yarısı Mürefte'deydim. Cmt. ve Pazar günü denize girdim. Epey kalabalıktık. Amcam,yengem,Musti,Beri, Sevde,Feyza vardı ilk gün. Cmt gecesi de Saliş ile Ayşe geldi. Dün akşam üstü de Hatice yengem:) Aaaa bir de sadece yatarken evine giden Sevde'nin arkadaşı Özge:))))...
Yengemin evi hep böyle kalabalıktır; ama ben deprem korkusuna 13 yıldır ilk kez gittim. Yengem öyle çok komşularından bahsediyordu ki evlerini çok katlı bir bina hayal ediyordum:) Sormak da bunca yıldır hiç aklıma gelmemiş:)))) Deprem korkusuna gidemiyordum hiç. Meğer 3 katlı, gayet güvenilirmiş:) Çok da güzel yerler. Denizi şansıma çok güzeldi, sahili güzeldi, evdeki ortam zaten çok güzel. Cumartesi akşamı Mustafa bana mangal yaktı, apartmanın terasında. Sonra yürüyüşe çıktık, çay bahçesine gittik, salıncak da sallandım. Dolu dolu geçirdim 2 günümü ve dün gece döndüm :( "Bileydim buraları seveceğimi daha önce sık sık gelirdim ben"diye diye:)))...
Böylelikle sevdiklerimle, güzel bir hafta sonunu geride bırakmanın hüznü ile başladım yeni haftaya:) Kalın sağlıcakla...

22 Ağustos 2008 Cuma

Bu hafta içi nihayet bitti, ben de bittim:(

Merhaba, bu hafta içi sonunda bitti, ama ben de bittim:( Bu hafta ofiste birlikte çalıştığım arkadaşım Aylin 15 günlük izine ayrılınca , onun işleri de bana kaldı. Şirketin 4/1 'i izin kullandığından yanıma yardımcı eleman da veremediler ve yoğun geçen iş temposunda pestilim çıktı:( Haftasonunu iple çektim diyebilirim; ve sonunda geldi:)
Dün halamın torunu Vildan'ın kına gecesi vardı. Nilü,Saliş ve ben sağolsun eniştemin götürmesi ile geceye katılabildik. Annem dün sabah yengesi vefat ettiğinden Antalya'ya köyümüze gitmek zorunda kaldı. Aslında zorunluluk değil, memleketine gideceğinden çok sevinçliydi. Sabah erkenden "kızlar kalkın, yengem ölmüş ben köye gidiyorum"diye neşeyle kaldırdı bizi. Kahvaltımızı hazırlamış, akşamki yolculuğuna hazırlanmaya başlamıştı bile. Halasının kızı haber vermek için aradığında "şekerim ben aldım haberi bileee" diye sevinçle açtı telefonu. Yengesinin ölümü uzun zamandır bekleniyordu , çok yaşlı ve hastaydı ; ama gene de bu anlattıklarımı umarım akrabalarımız okumaz:) Kına çok güzel geçti, fakat iş çıkışı ve uzak mesafeye gittiğimizden kısa sürdü. Kurtlar çok dökülemedi:)
Çarşamba günü evdeydim:)
Salı günü Elmas,Deniz,Derya;Ayşe,Saliş ile birlikte Güngören'e kebapçıya gittik aç karınlarımızı doyurmaya:). Ocak başı olan kebapçıda yedik de yedik:) Salaş ama çok lezzetli Antep kebapları yapan bir yer. Hepimiz yemeği çok sevdiğimizden birlikte yaptığımız programlar çok keyifli geçiyor kızlarla. Oradan da Cankurtaran'da Türk kahvelerimizi içip, döndük evimize.
Pazartesi günü de evdeydim:)
Bir hafta içini daha devirdim nihayet. Bu hafta sonu Vildan'ın nikahı var ; fakat yengemler ısrarla Tekirdağ'daki yazlıklarına çağırıyor beni. Bu hafta da gitmezsem önümüz Ramazan gidemeyeceğim:( Biliyorum Meral ablama çok ayıp olacak, o bizim herşeyimize herkesten önce gelir; fakat benim de dinlenmeye ihtiyacım var, kuzenlerim de orada . Sanırım Mürefte'ye gideceğim. 15 dakikalık nikahta umarım yokluğum farkedilmez:( İlk fırsatta "hayırlı olsun" demeye giderim. Kınaya da katıldım nasılsa. Ay amma mazeret beyan ettim yaw:) Çok kararsızım, yengemler bi taraftan arıyor, bir taraftan katılmam gereken bir nikah var. Neyse kura çekeyim en iyisi:)
Güzel bir hafta sonu geçirip, güzel anıları yazmam dileği ile, herkese huzurlu bir haftasonu diliyorum.Kalın sağlıcakla...

