31 Aralık 2009 Perşembe

İNAN KARDEŞLER BUNGALOW&RESTAURANT




Merhaba, Trabzon gezimizdeki konakladığımız mekan olan İnan Kardeşler Bungalow &Restaurant’dan , orada kaldığımız sürece bize indirim yapan :)) ve bizden ilgisini esirgemeyen İsmail Bey’e vaddettiğim bloğuma yazma sözümü yerine getireyim gecikmeden. Zira tadı damağımda kalan Uzungöl’e tekrar gittiğimde, İsmail Bey’den tekrar indirim istemeye yüzüm olsun:)). Plansız ve programsız gittiğimiz Trabzon’da kalmak için merkeze 2 saat uzaklıktaki Çaykara ilçesine bağlı Uzungöl’ü seçmiştik, yolun uzunluğuna da değsin istemiştik. Fakat herhangi bir yerde rezervasyonumuz yoktu, hava da oraya vardığımızda iyice kararmıştı. Bizi oraya getiren minübüs şoförüne danıştığımızda İnan Kardeşler Bungalow evinden bahsetti ve hatta arayıp yer olup olmadığını sordu bizim için. Kapısının önünde de indirdi sağolsun. Bizi orada karşılayan İsmail Bey ilk önce bungalow evimize yerleşmemizi sağladı. Küçük ama çok sıcak bir evdi. Her şeyin tamamen ahşaptan dekore edilmiş olması mekana ayrıca bir sıcaklık veriyor. Ahşabı çok seven benim için ise ayrıca huzur vericiydi. Odamıza yerleştikten sonra restauranta geçtiğimizde kocaman soba ilgi alanımıza hemen giriverdi. Soba delisi olan Elmas ile ben ,sobanın hemen arkasındaki masayı kaptık:) Teyağında kızartılmış ve orada özel yetişen alabalık çok lezzetliydi, Elmas’ın yediği sacda kavurma da öyle. Biz yemeklerimiz hazırlanırken sobada ekmek kızartabilir miyiz diye sorduk İsmail Bey’e. Soba boyalı olduğundan zararlı olabileceğini söyledi ama bizi de kırmayıp hemen ızgarada ekmeklerimizi kızartıp tereyağı ile servis etti bizlere. Yemeğin ardından söylediğimiz bol fındıklı fırında sütlacın tadını ise asla unutamıyorum. Ertesi günü yola çıkmadan tekrar yemediğimize de çok büyük pişmanlık duyuyoruz. Yapan ustanın bir kez daha ellerine sağlık. Cidden böyle lezzetli sütlaç yememiştim. Restaurant çok sıcak bir mekan. Kendimizi evimizde gibi hissettirdi bu sıcaklık. Sobanın üzerinde kaynayan çaydan bol bol içip dinlendikten sonra odamıza çekildik. Ertesi sabah uyandığımızda asıl nereye geldiğimizin farkına vardık. Dışarıya çıktığımız an kaldığımız mekanın rastgele bir seçimin ötesinde çok güzel bir yer olduğunu da , Uzungöl’ün eşsiz manzarasını da güneş ışığında fark edebildik. Uzungöl cidden Allah’ın özenerek yarattığı doğal harikalardan biri. Gerçi Karadeniz başlı başına doğal güzellikler ile dolu bir bölge . Yemyeşil dağları, dağlardan şarıl şarıl akan suları ile her baktığınız yer fotoğraflamak istediğiniz bir kare adeta. Sabahleyin kahvaltının yanına sipariş ettiğimiz mıhlamayı da asla unutamayacağız:) Mutfağın restauranta açık olan penceresinden ustayı yaparken izlemiştik. Epey uzun bir işlemle hazırlamıştı mıhlamamızı. Sanırım peynirleri tane tane sündürdü. Önümüze geldiğinde ilk bandırdığımız ekmek ile ne harika bir şeyi miğdemize indirdiğimizi de fark ettik. Tam istediğimiz gibiydi uzayıp giden peynir, harika tereyağı ve mısır unu karışımının eşsiz lezzeti karşımızdaydı. Bandıra bandıra ve ballandıra ballandıra yediğimiz mıhlamanın ardından uzun bir yürüyüşe çıktık. Uzungöl’ü gezerken küçük köprülerinde mola verdik. Etrafı ve kendimizi fotoğrafladık . Yürüyüş esnasında sık sık “buraya kocanla gelceksin asıl ” diyen Elmas’a “aaa yeter artık ben de seninle gelmekten memnun değilim ,kocalarımız olunca onlarla da geliriz” dedim:) Şaka bir yana balayı çiftlerinin düşünebileceği alternatif bir mekan olduğunu söyleyebilirim Uzungöl için. Asıl dönemi yaz olan Uzungöl bana göre kışın da harika bir yer. Hele kar yağdığında nasıl olduğunu hayal edebiliyorum da karlı zamanında da orda olmak isterdim doğrusu. Kafa dinlemek için o sessizlik ve doğa çok ideal. Kaldığımız mekan olan İnan Kardeşler Bungalow evlerini de tereddütsüz tercih edebilirsiniz. Eeeee bu kadar reklamdan sonra bir dahaki kalışımda güzel bir indirim rica ediyor:), misafirperverliğinden dolayı İsmail Bey’e bir kez daha teşekkür ediyorum… Resimleri siteden kopyaladım. Site adresi: www.uzungolinankardesler.com

30 Aralık 2009 Çarşamba

Merhaba, yazmayalı epey oldu di mi:) Gündemim öyle yoğundu ki, yazmak zoruma gitti:) Ama yazmadan,atlayıp geçemem de biliyorsunuz, günlüğümün haklarına saygı duyuyorum:))) Günlüğümün hakkı, her günümden haberdar olmak:)))

Cumartesi günü lise arkadaşlarım Ayşe, Sibel, Hülya , Saliha ile birlikte Kübra'da buluştuk. Kübra'nın kızı Hüsna'nın doğum günü idi o gün ; ama anladım ki doğum günü bahane, maksat birlikte olmakmış:) Hüsna'nın yüzünü pasta keserken gördük, bizden başka kimseyi de çağırmamış, bu kız bizi görmek istemiş de doğum günü yapmış gibime geldi:) Bu arada 18 Mayıs da Saliha 'nın doğum günüymüş, o gün Saliha'yı da kutladık. Aynı pastaya iki ayrı yazı yazdırıp, akıllı Kübra bir taşla iki kuş vurmuş:) İkiniz de iyi ki doğdunuz kızlar... Canım Kübracığım bizler için bir sürü mamalar hazırlamış, böreğini çok meth ederlerdi ki, haklılarmış, çok lezzetli idi ellerine sağlık.

