30 Ekim 2009 Cuma

Kısacık 2 güne uzunca bir yazı özet oldu:)))

Merhaba, herkese şimdiden iyi haftasonları diliyorum:) Bana bugün Pzt. gibi geliyor, dün tatil olduğundan:) Pzt. sendromu yaşıyorum sanki:) Neyseki değil:))
Dün kahvaltıya kuzen Arzu ablam ve Erim geldi .Tabi bayram dolayısı ile yollar kapalı olunca rotarlı geldiler. Teyzem ve annem sabah kuzen Engin'in hastalandığını duyup apar topar gittiler. 2 kez yüksek ateşten hastaneye kaldırılmış canım kuzenim. Kanında mikrop çıkmış neyseki domuz gribi değil:) İnsanın ilk aklına gelen o oluyor bu aralar. Allah korusun herkesi.
Öğleden sonra Şazo, Musti, Beri ve Sevde geldi bize. Yandaki boş arazide Musti'ye mangal yaptırdım, Şazo da sulu bulgur pilavı ve tarhana çorbası yaptı afiyetle kendimize ziyafet çektik Şazocuğum olunca annemin yokluğunu aramadım vallahi. Mangal olduğunu duyunca Nilü'de katıldı yemeğe:) Ardından kahvelerimizi de keyifle içtik. Hepberaber çıktık sonra evden. Nilü Ankara'daki grip tatilini fırsat bilip bize sürpriz yapan Gülden'i görmeye gitti. Şazo'lar boğazdaki Cumhuriyet gösterilerini izlemeye gitti, Arzu ablam,Erim ve ben de "Kafes" adlı oyunu izlemek için tiyatoya gittik. İclal de bize katıldı. Güzel bir oyun izledik, daha sonra oyundan bahsederim. Oyun çıkışı Arzu ablamlar Şazo'ya gitti kalmaya. Ben de Gülden 'i görmeye:) Suna'da toplanmış kızlar. Melek,Çiğdem,Hanife abla hepsi oradaydı Hilal hariç:) Az oturduğum için doyamadım birlikte olmaktan büyük keyif aldığım arkadaşlarıma. Geç saatte eve geldiğimizde baba krizi tutan Alperen'i Bade ve Ali ile oyalarken Saliha'nın "susun , hastayım, yeter " diye attığı çığlıklarına ve tekmelerine maruz kaldık. Alperen eli ile teyzesinin deli olduğunu işaret etti bana:) Haklı çocuk:) Bizim Bade ve Ali'nin kuzeni olmasına rağmen dayısı dedirtiyorum Alp'e. Bayılıyor dayı olmaya veled:) Onlara masallar, şarkılar okudu , dördümüz bir yattık dün gece. Harika bir geceydi Saliha'nın tekmelerine kadar:))Çarşamba akşamı teyzem ve annem Belgüzar teyzedeydi oraya gittim ben de. Oradan Ayşe, Ertan ağabey, Belgüş , Zübüş ve annem ile kahve içmeye gittik. Gittiğimiz mekanda okey olduğunu gören annemi zapdetemediğimizden okey oynadık:). Elbette oyunu ben bitirdim. Hem zafer sevinci hem de annemlerin oynarken inanılmaz komiklikleri ile harika bir akşam yaşadım:) Ardından hepberaber bize geldik ve babamın çenesinin düşmesinden dolayı muhabbet çok güzel geçince gece 3'de gittiler misafirlerimiz:) Yine bekleriz...Ben bundan sonra biriktirmeden yazayım bari 2 günü anlatmam bile çok uzun sürmüş yaw:)Hadi kalın sağlıcakla dostlar...

28 Ekim 2009 Çarşamba

Anilar ve Şarkılar" İnci Çayırlı...