19 Ağustos 2008 Salı

Bizi Ayıran Duvar...



Bir fırtına esti aramızda,
bir kasırga koptu,
aramızda duvarlar oluştu,
dağıldık, ayrıştık,
kutuplara savrulduk.
" insanlar konuşa konuşa anlaşır" sözüne inat,
konuşsa da anlaşamayan insanlara dönüştük.
Yaşadığımız diyarda, insanlar,
önyargılarının eline düşmüş halde birbirini yargılıyorlar
şimdi; dinlemeden,
dinlese de anlamadan,
anlasa da anlaşmadan...
Duvarlar örülüyor aramızda;
bizi bizden ayıran duvar...

(Metin Karabaşoğlu'ndan alıntıdır)

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Haftasonum ve bütün bir haftamın özeti:)

Merhaba, herkese iyi haftalar diliyorum. Bu hafta çok sıcak geçeceğe benzer, huzurla serinlememizi diliyorumJ

Pazar günü kuzen Arzu ablam ve Erim geldi. Uzun zamandır görüşemiyorduk. Kendisi hem uzakta oturuyor, hem de yeni dükkan açtılar , telaşeden geçememişti bu yakaya. İnşallah dükkanları bereketli olur. Kısa bir süre kuzen Musti ve Feyza da kahve içimlik katıldı bizlere.
Akşam Saliş ile birlikte , Deniz ile buluşup ,iş arkadaşım Saliha’nın önceden tavsiye ettiği Kuledibi’nde Konak Cafe’ye gittik. Uzun zamandır aklımdaydı “gideyim , bir ifadesini alayım” dedimJ Çok harika bir manzarası var, İstanbul’un çoğu yeri görünüyor. Tam seyirlik bir yer. Fakat biraz pahalı. Ben de sadece çay içtimJ Oradan İstiklal Caddesi’nde yürüyüş yapıp, Tepebaşı’nda Konak Cafe kadar olmasa da hoş manzaralı bir çay bahçesinde soluklanıp Elmas’a gittik ve orada kaldık Saliş ile.

Cumartesi günü Kübra’nın Kemer Burgaz’daki yazlık evine gittik kahvaltıya Ayşe ve Saliha ile birlikte. Çok harika geçti günümüz. Asmanın altında , yeşilliklerin arasında bol muhabbetli saatler geçirdik. Bir ara bahçeye girip domates, patlıcan, fasulye, mısır ve biber toplamaya başlayınca keyfimiz arttıkça arttı. Nasıl seviyorum bu işleri anlatamam . toprak beni kendine çekiyor resmenJ İlelebet çekeceği gün inşallah uzaktadırJ Hızımızı alamayıp topladıkça topladık J Sağolsun Kübra bizlere birer poşet hazırladı , günlük yevmiye niyetineJ. Irgat olmak ruhumda var benim:) Evimize doğal , taze , mis gibi kokan sebze götürdük.
Cumartesi kandildi, bu vesile ile herkesin geçmiş Berat kandilini tebrik ederim. İnşallah beraat eden kullardan oluruz, inşallah bu senemize hayırlar yazılmıştır.

Cumartesi günü Kübra da buluşmamız çok iyi oldu. Onlarla beraber olmak beni çok mutlu ediyor, gerçekten “iyi ki gitmişim” dedirtiyor her defasında bana. Yaa kızlar sizlerle iyi ki aynı sınıfta okumuşum ve iyi ki yıllar sonra yeniden görüşmek nasip olmuş. Cidden iyi ki varsınız sizleri çok seviyorum.