Arkadaşlarım beni durgun bulsalar da ben onları görmekten ve birlikte vakit geçirmekten çok keyif duydum. Haftaya da İzmit' e Özgeciğim'e gideceğiz inş. Bu arada Hülya'nın eşi almaya geleceğinden bizi, eşinin gelme saatine kadar Feshane'ye gittik, Sibel, Hülya, Kübra, çocukları ve ben. Oradan da çok keyif aldım, çocukların eğlediğini görmek çok hoş.

Trabzon resimleri...



Merhaba işte trabzon resimlerim. Müzelerde flassız çekim yapabildiğim için, resimleri yayınlarken küçülttüğüm için pek anlaşılmıyorlar. Ancak resmin üzerine tıklayıp, büyülterek net bakabilirsiniz. Resimdeki yerler;

Ayasofya müzesi,Çan Kulesi,Müzenin merkezi kubbesi,eski köy evi

Serander,çötek,pazı mıhlama,kuymak

Trabzon müzesinde Atatürk'ün kaldığı oda, konağın iç avlusu, gümüş aksesuarlar,el yazması Kuran

Atatürk köşkü, Atatürk'ün vasiyetini yazdığı oda, Boztepe'den görünüş, Alabalık

Sac kebabı,İnan Kardeşler Restaurant, fırında sütlaç,mıhlama

Bungalow mescid, hayvan figürlü dekorlar,Uzungöl,bungalow ev

Akçaabat köftesi,kaygana,prens tatlısı, Akçaabat'da kemençeci heykeli

Akçaabat Orta Mahalleden görünen manzara,Akçaabat eskiköy evleri...

29 Aralık 2009 Salı

Ula uşağum haçen Trabzon'daydım ben daaa:))