Merhaba , dün akşam Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda annem,Zübüş teyzem,Belgüzar Teyze,Ülkü,Ayşe,Rukiye, Esra ve annesi Hacer teyze ile nefis bir konser dinledik. Bu muhteşem müzik ziyafetinin solisti sanat müziğimizin incisi İnci Çayırlı idi. Sanat müziği sevgimin müsebbibi annem ilebana bilet aldıktan sonra sayımızın çoğalmasından dolayı mutluydum. Fakat konser salonundaki sayı azlığının ve geneli orta yaş üstü izleyici topluluğunun olmasına da bir o kadar üzüldüm doğrusu. İnci Çayırlı uzun zamandır İstanbul'da solo konser vermiyormuş, onu canlı izlemenin dayanılmaz lezzetinden çok kimsenin faydalanmasını isterdim. Belki de tanıtım eksikliğinden kaynaklanmıştır bu durum. Mehmet Barlas'ın Çayırlı hakkında yazdığı ‘Nasıl bir duygu acaba bu kadar güzel bir sese böylesine zengin bir yorumlama gücüne sahip olmak. Acaba İnci Çayırlı diğer insanlardan ne kadar farklı olduğunu biliyor mu?’ sözü slaytta verilince buraya yazmak için not almadan geçemedim.Konser . "Anılar ve Şarkılar " ismi ile Canan Altınay tarafından hazırlanmış. İnci Çayırlı , çocuk yaşlarda aşık olduğu sanat müziğimizin eşsiz eserlerinden örnekler verirken , özellikle 55 yıllık sanat yaşamındaki unutulmaz hatıraların olduğu bestekarları ve şarkıları seçmiş. Esere başlamadan bu anıları bizimle paylaşması çok güzeldi. Daha kimbilir ne anıları ve şarkıları vardır, kısa zamana sığdıramayacağı muhakkak. Kitaplaştırırsa eminim tadına doyulmaz okurken. Anıları yazmak isterdim buraya, hepsi de aklımda zira ama hem yazımı uzatmamak adına hem de konseri canlı izlemenin bende bir artısı kalması adına yazmamaya karar verdim:) Musikimizi çok seviyorum. Dinlerken mest oluyorum. İnanılmaz bir rahatlamaya sebep oluyor bende. İyi ki varlar. Allah nefeslerine,vücutlarına,zihinlerine sıhhat versin. Sesinize ,emeğinize sağlık İnci Hanım. Sizi çok seviyorum...

CUMHURİYETİMİZİN 86.YILI KUTLU OLSUN...




ATATÜRK DİYOR Kİ:


*Cumhuriyet; fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister.
*Benim nâçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
*Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
*Cumhuriyet fikir serbestliği taraftandır. Samimî ve meşru olmak şartıyla, her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.
*Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. *Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir.
*Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. *Bugünkü hükümetimizin, devlet teşkilatımızın doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki onun adı Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir.

27 Ekim 2009 Salı

Blog alemi sessizken...