Cuma günü Nilü ve yeğenlerim geldi bize. Akşam Nurgül’e gittik, terasında çay içmeyeJ Yeğenlerimi geçen hafta sonu gene tatilde olduklarından görememiştim, çok özlemişim. Her geçen gün afacanlıkları artıyor mu neJ Annemin karnı şişmiş, “orda bebek var, çıkar o bebeği bize ver, bizim olsun “ diyormuş AlperenJ Ömer de” inşallah ananem hamiledir anne” demişJ Nilü o an telaşe ile hırpalamış Ömer’i “saçma saçma konuşma, Allah korusun” diyeJ Ömer, “neden öyle diyorsun anne, düşünsene ne teyze dicem ona, ne dayı süper olur:)
Ay öldürecek bu çocuklar beniJ, istemiyorsan bana teyze demeyebilirsin Ömerciğim , bunun için annemin yeniden doğurmasına hiç gerek yok teyzeciğimJ Giderken de annemi öptü Alperen, sonra da “bebeği de öpeyim” diyerek karnını öptü anneminJ alemsiniz vesselam…

Perşembe günü evdeydimJ.

Çarşamba günü Deniz,Derya ,Saliş ile birlikte Kahve Dünyası’nda kahve içtik. Döndükten sonra da Yeliz’de oturduk Saliş ile.

Salı günü evdeydim. O gün dizim var , genelde evde oluyorum zatenJ Ama ne dizisi diye sormayın , vakit kaybı olan tv alışkanlığının reklamını olsun yapmayayım , kendim izlesem de , di mi amaJ Salı günü bizde halamın gelini Neco ve oğlu Kerem kaldı. Kerem ile diziden sonra parka gittim. O kaydı, sallandı ; ben izledim iç geçirerekJ Yok ben de sallanırım da maalesef bizim parkı bebeklere göre yapmışlarL Yetkililer bir zahmet büyük kaydırağı ve salıncağı da koyun J

Pazartesi günü evdeydimJ

Koca haftayı iyi özetledim yaw. Kısa yazmayı yavaş yavaş öğreniyorum sanırımJ

Haydi kalın sağlıcakla, serin serin…

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Cumartesi'm:)

Merhaba, haftasonumdan bahsedeceğim aslında ama anlatacak şeyleri sadece Cumartesi yaşadığımdan ,Cumartesi'ye torpil geçip, başlığa onun ismini verdim:))))
Cuma ve Pazar günü evdeydim de
Cumartesi günü Sevin ile Eminönü'nde buluşup Sultanahmet'e gittik . Sultanahmet'de önce Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ni, sonra Ayosofya'yı gezip, Sultanahmet köftesi yedik:) Artık Sevin de müzekartlı:) Hem de o öğrenci olduğundan yarı fiyatına çıkarttı:).
Türk İslam Eserleri Müzesi'nde televizyonda reklamlarını izlediğimiz bir sergi vardı. Sloganı : "Gördün mü?". Evet ben gördüm:) Çok da memnun kaldım "Anadolu topraklarında güzeli arayışın 10,000 yıllık öyküsü"nü görmekten.
Ayasofya'yı ise daha önce bahsettiğim gibi ilk kez görüyorum:( Harika bir yapıt; fakat şu an tadilatta. Gene de çoğunluğu turistlerden oluşan çok yoğun ziyaretçi ilgisi var. Sevin kart çıkartasıya epey kuyrukta bekledi ki, ben o beklerken gezdim, bitirdim:) Sevin ile tekrar gezdim tabi, sağolsun çok hızlı geziyor da:) Ayasofya'nın genelini camiye benzetsem de , tamamen kiliseden arındırılmış değildi. Atatürk 'ün müze yapma kararı, çok doğru bir karar sanırım. Ne şiş yanmış, ne kebap:) Zaten karşısında koskoca Sultanahmet Camimiz duruyor eşsiz mimarisi ile. Sultanahmet'den yürüyerek Gülhane Parkı'na indik. Vakit ilerlediğinden başka müze gezme fırsatımız olmadı ; ama İstanbul'da en azından görmediğim müze kalmayacak inşallah:) Bu arada müzelerin bahçeleri de harika, sakin ve huzurlu. Bahçelerinde oturmak için bile sık sık gitmeyi planlıyorum :) Ben bu kartın suyunu çıkaracağım anlıcağınız:)
Kültür Bakanlığı benim yüzümden iptal etmese bari:) Nilü aradı müze gezerken " sen de bişeye taktın mı takıyosun , yeni modan müze mi "dedi:) Sanırım kötü bişey dedi bana Gülhane Parkı'ndan Eminönü'ne kadar yürüyüp, oradan da Köprüaltı'na geçtik. Denize nazır çaylarımızı yudumlayıp ,Eminönü'nde vedalaştık Sevin ile. Oradan ben Saliş'in işyerine geçtim ve Nurcan, Rümeysa,Saliş ile birlikte Tophane'ye gittik. Tophane'den bizi kuzenMusti aldı , Baltalimanı'nında bir şeyler atıştırıp, Rumeysa , Saliha ile birlikte bizi epey gezdirdi sağolsun. Aslında onun işi bilboart gezmek, eksik gedik var mı bakmak. Biz de sayesinde gezdik de gezdik:)))
Bir güne bunları nasıl sığdırdım bilmiyorum bu kez ben de:)
Anneme yetişemedim ona yanarım:) Annem Cumartesi -Pazar Çınarcık,Esenköy,Yalova ve Bursa'daydı:) Ama blog benim olduğundan ondan bahsetmiceğim
Pazar günü ise bütün gün evde temizlik yaptım iyi mi
İşte böyle sevgili günlük, bir haftasonunu da böyle devirdim. Nice haftasonlarına, sağlıkla...