Merhaba , Allah'ın özenerek yarattığı yeşillikler diyarı Karadeniz'in ,Trabzon şehrini görmenin sevinci ile başladım yeni haftaya:)
Evet dostlar bu hafta sonu daha önceden bahsettiğim gibi Trabzon'daydım. Bu kez kalabalık bir grup değildik, sadece Elmas ve ben. Arkadaşların çoğu ya Trabzon'u görmüştü, ya da mazeretlerinden dolayı katılamadı bize. Biz ise Cumartesi sabahı Trabzon Havaalanına indiğimizde plansız ve programsız olarak çıktığımız için 5 dakka bakıp kaldık önce:) Baktık ki hem Rize'ye hem Trabzon'a servis var "ya şundadır ,ya bunda" diye sayıp çıkanı seçtik:))
Şaka şaka elbette Rize de görmek istediğimiz yerler arasında ama öncelik Trabzon idi bizim için. Trabzon'un merkezine vardığımızda Kahverengi adlı bir cafede soluklanıp yol sersemliğini atmak için Türk kahvelerimizi söyledik. Kahvelerimizi içerken cafenin sahibi Servet Bey'e gezip görebileceğimiz yerleri sorduk. Sağolsun bize çok yardımı oldu Servet Bey'in. O gün çantalarımızı onlara emanet bırakıp koyulduk yollara. Antep'deki gibi yürüyerek değil minübüs ile dolaşmak zorundaydık gideceğimiz yerleri. Hemen hemen tüm minübüslerin kalkış noktası ise merkezdi. Önce merkezden Ayasofya Müzesini görmek için bir minübüse bindik. 13. yy'da kilise olarak inşa edilen müze, daha sonra Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethi ile camiye çevrilmiş. 1. Dünya Savaşında ise depo ve hastane olarak kullanılmış. Son olarak da restore edilerek müze haline getirilmiş. İstanbul'daki Ayasofyamıza mazisi ile çok benziyor değil mi? Yolculuğumuzda rehber olmadığı için ben Kapadokya'da öğrendiğim fresk okumaları ile müzeyi gezmeye çalışsam da çok eksik baktığımın bilincindeydim. Müze bahçesinde bir de Çan Kulesi var. Ayrıca eski dönem mezar taşları da müze bahçesinde sergilenmekte. Ayrıca müze içindeki çay bahçesi de soluklanmak için harika bir mekan.Mekanda eski bir serander(kiler), mısır kurutulan yapı(çöten) ve eski bir köy evi sergilenmekte. Ayasofya ziyaretimizden sonra tekrar minübüse binip merkeze gittik:) Biz bunu hep yaptık:). Merkeze gidip gelmekten gına geldi diyebilirim:) Bu da ilginçti. Merkezden başka yerden binemiyorsunuz araçlara:) Bu kez Trabzon Müzesine gittik ki öğle saatindeymiş müze. Biz de müzedeki görevlilerin tavsiyesi üzere Harran Restauranta yemek yemeğe gittik. Fakat aradığımız yöresel tatlar yoktu malesef orada. Gayet şık bir mekan olan Harran, kebap ağırlıklı hizmet vermekte. Sağolsunlar bize kuymak ve yumurtalı pazı mıhlaması yaptılar. İkisi de enfes tatlardı. Trabzon müzesi ise eski bir konak. Banker Kostaki tarafından İtalya'dan getirtirilen malzemeler ile yaptırılan konak bankerin iflası üzerine Nemlioğlu ailesine haciz yolu ile geçmiş. Milli Mücadele döneminde de karargah binası olarak kullanılmış. Atatürk,eşi Latife Hanım ve beraberindekiler , Trabzon'u ilk ziyaretlerinde bu konakta kalmış. Kaldığı oda sergilenmekte. Sonradan konak kamulaştırılarak resmi bina olarak da kullanılmış ve en son müzeye dönüştürülmüş. Konakta eski giysiler, eşyalar,mobilyalar,odalar,takılar,el yazma Kur'an'ı Kerim'ler, aksesuarlar vs. odalarda sergilenmekte. Ayrıca bodrum katında arkeolojik eserler sergilenmekte. Bu konak büyüleyici, en çok da kış bahçesine bayıldım ben:)
Daha sonra minübüse binerek:) Atatürk Köşkünü görmeye gittik.Soğuksu adlı semtte bulunan Köşke çıkmak için epey bi rampa tırmanmak zorunda kaldık ve çamlıklardan geçtik. Otobüs ile gelseymişiz köşkün önünde inecektik. Sağolsun minübüs esnafı biraz hin idi:) Olsun çamlığın kokusu çok iyi geldi ciğerlerimize . Köşk harika bir yerde ve harika bir yapı. Atatürk'e armağan edilen köşkün önemi Atatürk'ün vasiyetnamesini burada hazırlamış olması. Hazineye bağışladığı mal varlığını burada kaleme alıp dönemin başbakanı İnönü'ye göndermiş. Ölümü üzerine kızkardeşi Makbule Hanım'a intikal eden köşkü Trabzon Belediyesi satın almış ve Atatürk Müzesi olarak düzenlemiş.
Burayı ziyaretten sonra minübüse binip merkeze geldik ve tekrar minübüse binip şehri tepeden kuşbakışı seyretmek ve demli çay içmek için Boztepe'ye çıktık. Evet şehrin harika manzarasını kuşbakışı seyrettik ama malesef çay içemedik:) Zira burada çay kömür ateşinde semaverde pişirilip,servis ediliyor. Biz bardakta rica ettik ama prensiplerini bozmadılar , semaverle çay sipariş edecek kadar da vaktimiz malesef yoktu. İlginç bir ticari anlayışları var laz inadı dedikleri bu olsagerek:) Saliha Karadeniz turuna katıldığında da aynı şey Artvin'de başlarına gelmiş. Aslında bardak hesabı çok daha fazla kazanabilirler ama onlar prensiplerinden ödün vermiyorlar:) Bu arara Boztepe'ye Elmas sürekli olarak Seyrantepe,Seyr-ü Sefa gibi değişik isimler taktı:) Daha doğrusu gerçek ismini aklına bir türlü yazamadı:) Antep'de de İmam Çağdaş'a , İmam-ı Azam gibi isimler takmıştı:) Bi kere yanlış kazındın mı beynine öldür Allah dağrusunu öğretemiyorsunuz:)
Dönüş yolunda Orta Hisar'ı,Gülbahar Hatun Camiini gördük ama yeterince indi bindi yaptığımız için bir daha minübüse binmeyi gözümüz almadı:) Zira bizi Uzungöl'e götürecek upuzun bir yol vardı programızda aşılacak:) Gülbahar Hatun ve Kanuni Sultan Süleyman köprülerinin üzerinden geçip tekrar ve o günlük son kez merkeze geldik:) Bu arada Trabzon sporluların stadyumu olan Avni Aker 'in de önünden geçtik:).
Merkezde kırk yıl yaşamış gibi hissettim kendimi:) Bu kadar haşır neşir olunca normal sanırım:) Kahverengi'ye bıraktığımız çantalarımızı Servet Bey'den teslim alıp Uzungöl minübüslerine binip 2 saatte varırsınız denilen yere 3 saati aşkın bir sürede ulaştık:) Yol sorduğumuz Trabzonlular'ın kesinlikle zaman kavramı olmadığını söyleyebilirim. 10 dk. diyorlarsa yarım saati buluyor, 1 saat diyorlarsa 2 saati gözden çıkarmanız gerekiyor:)
O akşam Uzungöl'e geldiğimizde hava çok kararmıştı. Bütün gün yağmur yağdı ama hiç rahatsız etmedi bizi. Tatlı tatlı yağdı sağolsun. Ayrıca üşümemek için aldığımız kapkalın kazak ve hırkaları hiç giymeye gerek kalmadı, 2 gün boyunca hava çok güzeldi çok şükür. Uzungöl de kaldığımız İnan Kardeşler Bungalow Evleri'ni bizi oraya getiren minübüs şoförü tavsiye etmişti ki cidden doğru yere geldiğimizi orada kalınca anladık. Bu mekandan ayrıca bahsedeceğim çünkü pazarlık yaptığım İsmail Bey'e sizin reklamınızı bloğumda yaparım diye söz verdim:) O akşam ben tereyağında alabalık, Elmas'ta sac tavada et kavurma yedi. İkisi de çok lezzetliydi. Ardından yediğimiz sütlacın tadı hala damağımda. Bol fındıkla servis edilen fırında sütlaç çok şahaneydi. Yapan ustanın ellerine sağlık. Ayrıca soba başında oturup, sobanın üzerinden alıp kendi evimiz gibi yinelediğimiz çaylarımız da Boztepe'de içemediğimiz çayın acısını çıkarmamız için kafi geldi bize:) Yorgunluğumuzu alamasa da çok iyi gitti. O günkü yorgunluğumuzu ancak sıkı bir uyku alabilirdi biz de öyle yapıp erken saatte bungalow evimize gidip, sıcacık yataklarımızda güzel bir uyku çektik. Sabah erkenden kalktığımızda ne muhteşem bir yere geldiğimizin de idrakine vardık. Uzungöl bir harika. Gözümün önünden hiç gitmiyor, oradakiler "asıl siz yazın görseniz burdan gitmezsiniz" deselerde biz kışın da buranın harika bir yer olduğu konusunda mütabıktık Elmas ile. Manzarası, havası, ahşap evleri ve dekorasyonu, küçük köprüleri, dağlardaki pususu, karı, yeşilliği, sakinliği, sessizliği ile Uzungöl hafızamda hep olacak bir mekan. Sabahleyin kahvaltımızın yanında özel yapılan mıhlama ile harika bir kahvaltı ziyafeti çektikten sonra kendimize gölün etrafını dolaşıp, bol resim çekilip Uzungöl'e veda ettik istemeyerek. Bu sefer merkeze gitmemeye inat edip Moloz'da indik:) Oradan Akçaabat minübüslerine binip yine tavsiye üzerine akçaabat köftesini iyi yapan bir mekana Cemil Usta'nın yerine gittik. Cemil Usta'nın mekanı epey meşhur bir yer ,para basıyor diyebilirim:) Sahil kenarında şık bir resraurant. Akçaabat köftesinin yanında piyazlı salata ve ikram edilen kaygana ile karnımızı doyururken ardından çaylarımızla ikram edilen harika Prens tatlısı ile ağızlarımızı tatlandırdık. Prens tatlısı aslında bol fındıkla yapılan bir baklava ama çok güzel bir tadı var. Küçük dilimlerden çokça yiyebiliyorsunuz. Annemlere de bir kilo aldım ki bu sabah annem 4 taneyi sabah sabah götürmüş ve bayılmış:)
Oradan Trabzonlu eşi olan Yaprakcığımın tavsiye ettiği yerlerden biri olan eski Akçaabat evlerini gezmeye çıktık. Bu evler tepedeymiş meğer çık çık bir türlü ulaşamadık:) Giderken bol bol soluklandık:) Elmas sık sık "hay senin eski evlerine " diye söylendi durdu:) Sonunda evlere ulaştık . Eski meraklısı olan benim için bu evleri görmek kaçınılmazdı. Çoğu ya harabeydi, ya da içinde yaşayanlar olduğundan dışarıdan bakmak zorunda kaldık. Bu arada Akçaabat'ı kuş bakışı seyretmek de harikaydı. Bu kez çantalarımızı Cemil Usta'nın mekanına bıraktığımızdan dönüşte tekrar oraya uğrayıp yine yorgunluk kahvesi içip ,dönüş yoluna koyulduk. Yine merkezdi son durağımız:) Kahverengi Cafe'ye uğrayıp misafirperverliği için Servet Bey'e teşekkür edip havaalanına gitmek için son kez minübüse bindik:) En çok görmek istediğim mekanlardan biri olan Sümela Manastırına araç saatleri uymadığından gidememiş olmanın eksikliği ile veda ettiğimiz Trabzon'a bir kez daha gelmek şart oldu, bu eksiklik sebebi ile:) Şaka bir yana görmediğimiz öyle çok şey vardı ki aslında. Yaylaları mesela, ne harikadır kimbilir; sonra Maçka'da da sütlaç yemek vardı ama 2 günde ancak bunları sığdırabildik. İnşalah Allah tekrarını nasip eder. Sırada Kıbrıs var:) Nasip olursa gitmek Kıbrıs'ın da bu kadar güzel geçmesini diliyorum.
Gezmek ne güzel şey,güzel şey gezmek:) Geziyorsan eğer yaşıyorsun demek:) ...