Merhaba canlar! Yine blog alemini bir sessizlik kapladı. Gelen giden yok bloğuma:( Ya benim uzun yazılarımı okumaktan sıkıldı dostlarım, ya da nadasa aldılar kendilerini. İnş. ikinci şıktır:) Neyse uzatmamak için günlerime doğrudan geçiş yapıyorum hemencecik:)
Dün akşam iş yerimdeydim . Eve gittiğimde Zübüş teyzem, kuzen Ülkü ve Rukiş ile çocukları vardı. Sonradan Eyüp de geldi. Güzel bir akşamdı benim için.Ailemi çok seviyorum, komik aile yaw:)
Pazar günü Zübüş teyzem bize geleceğinden temizlik yaptım:) Titiz teyzemin sinirleri bozulmasın diye epey yorulmuşum:) Rumeysa geldi bir ara çay içtik birlikte. Akşam da teyzem geldi kalmaya.
Cumartesi günü sabahtan Serap'a uğradım , sonra Nilü'ye geçtim annemle kahvaltıya. Tuğba, kızı ve annesi konuğumuzdu. Onları çok özlemişim mutlu oldum gördüğüme. Akşam da kuzen Emre'nin kız isteme ve söz merasimi vardı. Sülalecek oradaydık. Güzel anılarla ,güzel bir söz oldu. Allah tamamına erdirsin ve çok mutlu olsun kuzişciğim:)
Cuma günü kuzen Yasin de ; Musti,Beri,Şazo ve Sevde varmış. Yasin onlara pide ısmarlayacakmış hemen ben de gittim:))) Saliş de geldi:) Yemeğimizi yedikten sonra da Ülkü'ye gittik orada da Nurcan,Rukiş, Aysel ve Gülay vardı. Ben o gün bir alemdim:) Şımarıklığım had safhadaydı:))
Perşembe akşamı önceki yazımda bahsettiğim gibi tiyatro sezonumu açtım:) İclal ve Rukiye ile Hizmetçiler'i seyrettik Reşat Nuri sahnesinde. Tiyatro öncesinde Şehzade 'de kahve içtik ki harika bir fasıl vardı canlı, mest etti beni. En kısa zamanda oraya fasıl dinlemeye gitmeliyim:)
Salı günü iş yerimdeydim.
Pazartesi günü söz için Bursa'dan gelen yengemlere gittik annem ile "hoşgeldin" e . Oradan da Ülkü'ye geçtik "geçmiş olsun" a:) Ülkü'de Elif ve Rukiş vardı.
İşte bitti dostlar umarım uzun bulmaz da okursunuz. Zira yorumsuz yazılarımdan sonra sizin okuyor oluşunuzu bilmenin benim için önemli olduğunun farkına vardım bir kez daha:) Sağlıcakla kalın ama yorumsuz kalmayın e mi:) Sevgiyle...

23 Ekim 2009 Cuma

"Hizmetçiler"