Müzelerden resimler...

Ayasofya

Ayasofya

Ayasofya

Türk ve İslam Eserleri Müzesi

Türk ve İslam Eserleri Müzesi girişi

Ayasofya

Mektup...

Merhaba, ezberimdeki şiirler kategorime eklemek üzere bir şiiri daha iftiharla sunarım:)))
Ben bu kategorileri kabartmak için , hiç durmadan sunuş yaparım artık Aşağıda yayınlayacağım şiir Mustafa Yıldızdoğan'ın "Mektup" 'u. İster inanın , ister inanmayın ama ben bu şiiri ezbere biliyorum

-----------------
Ya işte böyle gözüm, bakıyorum da şunlara , şaşıyorum.
Canım sıkılıyor, Allah canımı alsın.
Zengin babaları sayesinde, lüks arabalarla, gündelik sevgili değiştiren, aşkı ve sevdayı iki öpücük zannedenlere kızıyorum.
Kızdığım gibi de acıyorum. Bana ne diyemiyorum işte.
Takıyorum kafama. Bölüyorum uykularımı. Çünkü bu gençlik bizim bizim..

Anlat anlat diyorsun ya ikide bir, yaralı yüreğimle yaralamak istemezdim seni.
Ama sevda ne demek, ama gönül ne demek, vefa ne demek
ve ben seni nasıl sevmişim vay vay ki vay.

Ben , insanların toprakla haşır neşir olduğu,
çocuklarına helal lokma için terlerini toprağa akıtan,
eli nasırlı mı nasırlı, yüzü güneş yanığı, gönlü ezelden yanık, güneşin toprakla öpüştüğü,
buram buram dert, buram buram hasret, buram buram sevda kokan, hürriyet sevdalısı milyonlarca gençten biriyim.

Anam, abdestsiz göğsünü vermemiş bana,
ola ki Allah'a ola ki Vatana, ve ola ki sevdiklerine ihanet eder diye.
Anamın ak ve helal sütünden midir nedir? Vefasızlığın v' si yoktur kitabımızda.

Hele güzelim sevdiğini yarı yolda bırakmak nankörlüğün ve namertliğin en adisi budur işte.
Gönül dersen gönül, yürek dersen yürek, aşk dersen aşk, bırak duygularımı yüreğimde.
Yüreğimde bul kendini. Gel gör ki nasıl sevmişim seni, vah vah.

18'inde deli taylara benzer kızlarımız, geçit vermez yüce dağ gibi heybetli,
şahin bakışlarında mertlik ama yufkadır yürekleri.

Onlar ki sevdiklerine toprak kadar vefalı
onlar ki sevdiklerine gün gibi, güneş gibi sadık, kardelen çiçekleri kadar sabırlı,
ki onlarda iffet, ki onlarda edep.

Onlar sevdiler mi başka severler güzelim.
21.asırda ne Karacaoğlan' ı ne Köroğlu' nu ne de Ferhat'ı aratır yiğitlerimiz.
Gönül, bu ya hep ulaşılmaz, erişilmez dallara bağlanır.
Çile ise çile dert ise dert, pes etmek mi asla.

Ve yiğitliğin kitabı yazılmaz gülüm.
Yiğitlik yürekte gönülde gizlidir.
Yiğitlik sadece bilekte değil.
Bizi biz eden bizi farklı kılan bu düşüncemiz bu gönlümüz.