25 Aralık 2009 Cuma

Ah blogcu, vah blogcu:)

Merhaba , uzun zaman oldu yazmayalı, özledim bloğumu ve arkadaşlarımı. Blogcu yine şapşalozluk yaptı:). Sonunda taşınma işlemlerine ben de başladım. Ama çok uzun süreceğe benziyor:) Neyse geç olsun, güç olmasın :))) Hemen biriken günlerime geçeyim ben:)
Dün akşam soba partisi düzenledik Aysel'in evinde. Elmas,Deniz,Ayşe,Saliş ile kestanelerimizi,kahvemizi alıp baskın yaptık arkadaşıma:) Hepimizin ağzının suyu aktı sobada pişirilen kestaneyi yerken, kızarttığımız ekmeğe tereyağı sürerken ve Aysel'in pişirdiği köy patatesinden kumpir yaparken:) Elmas'ın bir ara cep telefonu yere düştü ama vakit kaybı olmasın diye almadı:)) Aysel bizim aç köpekliğimize bakıp bakıp güldü bol bol:)
Teşekkür ederiz Ayselciğim sayende içimiz ısındı, miğdemiz bayram etti:)
Çarşamba akşamı kendime sırt çantası almak için Cevahir'e gittim. Saliha'da geldi biraz bakındık ve evimize döndük. Beni alışveriş merkezleri boğuyor yaw:) Eserekli miyim neyim:)
Salı günü Asuş Teyzem ve Hasan eniştem bizde yemekteydi . Oradan da dünürlerine gittiler anemi de alıp. Ben Elmas'a gittim önce. Elmas'ta Zahra,Deniz,Derya,Saliş,Rukiş ve Gülfem vardı. Oradan da annemlerin yanına gittim:) eve geldiğimizde ise Yeliz'in çok seyretmek istediği Akıl Oyunları'nı bilmem kaçıncı kez onlarla birlikte izledim,geç saate kadar:) Sabah da işe geç kaldım tabii olarak:)
Pazartesi günü aniden rahatsızlanan Elmas'ın kuzeni Ertan'ın yattığı hastaneye gittik Deniz,Elmas ve Saliş ile birlikte. Ertan, gittiğimizde apandistten ameliyata alınmıştı. Ameliyattan çıkmasını bekledik iyi olduğunu görünce de Polo'ya gidip çay içtik:)
Pazar günü evdeydim yine :) Akşam üstü Aysel uğradı, Akşam da Nilü'ler yemekteydi kayınvalidesi ve kayınpederi ile birlikte. Bir ara Nilü'ye emar çektirmeye gittik hastaneye Nilü,eniştem ve ben. Randevu sistemi çok değişmiş, geç saatlere kadar randevu veriyorlar hastanelerde yaw.
Cumartesi günü de ful evdeydim. Söylemesi ayıp param yokken evde oturuyorum da:) Saliha "ne ilginç birisin abla yaaa, ya paran olmaz evden çıkmazsın, ya da yemek yemeğe şehir dışına gidersin" diyor:) Sanırım haklı:)) Evde olunca yine Yeliz ile birlikte film izledik. O Çocukları,Devrim Arabaları izlediğim filmlerdi. İki filmi de beğendim. Zaten Devrim Arabaları görmek istediğim bir filmdi. Yine bana ülkemde neler dönüyor, gerçek tarih nasıl bir şey ki diye düşündürttü. Ve azim ile başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığını da...
Cuma akşamı İclal ile Devlet Tiyatrolarının Cevahir Sahnesi'ndeki Rita'nın Şarkısı adlı oyunu izlemeye gittik. Oyun harikaydı bilahare bahsedeceğim zaten. O gece İclal bizde kaldı.
Perşembe akşamı Hilal 'e gittik Saliha ile birlikte. Asaf görmeyeli çok büyümüş ve çok azmış:) Ağzımız açık onu seyrettik bir süre:) Allah Hilalciğime kolaylık versin:)
Çarşamba akşamı ne yaptığımı hatırlayamadım:)
Salı günü Elmas'taydık yine Deniz, Zehra, Rukiş ve Gülfem ile. Oradan da teyzesinde olan annem ve babam ile buluşup eve döndük. Buluşma noktasına Saliha'da İsmi'den geldi:) Dağınık ama illaki toparlanabilen bir aileyiz biz:)
İşte böyle günlüğüm epey uzun olmuş yazmayalı, günler birikmiş, hafızam zayıflamış:) Aklıma geldiğinde yazdım yaşadıklarımı. Yaşanan anların kalıcı olmasını sağladığın için sana teşk. ederim günlüğüm. Sevgiler benden,kayıt senden:) ...

"Rita'nın Şarkısı"


Merhaba,geçtiğimiz hafta Cuma günü İclal ile Devlet Tiyatrosu'nun Cevahir Sahnesi'nde sahnelenen Willy Russel 'in yazdığı, Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği Rita'nın şarkısı adlı oyunu izledik. Oyuncular Tülay Günal ve Çetin Tekindor idi. İkisinin de oyunculuğu muhteşemdi. Oyundan çıktığımız an "şu an tekrar verseler seve seve izlerim" dedi hatta İclal. Seyircilerin tepkisizliği şaşırttı bizi. Ne güldüler, ne alkışladılar, ot gibiydiler yaw:) Ama biz mest olmuş ifade ile seyrettiğimiz oyuna ve oyunculara gereken değeri verdik seve seve.
Konu harikaydı, izlerken düşündürdükleri de. ama ben burada anlatmayayım ve imkanı oaln herkesin izlemesini tavsiye edeyim. Rita'nın Şarkısı görülmeye değer ,değerli bir tiyatro oyunu.Emeği geçenlere binlerce teşekkürler....