Merhaba , tiyatro sezonunu İBB Şehir tiyatroları 1 Ekim'de açtı "Şehrin Perdeleri Açılıyor" sloganıyla. Ben ise dün akşam açabildim:) Blah blah'in tabiri ile etkinlik kelebeğiniz bundan sonra sık sık etkinliklere zevkle katılıp, burada da kritiğini yapar artık:))) Ay ben bunu görev mi addettim aceba:)) İlla kritik yapacağım. Hoş çoğu kritik de alıntı veya kopyalayarak oluşuyor ya neyse))) Mazur görün efendim beni. Bazen bir oyun öyle güzel anlatılıyor ki o anlatımı paylaşmak hem işime geliyor, hem de daha etkileyici olur diye düşünüyorum. Tıpkı bu oyunda olduğu gibi:) Fransız yazar Jean Genet'in "Hizmetçiler" adlı oyunu Şehir Tiyatrolarında Genç Tiyatro grubu tarafından sahnelenmiş. Yazarın hayatı çok etkileyici geldi bana. Reşat Nuri sahnesinde İclal ve Rukiye ile seyrettiğim oyunda Selin Türkmen,Berna Adıgüzel ve Özge O'Neill Sarımola rol alıyor. Ortak reji çalışması olan oyundan benim özetleyebileceğim durum sınıf farklarının insanları birbirine yabancılaştırdığı, düşman ettiği , alt sınıfın üst sınıfı taklit ettiğinde kızdığı şeylerin beterini yapabildiği. Kimliğini kabullenmemenin insana verdiği zarar vs. Tarihe baktığımızda gördüğümüz sınıflardan hep nefret etmişimdir. Şimdi de görünmez sınırlardan nefret ediyorum. Herkes insan , onları sadece daha iyi oluşları üstün kılar. Aksi taktirde kimse kimseden üstün olamaz, olmamalı. Bu düşündüğüm gibi bir yaşam dünyada yaşanır mı aceba? İnşallah:( Ben fazla sözü uzatmadan Oyunun Dramaturgu Sinem Özlek 'in oyun hakkındaki düşüncesini sizlerle paylaşmak istyiorum . Broşürde okuduğum yazıyı çok anlamlı buldum da. Heee oyunu izlerken biraz sıkıldığımı da üzülerek itiraf etmeliyim. Ama genel anlamda başarılıydı, emeği geçen herkesin emeğine sağlık..."Çok katmanlı yapısıyla farklı okumalara olanak yaratan “Hizmetçiler”, hanımefendiyi yok etme oyunu oynarken bile hanımefendi olup onu var ederek diyalektik karşısında çaresiz kalmayı ya da iktidar eline geçtiğinde iktidardakinden daha da acımasız olabilmenin hikâyesini anlatmaz yalnızca. Birilerini önce “öteki”leştirip, sonra kendine benzemediği için yargılamanın fütursuzluğunu da göz önüne serer. Jean Genet’nin “Hizmetçiler”i, bavul bavul eskilerini eve gelen gündelikçiye tüm “yardımsever”liğiyle bağışlayan; kravatımız, şık takılarımızla masum ya da ahlaklı olma hakkımız doğuştan cebimizde güvenle yaşayan; sırf ahlaksız addedilmemek için, her şeyi gizli kapaklı oynanan bir oyuna çeviren; üstümüzde güç kullananlara benzeyerek elde ettiğimiz gücümüzü kendimiz gibi olan üstünde kullanmaktan başka bir şey yapmayan ve hepsinden önemlisi “suçlu” olmaya cesaret edemediğinden kurtulmayı beceremeyen bizlerin hikâyesidir bir bakıma. O bildik “hanımefendilerine özenen hizmetçiler” fotoğrafı Genet’nin merceğinden sahneye yansıdığında, suç ve masumiyet, iyi ve kötü, ahlaklı ve ahlak dışı ile ilgili refleksle kullandığımız tüm değer yargılarımızı alaşağı eden bir belgeye dönüşür. Ve pek çok kez sahneye çıkmış “Hizmetçiler”, “iktidar”ın; kanunlar, ahlak kuralları, inançlar ve toplumsal teamüllerin de yardımıyla ve artık kaba güce ihtiyaç duymayan “iyi niyetli” şiddetiyle; gönüllü kalabalıkları sessiz sedasız şekillendirdiği tanıdık zamanlarda çok daha fazla şey anlatır aslında. "

21 Ekim 2009 Çarşamba

4.Uluslararası Yetim Buluşması...