Çünkü biz sevdiğimizi iki öpücük niyetine değil, Allah'ın bir emanet kuşu bilip,
bir ömür boyu aynı yastıkta bir ömür sürmek için severiz.

Ben sevdiğime gel dediğim vakit dağları yırtıp gelen,
git dediğim vakit kaşlarını çatmadan, arkasına bakmadan gidendir.

Zannetme ki korkudan, edepten, gönülden, sevgiden.

İşte güzelim, diyorum ya iki de bir, gönül dersem gönül, yürek dersem yürek, aşk dersem aşk, bırak duygularımı yüreğimde, yüreğimde bul kendini. Gel gör ki nasıl sevmişim seni vah vah.

8 Ağustos 2008 Cuma

Bu haftam...

Merhaba , bugün Cuma çok mutluyum; yarın tatil:).
Bu sabah akrabamız ve arkadaşım Kübra doğum yaptı. Allah hayırlı evlat yetiştirmesini nasip etsin, güzel bir günde, hem Cuma hem de 08/08/08 de dünyaya geldi bebiş:)
Haftasonuna girmeden bu haftaki güncemi kaydedeyim:) Dün akşam Nurgül'deydik. Müc, Aysel ve Saliş ile. Nurgül yufka açtı ben harcını koyup sacda pişirdim:) Çok zevkliydi, küçükken komşular oklava ile elime vurduğundan , annem ise hiç bilmediğinden içimde uhdedir hamur açmak:) Şimdilik sacda pişiriyorum , belki yarın açarım da belli mi olur:) Ama en zevklisi yemesi tabi:)
Çarşamba günü spor arkadaşım ve hemşehrim Remziye'nin kına gecesine gittik Saliş,Deniz,Derya ile.
Salı günü Adem amcam, kuzen Musti , gelin Beri ve Saliha ile Nilü'ye yemeğe gittik. Tatiline rastladığından dolayı veremediğim doğum günü hediyesini de yanımda götürdüm.Türk kahvesi makinesi ve yanında kahveli çikolata:)
Pazartesi günü Deniz , Derya ve Saliş ile Kahve dünyasına gittik. Nilü'nün hediyesini de oradan aldım zaten:) Bize Musti ve gelin Beri, Elmas ve Ayşe de katıldı daha sonra. Çoğaldıkça çoğaldık anlıcağınız:)
Bir haftam da böyle geçti işte:) Nice nice haftaları sağlıkla, huzurla, sevgiyle, gezerek :)devirmek dileği ile...
Sevgiyle...

7 Ağustos 2008 Perşembe

Ankara'daki Düğünden Resimler...


Gelin Hanım Sevgili Aybüke kına gecesinde...

Gelin ve damada kına yakılırken...

Aybüke damadı beklerken...

Düğün saatleri...

Anıtkabir,Müzeler,Harikalar Diyarı...


Anıtkabir...

Askerlerin nöbet devir töreni...

Anadolu Medeniyetleri Müzesi...

Etnografya Müzesi...

Atatürk'ün 1938'den 1953' e kadar yattığı yer. Etnografya Müzesi'nde...

Resim ve Heykel Müzesi. Etnografya Müzesi ile aynı bahçede ilaçlandığı için gezemedim:(


Harikalar Diyarı'ndaki Masal Adası'nda Gülden'in tatlı oğlu Yunus Emre...

Beni Katagorize Etme...

Merhaba, dün bir ara can sıkıntısından bloğumla oynayayım dedim:)
Yazılarımı, tek tek kategori oluşturup, kategorilere böldüm, hem de "beni kategorize etme" şarkısını söyleye söyleye:) Tezatların adamı mıyım , neyim:) Hiç kategori düşünmemiştim şimdiye değin, kafama eserse kaldırırım zaten:) Bu vesile ile Bülent Ortaçgil'in şarkısını sizlerle paylaşayım. Sınırlarını çizebilen, kimliğini ve kişiliğini tanıyan herkese armağan olsun...