21 Aralık 2009 Pazartesi

Paranoyaklığa bir örnek:))

Merhaba, güzel bir hafta olur inş. bugün başladığımız hafta. Amin...
Geçenlerde Saliha'ya annemin teyzesinin torunundan bir mesaj gelmiş. Saliha iş yerinde nete giremediğinden bir arkadaşının evinde facebooka göz gezdirip, hemen kaparken görmüş mesajı ama cvp verecek kadar uzun kalamamış nette. Daha sonra Nilü'deyken açtığında aynı kişiden 2. bir mesajın geldiğini görüp, okuduğunda şok olmuş:) Kahkahalar havada uçuşmuş tabi:) Bana anlattığında ben de çok eğlendim ve bana kopyalamasını istedim ki sizlerle de paylaşayım:) Dünyanın ne çok paranoyak insan ile dolu olduğunu hatırlatan bu trajikomik mesajlar şöyle:)
1. mesaj: "merhaba, hanımefendi sizi tesadüfen gördüm facebookta salih adında bir arkadaşa bakıyordum bütün salihleri tarıyordum birden sizin bu resminiz çıktı ekrana, ve anneme dedimki bu sizin akrabanız değilmi ya dedim, annemde baktı evet bu ayşe ablanın kızı dedi, ben gülbaharın oğluyum, annen anneni tanır sende tanırsın herhalde,,, akrabalık varmış aramızda annem öyle söylüyor,,annem selam söyle dedi,, o yüzden bu vesileylede selam yollamış oldu,,, annemin çok çok selamı var, iyi günlerrr...."
2. mesaj:sen ne kadar anlayışsız dengesiz ahmak terbiyesiz biriymişsin yaaaa, kadıncaz size slm yolluyor ALLAH ın selamıdır bu, sen utanmıyormusun, ayıp ayıp, sen ne sandın hani sana iş olucam öyle bişiymi sandın bu mümkünmü sence, benim işim gücüm yok sana yazılacam öylemi, sen benim klasımda birimisin ilk başta onu araştır tamammı, ben bir insanın saçının telini sayaqmayacağı kadar bayan arkadaşla çıkmışım, sen ilk başta aynayla yüzleş ondan sonra ne düşünüyorsan düşün,,,, biz TRABZON luyuz başkasına benzemeyiz,,,,, Annem dedi bu bizim akrabamız yoksa benim seninle ne işim olurrr yaaaa sen kiiiiiiim ben kim, kusura bakma sinirlendim çünkü,,, sizin gibi akrabada olmaz olsun,,,, senin suratın zübeyde ablanın çocukları varya engin ile ali aynı ona benziyor onlar benim çocukluk arkadaşlarım aynı mahallede büyüdük, ali benden ufaktır da engin akranım gerçi enginde benden büyük ve senin sıfatın aynı tıpatıp ona benziyor şans eseri salih diye bir arkadaşa bakıyordum sen çıktın kuran çarptınki bende anneme dedimki ya bu senin akraban değilmi dedim oda evet ayşe ablanın kızı dedi slm yolla dedi yoksa benim işim gücüm yok bilinçli bi şekilde sana selam vericem hay ALLAH ım yaaaa, çok terbiyesiz birisin, sizin gibi akraba da olmaz olsun, bana karşılık marşılık yazma kaybol,, kesinlikle yazı yazma sakınj sakın haaaaa, kaybolllll--------------------

Benim yorumum: :))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))

16 Aralık 2009 Çarşamba

Günah almışım:)

Merhaba, dün Mustafa Keser'in günahını almışım. Allah'ım beni affetsin:) Dün gece yattıktan sonra Saliha "abla sen neden Arap Şükrü'ye kızdın ki, sevmiyor musun" deyince, Arap Şükrü yerine Mustafa Keser'e boşuna kızdığımı anladım:) Arap Şükrü kim bilmiyorum ama bundan sonra da bilmek istemediğimden eminim:) "O iğrenç şarkıyı Arap Şükrü mü söylüyordu, ben de bloğuma Mustafa Keser yazmıştım" dediğimde ise "abla iyi ki en yoğun günündü iş yerinde, bloğuna bile yazabilmişsin" dedi Saliş Hanım:) Dün cidden iş hayatımdaki en yoğun günü yaşadım. Hem iş arkadaşım rahatsızdı gelemedi, hem de işler çok yoğundu. Böyle olunca cidden yorucu bir gün geçirip, Saliha'ya yakınmıştım. Ama bu detayı atlamayacağını düşünemedim:) Allah'tan Saliha'nın dün insanlığı üzerindeydi:) Bloğumu mu okudu ne:) "İstersen 2 sayfa kitap okuyabilirsin" dedi aniden. Ben sevinçle ışığı açıp kitabımı aldım elime, baktım ses etmiyor okudukça okudum:) "Abla kaç sayfa kaldı" diye her soruşunda "1,5,1,yarım" gibi farklı cevaplar verdiğimde " hmmmm" demekle yetindi:)) Ben de iyiliğini suistimal etmemek adına(!) 1 üniteyi tamamlayınca ışığı söndürdüm:)))) İyisine "iyi" demeyi de bilirim vesselam:) Sevgiyle...

15 Aralık 2009 Salı

Sinirli başlanan gün ve önceki günlerim...

Merhaba,sallanan bir Salı yaşıyorum. Nedense sinirim çok bozuk bugün. Sinirli güne başladım ve sinirli devam ediyor . Saliha hanım sabahları cep telefonundaki uyandırma müziğini değiştirmiş. Daha da iğrencini koymuş. Sanırım Mustafa Keser'in bir şarkısı; ama iğrenç ötesi. Sabah sabah öyle bağırmışım ki "yeter artık kapa şunu" diye, sesimden kendim korktum :) Özellikle uyanmak için bu şarkıları çalıyor diye düşünüyorum ama on kere de çalsa uyanmıyor . Cidden bu uyanma işine bir çözüm bulmazsam kardeş katili olabilirim:) Yatarken de kitap okumama izin vermiyor zaten. Odaya gelince "kaç sayfa" diyor , 2 sayfadan fazla okutturmuyor hemen ışığı söndürüyor. Offf Allahım aceba ayrı eve mi çıksam:( Neyse daha fazla dert yanmadan günlerimi yazayım ben:).
Dün akşam iş yerimdeydim .
Cumartesi ve Pazar günleri havanın bozukluğu da etkendi sanırım evden dışarıya çıkmadım. Yeliz ile bol bol Saliha'nın aldığı DVD' leri izledik. Vali,3. Göz( daha önce de izlemiştim), Mum kokulu Kadınlar ve Ağır Roman izlediğimiz filmlerdi. Maksat vakit geçirmekti işte:)Cuma akşamı da evdeydim.
Perşembe günü Bekleme Odası'nı izledim tiyatroda.
Çarşamba akşamı Duranay'daydık İsmi,Saliş, Deniz,Elmas,Şeyma ve Özgül ile.
Salı günü Elmas'taydık Deniz ve Zehra ile.
Bu sefer kısa oldu:) Kısa yazınca ben bile seviniyorum , okuyanlar nasıldır kimbilir:) Bu arada yorum yazan arkadaşlardan ricam isimlerini yazmalarıdır. Çünkü kim olduğunuzu anlayamıyorum. Sevgiyle kalın...