Merhaba , 17 Ekim Haliç Kültür Merkezi'nde Uluslararası 4. Yetim Buluşması Cumartesi günü yapıldı. İlk kez iştirak ettiğim bu buluşmadan çok memnun kalarak ayrıldım. Elbette çok da hüzünlenerek ve bilinçlenerek... Daha önceden haberdar olmayışıma kızarak ayrıca. Önceden Afişlerini görürdüm "adı Ayşe, adı Fatma, adı Ali ama sen elini tutmazsan adı hep yetim kalacak" gibi bir cümle yazıyordu. Etkileniyordum evet her okuyuşumda ama o kadar. Sadece görüyorsak inanın tesiri çabuk geçiyor. Göz alışıyor, duyarsızlaşıyor. Sadece duymak da öyle. Bize bahşedilen 5 duyuyu birlikte kullanabilmek ve hepsini kalbimizle dost yapmak marifet sanırım.Program Etiyopya'lı bir çocuğun Kur'an tilaveti ile başladı. O çocuğun sesi ne muhteşemdi öyle, dinlerken çok etkilendim. Sonrasında İHH başkanı Bülent Yıldırım etkili bir konuşma yaptı. Ben çok etkilendiğim için söylediklerini aktarayım sizlere de. (Tabi kopyalayarak:)[Yıldırım, 2007 yılında düzenledikleri buluşmada bir yetimin Türkiye'den ayrılırken kendilerine, ''Türkiye'yi annem gibi buldum'' dediğini hatırlatarak, Türk halkının geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yetimleri bağrına bastığını söyledi. ''Eğer siz merhamet etmezseniz size de merhamet edilmez'' diyen Yıldırım, yetimlerin o küçük bedenleriyle büyük yükler taşıdığını, bu anlamlı gecede kendilerinin değil çocukların onlara moral vereceğini kaydetti. Yıldırım, 3 yetimin ihtiyacını karşılayanın tüm günahlarının affedileceğine inanıldığını dile getirerek, ''Dünyada 143 milyon yetim çocuk var. 60 milyon çocuk ise her gün aç yatıyor. Yaptığınız israflarda bu çocukların gasp edilen hakları var. Her yıl dünyada 2.5 milyon çocuk kaçırılıp satılıyor ve bunların çoğu kız çocuğu. Doğu Türkistan'daki 100 bin kız çocuğu nerede?'' diye konuştu. Dünyadaki tüm yetim çocuklardan sorumlu olduklarını, bu amaçla yola çıkarak bu buluşmayı hazırladıklarını anlatan Yıldırım, tüm sivil toplum kuruluşlarının bütçelerinin yüzde 20-30'unu yetimlere ayırması gerektiğini söyledi. Yıldırım, buluşma gecesinin 120 televizyon kanalında ve 40 radyoda canlı yayınlandığını vurgulayarak, gecede yaşananların tüm dünyaya İngilizce, Arapça ve Türkçe olarak ulaştığını bildirdi. Savaşlar, işgaller, doğal afetler veya fakirlik nedeniyle ailelerini kaybeden kimsesiz çocuklara sahip çıkmak için bir birim oluşturduklarını kaydeden Yıldırım, sponsor aile sistemiyle de Türkiye'den 15 bin ailenin, dünyanın farklı ülkelerindeki 15 bin yetime her ay 70'er lira gönderdiğini anlattı. ]İnşallah bu sayı bakıma muhtaç bir çocuk kalmayana kadar çoğalır. Çeşitli ülkelerden gelen çocuklar kendi dillerinde şarkılar söylediler bize. Dev ekranlarda bu şarkıların