Beni kategorize etme
Benle oynama
Yaftayı yapıştırıp
Bana isim koyma
Karikatürleştirme beni
İlahlaştırma
Tabulaştırma sakın tabulaştırma

Ben seni öyle sevdim öyle sevdim
Ben seni öyle sevdim böyle mi sevdim

Matematiklaştirme beni çarpma, bölme
Toplama, çıkarma sakın beni hesaplaştırma
Mekanikleştirme beni otomatiklaştirme
Yarıştırma sakınonla bunla karşılaştırma

Ben seni öyle sevdim öyle sevdim
Ben seni öyle sevdim böyle mi sevdim

Sıkıştırıp tıkıştırma beni depolaştırma
Duygularım yok oldu yüreğimi nasırlaştırma
Beni demoralize etme depolitize etme
Her işten kaçar oldum beni illegalize etme

Ben seni öyle sevdim öyle sevdim
Ben seni öyle sevdim böyle mi sevdim

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Erdem Beyazıt'ı unutmadım...


Merhaba, 7 Temmuz günü ebedi istirahatgahına uğurladığımız şair, düşünce adamı ve eski milletvekili Erdem Beyazıt 'ı rahmetle anıyor ,ailesine ve edebiyat dünyasına başsağlığı diliyorum. Benim boş ama yoğun gündemimden dolayı bu yazıyı biraz geciktirdim, ama bahsini geçmeden edemeyeceğimi düşünüyordum, ki en sevdiğim şairlerdendi kendisi. Erdem Beyazıt'ı ilk olarak Recep Tayyip Erdoğan'ın çıkardığı şiir kasedinde , Beyazıt'ın yazdığı bir şiiri seslendirmesi ile tanımıştım. Daha sonra arkadaşım Fatma , bana bir şiir kitabını hediye etmişti "seni sevdim,şiiri sevdim,sen de beni sevdin.Hissettim,hissettirdim".cümlesini not düşerek. O kitaptaki şiirleri kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum. Çok ama çok beğenmiş, defalarca da Fatma 'ya teşekkür etmiştim. Ne kadar yalın yazıyor ve bir o kadar da vurgulu yazıyordu şiirlerini. Daha sonra Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen bir şiir programına katılmış ve orada çok beğendiğim şiirini kendi sesinden dinleme şansım olmuştu. Bir şiiri en güzel şairi okurdu ya, onun dilinden dinledikten sonra daha da çok beğenir olmuştum şiirlerini.
Ve okulumun pilav gününde Sevin'den öğrendim vefat ettiğini:( Ertesi gün cenaze merasimi vardı. Çok üzülmüştüm. Kolay yetişmiyordu böylesi insanlar, bir yıldız kaymıştı edebiyat dünyasından. O yıldız ki tamamlayıcı rol oynuyordu karmakarışık ufkumuzda ve edebiyatımızda. Şimdi onu şiirleri ile her daim hatırlayacak; şiire, bana ve edebiyata kattıklarından dolayı minnetle yad edeceğim. Ruhun şad, mekanın Cennet olsun Erdem Beyazıt...
BİR PORTRE
Engin sakin berrak bir denize
Uçsuz bir kumsaldan ağır ağır
Nasıl yürürse insan
sokrates öyle yürüdü ölüme.
Tilmizleri (talebeleri) ağlaşırken
O vasiyet ediyordu
--- Asklepyos'a bir horoz borçluyuz
___Unutmayınız.
Ne tuhafsınız dostlar
Güçsüz kadınlar gibi ağlaşmak niye
Yükselmek varken ölümsüzlüğe
İnancına sahip olmak
İnsan olmanın şartı
Kölelikler içinde en onulmaz kölelik
Hayatın ölümcül yanına
Takılıp kalmak değil mi?
İlkin ayaklarında duydu Sokrates
Zehirin soğukluğunu
Ve yavaş yavaş ölüm
Yükseldi göğsüne çenesine
Dudaklarında donan son bir tebessümle
Bir işaret taşı da böylece
Sokrates dikmiş oldu ölüme
KENDİ ÖLÜMÜME AİT BİR DENEME
Bir gün öleceğim biliyorum
Bunu her an ölür gibi biliyorum
Anamın yüreğinde bir kor
Ölene dek sönmeyecek bir ateş
Kımıldanıp duracak hep
Karım bomboş bulacak dünyayı
--- Nolurdu birlikte ölseydik, deyip duracak
Oysa insan yalnız ölür
Ama o olmayacak dualarla teselli arayacak
Kızlarımın gırtlaklarında bir düğüm
Bir süre kaçacaklar insanlardan
Boşluğa düşmüş gibi bir duygu içlerinde
Sonunda onlar da kabullenecekler öylesine
Ölümüme en çabuk dostlarım alışacaklar
--- Yaşayıp gidiyorduk yahu
Ne vardı acele edecek!
Diyecekler
Biliyorum yaklaşıyoruz her an
Biliyorum oruçlu doğar insan
Ölümün iftar sofrasına.