14 Aralık 2009 Pazartesi

"Gün olur asra bedel"


Merhaba, son okuduğum kitaptan bahsetmek istiyorum sizlere, Cengiz Aytmatov'un "Gün olur asra bedel" adlı romanından...
İsmini çok duyduğum Kırgız yazarın ilk kez bir kitabını okudum. Her zamanki gibi iş yerimde koli halinde olan kitaplarıma göz atamadığımdan, Salih'in evdeki kitaplarından biriydi bu kitap. Sırf yine ve yeni kazandığım okuma alışkanlığımı kaybetmemek için ne bulursam okuyordum ki, bilinçli bir tercih olmamasına rağmen çok çok memnun kaldım bu kitaptan. Her şeyden önce uzun zamandır roman okumuyordum. Romanın edebiyatta çok büyük bir yeri olduğunu hatırlattı bu kaliteli yapıt bana. 'Okuduğum kitaplar arasında mutlaka roman da bulunmalı' hatırlatmasını yaptı. Yazarın hayal gücü, yazım tekniği, ayrıntıyı sıkmadan anlatışı beni büyüledi doğrusu. Kitabı okurken anladım ki çok iyi bir yazarın yapıtını okuyorum.Kitabın ismi zaten şiir gibiydi . Gün olur asra bedel, bir günde yaşananları; yaşarken dünü, bugünü ve yarını hatırlayışı ile birbirinden kopmadan harika geçişler yaparak asla sıkılmadan okutturuyordu kendini. Esere ilk başladığımda "bu olaydan ne çıkar ki" derken, yazarın hayal gücüne hayran kaldım okumaya devam ettikçe. Tabi yaşadığım hayatın çoğu insana göre ne derece kolay olduğunu hatırlayıp şükür de ettim. Eserdeki uzay kurgusu da çok ilgi çekiciydi. Asla diğer konulardan kopmamakla birlikte aynı anda iki farklı dünyayı anlatması da çok başarılıydı. Romanda anlatılan bir efsanede bir kabile tutsak ettikleri insanları mankurt ederek ; yani geçmişini,kim olduğunu ,nereden geldiğini unutturarak esir ediyordu. Anasını, babasını ve çocuğunu unutan bu insanlar efendisinin emriyle ve ona yaranmak için öz anasını öldürmekten çekinmiyordu. Mankurt bahsi ise bizim mankurt olmamamız uyarısını taşıdığından hayli önemliydi bence. Sanırım elimdeki kitap eski bir basımdı. Çünkü netten kitap kapağını epey zor buldum:) Velhasıl okumaktan asla pişman olmadığım, bilakis zevk aldığım bu eseri tavsiye ederim.
Kitap dünyasında buluşmak ümidi ile...

11 Aralık 2009 Cuma

"Bekleme Salonu"


Merhaba , dün akşam İclal ve Ülkü ile Reşat Nuri Sahnesi'nde Yiğit Sertdemir'in yazdığı ve Tolga Yeter 'in yönettiği Bekleme Salonu adlı oyunu izledik, zevk ile...
Cidden Bu kadar güzel olabileceğini düşünmemiştim oyunun.Oyuncuların da bu güzelliğe katkısı büyük elbette. Cengiz Tangör,Zeynep Özyağcılar ve Ertuğrul Postoğlu 'nun oyunculukları da ,oyunun konusu kadar harikaydı. Konuyu yazmayacağım ama algılarımızı, algılarımızla seçtiktiklerimizi, önyargılarımızı, hırslarımızı, egolarımızı ve en önemlisi hayal gücümüzün genişliğini gözden geçirmek için bir uyarı niteliğini taşıdığını söyleyebilirim. Cidden değişikti ve çok hoştu. İstanbul'da yaşayanlar izlemeye çalışsın, memnuniyetle tavsiye ederim. Bu arada izleyiciler arasındaki Hasibe Eren'in çok güzel olduğunu yazmadan edemeyeceğim. TV de ne çirkin görünüyormuş yaw, hayran oldum doğrusu:) Maşallah diyeyim ve beklemeden Bekleme Salonu'nu izlemenizi tekrar salık vereyim:) Asla pişman olmazsınız. Emeği geçenlerin her birini gönülden tebrik ederim. Sevgiyle...

10 Aralık 2009 Perşembe

Bitmiştir! :)

Merhaba, Show TV’deki Yemekteyiz programını uzun zamandır saçma-sapan olduğu için izlemiyordum:) Fakat bu hafta Antalya’da olunca hadi dedim memleketimi izleyeyim, tabi ki gece verilen tekrarından:) Bu arada Antalyamızı kötü temsil eden yarışmacıları esefle kınıyorum:)Hepsi birbirinden cadı, ki bizde cadılık ne gezer:)Programı izlerken Salih engeline takılıyordum her gece:) Salih’in yattığı odada olunca TV ,kapatıp uyuyacağını söylüyordu. Dün gece bir yöntem buldum :) Saliha’yı karşısına oturtturdum:) Saliha onu ordan buradan havadis,dedikodu gibi şeyler anlatarak oyaladı ben TV’yi izledim:) Saliha tam susuyor çocuk televizyonu kapatmaya kalkıyor. “Saliha, durma konuş” diye uyarıyorum, başka bir şey anlatmaya başlıyor:) “Abla ben bu çocukla hiç bu kadar uzun konuşmamıştım “ dese de bana bu iyiliği yaptığı için Saliha’ya minnettarım:) Sonunda lafları Saliha’nın tanıdığı hemşehrimiz bir kıza döndü geldi. Kızı, Salih çok beğeniyor :) Bu kez Saliha onun hakkında bir şeyler anlatmaya başladı:)Salih, “abla var ya siz benim hakkımda konuşmasanız ben o kızı kesin ayarlarım” dedi durdu:) Onun hakkında pis-mis diyoruz ya:) Laf arasında kızın bizim köylü sevmediğimiz bir çocukla daha önce çıktığını duyunca Salih koptu:) Abla dedi o kıza hakkımda istediğini diyebilirsin hatta k….nı yıkamıyor bile diyebilirsin:) Bitmiştir!:)))

8 Aralık 2009 Salı

Günlerde...