Türkçe anlamları altyazı olarak geçti. İşte bu çok iyi düşünülmüştü anlamlarını bildiğimiz şarkılar bizi daha çok etkiledi. Ayrıca ABD'den,Almanya'dan ve Lübnan'dan sanatçılar da mini konserleri ve anlamlı şarkıları ile programa renk kattılar. En çarpıcı olaylardan biri de protokolde politika ,sanat ve iş dünyasından bir çok katılımcının olmasına rağmen bunların hiçbirinin adının okunmaması idi:) Bu yetim buluşması hoşgeldiniz ama isminizi okumayacağım, bu program yetimlerin " gibi bir laf etti sunucu:) Sonra yine sanat,siyaset ve iş dünyasından bir çok kişi yetimlerle ilgili kısa görüşlerini bildirmiş, ekranlarda bunlar da gösterildi. Bu anlamda ekranlardan da çok faydalanıldı. Zaten 6 bini aşkın kişinin katıldığı program yan salondan ve dışarıdan dev ekranlar sayesinde seyrediliyormuş. Pakistan'dan gelen çocuklar da çok etkiledi beni. 6 çocuktu. 4'ü yetimhaneden gelirken,ikisi durumları iyi ve aileleri olan çocuklardı. Aileleri bütün masraflarını karşılayarak kardeş çocuklarla kaynaşıp böyle hayırlı bir işin içinde bulunmasını istemişler çocuklarının. Ben hep kalanları düşünürüm. 4 yetim çocuk şanslıydı, ya onları yolculayan çocuklar. Akılları nasıl da kalmıştır gidenlerde. Nasıl da iç geçirmişlerdir. Sonra çocuklar burada yaşadıklarını anlattıklattıklarında nasıl iç geçirecekler kimbilir:( Bir de Gazze'den gelemeyen çocuklar canımı çok yaktı:( Gazze İsrail'in ablukasında, izin verilmiyor dışarı çıkmalarına. İsrail i biliyorum da ya Mısır 'a ne demeli. Onlar da sınırlarından geçişi yasaklamışlar:( Böyle olunca canlı bağlantı yapıldı Gazze ile. İşte benim programda bittiğim an bu andı. Çünkü oradan canlı bağlanıp bize şarkılar ,şiirler okuyan 8 çocuktan biri Rukiye'nin bakımını üstlendiği çocuktu. Yanlış mı görüyoruz diye cidden çok baktık ama oydu, ta kendisi. Rukiye ile ne yapacağımızı şaşırdık ağladık, güldük. Tabi ben biraz kıskandım:) "Osman'ı da görseydik keşke" diye:) Kimbilir seneye bu kahrolasıca savaş biter ve gelenlerin arasında Osman da olur.İnşallah.Lübnan da mülteci olarak yaşayan Filistin'li çocukları anlatan şarkılar da çok etkileyiciydi . Çocukların kardeş olmayı biz büyüklerden daha çok başarmış olması ne güzel bir umuttu geleceğe dair. Büyüyünce de savaşlara karşı olarak yaşarlar umarım her ne kadar savaşın içinde büyümeye çalışıyorlarsa da. Son olarak Ömer Karaoğlu'nun 3 dilde (İngilizce,Arapça ve Türkçe) söylediği yetimlere yazılmış olan şarkı içimizdeki coşkuyu ve hüznü doruğa çıkardı. Ben bu gecede olduğum için, bir yetim sponsoru olduğum için ve dünya çocuklarını gördüğüm için çok ama çok mutlu oldum. Hüzünle mutluluk kardeş mi ne. İkisi de yüreğimdeydi o gece:) Hiç çıkmamaları dileği ile...