BULMAK
Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde
Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine
Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi
Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Ankara,Anıtkabir,Düğün,Müze... Gene geziyordum da:)

MerhabaJ

Güzel bir hafta dileklerimi yineleyerek yoğun gündemimi kısa kısa anlatmayı deneyeceğimJ

Perşembe günü ikindi vakti Ankara yolcusuydum, teyzem ve annemle.

Annemlerin çocukluk ve genç kızlık dönemleri Ankara’da geçmiş. Orada ahbaplarımız ve akrabalarımız var. Çok yakın ahbabımız Ülkü teyzenin kızı Aybüke evleniyordu, ben de geçen hafta 2 saat izni bana çok gören patronumdan intikamımı alıp Ankara’ya gittimJ

O gün, günlerdir üstünde çalıştığım ihaleyi almamızda avantaj oldu benim için ,çok kızmamışlardır umarımJ

Ülkü teyzeler misafir ettiler bizi. Düğün evi olduğundan telaşeliydi. Sürekli yemek pişti. Cuma günü hem yardım etmek , hem de dinlenmek için evdeydim. Akşam kına oldu. Saliha’da Antalya’dan geldi o akşam. Ankara’da erkeğe de kızla birlikte kına yakılıyor. Terasları çok büyüktü Allah’tan çünkü çok kalabalıktık.

Cumartesi günü Saliha ile birlikte Anıtkabir’e gittik. Ben daha önce görmüştüm Saliha Ankara’ya ilk kez geliyor onun için gittim ama iyi ki gitmişim, yeni bir müze açılmış orada . Savaşları resimli, üç boyutlu olarak göstermişler. İnanılmaz güzeldi. Gözlerim doldu , tüylerim diken diken oldu. Her Türkün ömründe en az bir kere görmesi lazım Anıtkabir’i. Fakat tam bir gün ayırmak lazım detaylı gezmek için. Saliha hastaydı çok uzun kalamadık biz.

Oradan da müze kartımın açılışını yaptımJ Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Etnografya Müzesi’ni gezdim Ulus’ta. Aslında hemen hepsi aynı semtteydi gezmeyi çok istiyordum fakat malesef kimi ilaçlanmış, kimi tadilatta, kimi kapalı idi L

Saliha da rahatsız olunca daha fazla gezemeden Gülden’e gittik. Gülden benim en yakın arkadaşlarımdan, sık sık bahsederim. Zaten İstanbul’daydı tatil amaçlı,benden bir gün önce döndü Ankara’ya; ben gene de onu görmeye gittim tabiJ Düşündüm de Ankara’da nereyi gördüysem sağolsun eşi Cumhur götürmüş bizi. Gene enişteliğini gösterdi ve bizi Harikalar Diyarı’na götürdü akşam J Adı üstünde harika bi yer , bayıldım ben oraya, çok mutlu oldum gezerken. Fakat malesef orası da bir gün ayırarak gezip görülcek bir yerL Yeğenlerimin görmesini çok istiyorum, bakalım eniştemi kandırabilirsem bir hafta sonu gideriz belkiJ

Pazar günü gene düğün evine döndük. Aybüke çok güzel bir gelin oldu, Allah mutlu etsin onları her daim. Gölbaşı’ndaydı düğünleri. Çok güzel bir organisazyondu, inanılmaz kalabalık bir düğündü. Bu arada Ankara havalarına bayıldım, ne güzel oyunları var yaw.

Annemle teyzem Ankara’da kaldı , ben Saliha ile birlikte bu sabah geldim İstanbul’a L Hem de direkt işeL Valla ayılmam zor oldu ama şimdi iyiyimJ

O kadar çok anlatacak detay var ki anlatamamJ Çok uzun olacak diye anlatmıyorum ama inş. unutmam J Bir sürü yaşanılası anı ile döndüm İstanbul’a.

Ülkü teyze, Dursun ağabey, Aybüke, Alperhan, Gülden, Cumhur Ağabey ve ismini sayamadığım bir sürü kişi, hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim .Misafirperverliğiniz için, güler yüzünüz için ve samimiyetiniz için…

Saliha’nın makinesi ile resim çektik bol bol. Göndersin bana resimleri de yayınlayacağım .

Şimdilik kalın sağlıcakla, sevgiyle, umutla…