Merhaba, kış mevsiminin iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladığı şu günlerde, hava ne kadar soğuk olursa olsun, yüreğimiz hep sıcacık kalsın inşallah. Amin...
Kendim dua eder, kendim "amin"derim ben böyle:) Seviyorum dua etmeyi ne yapayım , güç veriyor bana. Gölgelerin gücü adına ben She-raaaaa:)) Saçmaladım farkındayım:) Neyse daha fazla cıvıtmadan günlerime geçeyim ben:)
Dün akşam evdeydim. Yani Yeliz'e girip çıkmalarımı saymadığımdan evdeydim diyorum:)
Cumartesi günü halamın oğlu Ramazan ağabeyime hastane ziyaretine gittim Kadıköy'e. Oradan da kuzen Musti'nin kızı Asya'yı görmeye Üsküdar'a geçtik. Ramazan ağabeyime acil şifalar diliyorum Allah'tan. Minik Asyamız çok baldı maşallah. Nilü, Dilek, Ayşe halam, Şazo, Hatice yengem ve annem de Beri'lerdeydi. Oradan da eve gelip, unuttuğum biletleri alıp annem ile konsere gittik gönüllerimize ziyafet çekmek için:)
O gece Antalya'dan gelen teyzem ve eniştemi görmek için Zeynep ve Ülkü ile ben de teyzemlere gittim. Teyzem benim yanımda konuşmamaya özen gösteriyor faceboka yazarım korkusuyla:)) Kaç kez söyledim ama faceye değil de bloğuma yazdığımı, anlatamadım ona:)) "Ele güne karşı rezil ediyorsun beni" deyip duruyor:) Anlayacağınız bu kez pek malzeme çıkmadı teyzemden:) Ertesi günü bayramda burada olmadığı için doğum gününü kutlayamadığımız İsmi'ye sürpriz doğum günü yaptık. Ülkü, Rukiş, Zeynep, Saliş, Gülay, Deniz, Elmas, Nurcan, Duranay, Özgül ve Zeynep ile birlikte. Kızkardeşi Şeyma, İsmi'ye kendi arkadaşlarının geleceğini söylemiş hazırlık yaparken . İsmi doğum günü geçtiğinden dolayı aklına bile gelmemiş. Evlerinin yakınında toplandık, pastamızı apartmanlarında açtık. Mumları da yakınca "iyi ki doğdun İsmiii" diye bağırıp kapısına geldik:) Cidden çok şaşırdı, çok da sevindi sanırım:) Bütün gün şaşkın yüz ifadesi yüzünden eksik olmadı:) Şapşaloz seni:) Nice senelere şekerciğim , hep huzurlu ol inş...

7 Aralık 2009 Pazartesi

Ahmet Özhan ile aşk sözcükleri...


Merhaba, Cumartesi günü akşamı CRR’de düzenlenen Ahmet Özhan’ın “Aşk sözcükleri” temalı konserine katıldık annem, Ülkü, Zeynep, İclal, Sevin, Rukiş, Fatma abla, Şerife abla, Aysel ve eşi Mithat ağabey ile birlikte. Kulaklarımızın pası silindi,ruhumuz dinlendi vesselam. Öyle bir mest olmuşum; ki mest olma halinin yüzüme yansıması ile çenem ağrıdı daha sonra ifademden dolayı:) Annem hasta gibiydi , gelmeye hali yoktu bir “geleyim” bir “gelmeyim” derken dayanamayıp geldi ki ilaç niyetine dinlediği birbirinden güzel şarkılar nasıl iyi geldi ona anlatamam. Kadın çıkışta hala konserin etkisindeydi, şarkılar mırıldanarak Ali’sini düşünüyordu:) İkinci bölümdeki şarkılar her insanın bilebileceği şarkılardan seçilince tüm salon eşlik ettik Özhan’a. Hatırla sevgili, Eski dostlar, Nasıl geçti habersiz,Yine bir gülnihal, Duydum ki unutmuşsun, Senede bir gün, Fikrimin ince gülü, vs harika şarkıları Özhan’ın sesinden dinlemek çok zevkliydi. Hele benim yanımda oturmak çok çok keyiflidir sanırım:) Çünkü ellerim Emel Sayın misali hiç durmadı ve şarkılara ritim tuttu en zarif şeklini alarak:)
Önümüzde oturan yaşı epey ilerlemiş amcanın şarkılarda eşinin elini tutması kıskandırıcı bir olaydı:) O anlarda hemen Rukiye ile algıda seçici davranıp birbirimize baktık :) Konser bittiğinde biz hala etkisinden kurtulamamıştık, Taksim sokaklarında koro halinde dinlediğimiz şarkıları mırıldanmaya devam ettik:)Tanıtım broşüründe yazılanlar sanırım konserden neler aldığımızı anlamak için kafi gelecek.
“Varlık aleminin kendini ifade etme yöntemlerinin belki de en etkili olanı sözcüklerdir. Her olgu kendini anlatmak, tanıtmak ve hatta sevdirmek üzere bu iletişim yöntemini kullanır. Varlık aleminin efendisi olan ‘insan’ en güzel şekilde yaratılmış olan ve en güzel şeyleri dillendirmek üzere yaratılmış olan en üst noktadır. Aslında insan gönlünü ve gönlünün de aslı olan sonsuzluğun sözcüklerini duyar, dinler ve de kapasitesi ölçüsünde söyler. Bu sözcükler her ne kadar zahir olarak bir insan ağzından çıkıyorsa da, sözcüklerin ve söyleyenin aslı olan yegâne ‘var’ın dillenmesinden ibarettir.
Sözcüklerin belki de en anlamlıları aşk adına söylenenlerdir. Çünkü söylenen ne varsa bilinsin ve ya bilinmesin ancak aşkı terennüm eder. Varlık alemindeki bütün fiiller aşk için ve de aşk adına oluşurlar.
Aşkın yol haritası olan bizim şarkılarımız işte bu ‘aşk sözcükleri’nin en veciz bir şekilde söylenenlerinden oluşmuştur. Aşkın hasreti vardır, vuslatı vardır, firkati vardır, coşkusu vardır, hüznü vardır. Ve şarkılar hepsinin sözcükleridir.
Bütün bu yazdıklarımın ispatı bu akşamki repertuarımızla ortaya çıkacaktır. Umarım sizler de gönlünüzün aşk fısıltılarını, aşk sözcüklerini çok net duyarsınız. Çünkü hayatın en etkin yaşam iksiri bu sözcüklerdir. Bu sözcükleri duymak isteyenler şarkılara kulak versin. Sizleri sözcüklerin en güzelleriyle selamlarım…”

3 Aralık 2009 Perşembe

Annem bu hafta yeminli:)))

Merhaba, annemin cep telefonundaki oyunun bağımlısı olduğundan bahsetmiştim. İşte bu bağımlılık onu sonunda hastaneye düşürdü. Salı günü çok şiddetli baş ağrısı çekince hastaneye zor atmış kendini. Hastanede serum vermişler, müşahedeye almışlar. Sonra yanına babam, Medişko ve Yılmaz ağabey gitmiş. Sonra da eve gelmişler. Bizim haberimiz olmadı. Tesadüf kuzenim Ayşe aramış annemi , ondan öğrendim. bize demiyor ama ona itiraf etmiş telefonda "oyundan oldu, gece gündüz uykusuz kaldım da" demiş:))
Ve "bir musibet, bin nasihatten iyidir" diyen atalarımız yine haklı çıktı:) Annem rahatsızlanınca bir hafta oyun oynamamaya yemin etmiş:) Şimdi gözümüz kulağımız annemde :) Çünkü bir bağımlı olarak kriz geçirmesinden endişe ediyoruz:))) Bi hafta dolunca ve tekrar oyuna başlarsa ne yapacağımızı da kara kara düşünüyoruz:)). Artık tüm sülale annemin bağımlı olduğunu öğrendi:)) Bayramda otobüs durağında, otobüste ve gittiğimiz yerlerde elinden telefonunu düşürmeyince herkes anladı :))) "Vah yenge bir psikoloğa görün" diyen ve durumunu vahim gören yeğenlerine bile aldırmadan "saçma sapan konuşmayın ben zekamı test ediyorum" deyip pişkin pişkin oyununa devam etti çünkü:)) Bakalım bundan sonraki gelişmeler ne yönde olacak. Anatem açmakta kararlıyız, hem Amatem'in de yükünü hafifletmiş oluruz:)))) Sevgiler...

1 Aralık 2009 Salı

Bayram haftasında...

Merhaba, hepinizin geçmiş bayramı mubarek olsun. Allah yeni bayramlara erişmemizi nasip etsin...
Bayramın birinci günü her zamanki gibi bitiremediğimiz işleri tamamladık evde Saliha ile söylene söylene:) Bizim temizliğimiz hiç bitmez nedense . Akşam üstü "ilk gün kurban telaşı ile kimse gelmez" diye Yıldız halama gittik. Kuzenlerimin ısrarlarına dayanamayıp o gece orada kaldık . Daha doğrusu kalabalık olunca yarımız halamda ,yarımız hala kızı Meral ablamda kaldık. Biz Meral abla tayfasında olunca Saliha,Nigar ablam ve ben sabaha kadar muhabbet ederek geçirdik geceyi. Annem bağımlılığına tam gaz devam ediyor. Durakta,otobüste ve gittiğimiz yerlerde oyun oynamaya devam:) Kuzenlerimiz çok üzüldü haline annemin:) “Üstüne gitmeyin” diye bizi tembihlemeyi de ihmal etmediler:).
Ertesi gün kahvaltıdan sonra eve geldik. Nilü’ler bize geldi. Mustafa ağabeyim uğradı.Ülkü,Gülay ,Rukiş ve çocukları geldi sonra. En son Adem amcamlar,Yasin’ler ve Arzu ablamlar geldi bayramlaşmaya. Saliha yine firar olunca sofrayı kurup,kaldırmak her zamanki gibi bana düştü:) O gece Arzu ablam,Erim ve Sevde ileYasin’ler de kaldık. Muhabbet ederek geçirdik geceyi.
Ertesi sabah sözleştiğimiz gibi Elmas,Deniz,Saliha,Arzu ablam,Ertan ve Ata ile Garipçe köyüne kahvaltıya gittik. Şiddetli yağmur sonrası açan güneş ile neşemiz de açtı:) Elmas’lar yeni bir mekan keşfetmiş. Zaten bütün mekan keşiflerini Elmas yapar, biz hazıra konarız:) Mekanın adı Kaşı Kumluk. Web adresini de vereyim http://www.kasikumluk.com/ . Kahvaltı çeşitleri çok zengin ve güzel. Mıhlamasını beğendim. Kuzinede patates yaptılar bize, ekmek kızarttılar. Çalışanları da çok ilgili sağolsunlar. Memnun kaldım , tavsiye ederim:) Uzun süren kahvaltının ardından Rumeli fenerini, kaleyi ve sahil kenarını gezdik güle , oynaya. Akşam üstü eve döndüğümüzde Nilü’nün çocukları bize bırakmış olduğunu gördük. Hem çocuklara değişiklik olsun hem de bayramlaşalım diye onları alıp Nugül ‘e gittik Aysel ve Birsen ile sözleşip. Fakat Nurgül’ün misafirleri vardı çok kalabalık. Biz de fazla durmayıp hepbirlikte Serpil’e gittik bu kez:) Serpil’lerde de misafir olunca başka kapılar aradık ki bulamadık:) Nilü’ler bizi yoldan alınca ona gitmeye karar verdik sonunda Aysel,Saliha ve ben:)
O geceyi orada geçirdik. Sabah kahvaltısını Alperen beyimiz hazırlamış. “Kahvaltı yapmak isteyen parmak kaldırsın” diye uyandırdı bizi:) Ciddi ciddi hazırlamıştı sofrayı, sandalyeyi koyup tabakları bile dolaptan almış. Annesinin sofra düzenini de kapmış, kaşıklar çatallar da yerindeydi:) Şok oldum ben tabi. Annesinin de ilaveleri ile güzel bir kahvaltı yaptık birlikte. Alperen parayı erken öğrendi maalesef. Bayramda kimin elini öpse para istiyor ve alınca “artık zengin oldum” diyor:) Nilü ile eniştem utancından yerin dibine giriyorlar. Ömer’den böyle şeyler hiç görmedik ya çok üzülüyorlar. Tembihliyorlar sürekli ama nafile:) Alperen bu , Salih dayısına çekmiş bir çocuk işte. Öğleden sonra eve gelip dün bir daha da çıkmadım. Bir güzel dinlendim evde.
Arefe günü yarım gün çalışıp, öğleden sonra Rukiye ve annemle annemlerin mevlidine katıldık. O gün oruçtum iftarı Rukiş ile Elmas’da açtık. Oradan ben Cemal Reşit Rey’e gidip bu hafta gideceğim konser biletlerini aldım. Biletix'den bilet almayacağım artık çok fazla hizmet bedeli kesiyorlar:)
Çarşamba günü önce Fatma’ya uğradım,sonra annemin hala kızı Durdu ablaya.
Salı günü de Elmas’lardaydık Deniz,Hanife,kızkardeşi,Aysel ve Zehra ile. O gece Aysel bizde kaldı.
Pazatesi günü evdeydim:)
Bir haftamın özeti bu kez biraz daha uzun oldu. Malum araya bayram tatili girince:)…
Her günümüz bayram günleri gibi sevdiklerimizle geçsin inş…