20 Ekim 2009 Salı

Mim: Kokular ve anımsattıkları:)

Merhaba ,Blah blahciğimin sayesinde yeni bir mim ile karşınızdayım:)) “Görürse diye mimledim” demişsin blahciğim, görmem mi, kaçar mı benden yaw:)) Ama mimlememiş olsaydın vay haline:)))
1) Limon Kolonyası; bayılırım. Sık sık çantamda ve iş yerimde bulundurur ve sık sık içime çekerim:)
2) Naftalin; güve kovalayıcı
3) Umumi Tuvalet Kokusu; eskiden şehirlerarası mola yerlerindeki ve ilkokulumun wc lerindeki koku
4) Sizde yer etmiş bir koku yazın. Patates kızartmasının eşsiz kokusu:)
5) Deri kokusu; hiç sevmem bu sebepten suni deri kullanırım:P. Tamamen duygusal yani:)
6) Yasemin kokusu; babamın çiçekçi dükkanındayken aldığım kokulardan biri olsa gerek:)
7) Hanımeli kokusu; en sevdiğim kokulardan biri. Hmmmm mis mis…
8) Kahve kokusu; aş erdiğim bir koku. Avucumu yalayım, yine canım çekti: )
9) Yeni araba kokusu; hiçbir şey anımsatmadı yaw: )
10) Eski kitap kokusu; kesinlikle bence de sahaflar. Bir de halamın oğlu İsmail. Çocuk resmen eski kitaplara aşık. Ve odasından buram buram eski kitap kokusu gelir.
11) Sigara ve de kahve,çay karışımı ağız kokusu; Kendim:) Şaka şaka ben sürekli karanfil kullanırım: )
12)Size hep aynı şeyi anımsatan bir Şampuan kokusu vücut losyonu da olur; Dalin:) Çocukluğumu hatırlatır. Kokusunu hala severim. Bir de reklamında oynayan kızı bana benzetirlerdi küçükken . Sonradan nazardan öldüğünü duydum:(
13) Bir mekana ait olan, o kokuyu duyunca o mekanı hatırladığınız bir koku; Kabe’nin kokusu nerede duysam asla unutmam artık.
14)Kimyon kokusu; köfte.
15) Çikolata kokusu; aş erdiğim kokulardan biri. En sevdiklerimden.
16) Kebap kokusu; tüm kebapçılar:)
17) Döner kokusu; pek cazip gelmeyen bir koku
18) Dergi kokusu; Zafer! Her sayfası okunmaya değer.
19) Rakı kokusu; küçüklüğümden beri hiç sevmem, midemi bulandırır. Ama çok duyardım , malum dedem akşamcıydı: )
20) Kibrit kokusu; küçükken patlattığım çatapatların kokusunu anımsatıyor.
21) Fesleğen kokusu; Bayıldığım kokulardan biri.
22) Sizi yıllar öncesine götüren bir parfüm; akrabam ve arkadaşım Dilek’in küçükken kullandığı parfüm, Jagler.
23) Hastane kokusu ; sülalemin fertlerinin sık sık yattığı ve ziyaretlerinde gittiğimde istemesem de sık sık maruz kaldığım acı hatıraları hatırlatan koku.
24) Petibör kokusu; annemin iki petibör arasına lokum sıkıştırarak bize yedirmesini hatırlarım, bir de çay ile ezip mama yapıp yediğimiz günleri:)
25) Bundan bir önce kullandığınız koku size ne anımsatıyor? Bim marketi: ) Gelin Beri’nin teninde duyduğum ve nereden aldığını sorduğumda Bim’den aldığını öğrenip aldığım fakat onun tenindeki gibi kokmayınca tenimde hayal kırıklığına uğradığım koku: )
26) Vanilya kokusu; Kek ve yalancı tavuk göğsünün kokusu: )
27) Portakal kokusu; gripken sık sık yediğim meyve ve memleketimin ağaçları (Antalya)
28) Mandalina kokusu; Çekirdeğini yemeği çok sevdiğim meyve ve kabuğunu yuvarlak kesip, kibrit çöpüne takıp çevirdiğim oyuncağım. Bunu da annem öğretmişti:))
29) Ruj kokusu; Sevmem .
30) Gazete kokusu; İnternetten okuyalı unuttuğum güzel koku:(
31) Taze Domates kokusu; Teyzemin bahçesinden toplarken aldığım mis koku
32) Kekik kokusu; bayıldığım kokulardan biri daha. Dedem dağlardan toplardı taze taze, sonra kuruturdu ne çok severim bu kokuyu. Ete de çok yakışır.
33) Sarımsak Kokusu; İğğğğğğğğ:)
34) Sık sık koku değiştirir misiniz? Değiştirdikleriniz arasında duyumsadığınızda size bir şeyler hatırlatanı var mıdır?Evet değiştirim. Kim hangi parfümü kullanıyorsa alır sıkarım ondan: ) Kendime ait özel bir parfümüm ve kokum olmadığından anımsatan bir şey de yok haliyle: )
35) Nem kokusu; Rutubet
36) Kurşun kalem kokusu; İlkokulum :)
37) Kaynamış Süt kokusu;çocukken annemin yoğurt yapmak için kaynattığı sütün kokusu .
38) Patlaşmış Mısır kokusu; kışın tv izlerken en çok sevdiğim koku. Bir de dışarıda duyduğumda canım çeker: )
39) Fındık ezmesi kokusu; Fiskobirliğin eşsiz fındık ezmesi kokusu. Deniz de çok sever.
40) Kızartma kokusu ve rakı karışımı koku; Böyle bir şey hiç duymadım yaw: ) Aaaa balıkçı meyhanelerinin önünden geçerken duyduğum kokumu aceba: )
41) Sucuk ekmek kokusu; Uludağ’da kuzenlerle yediğimiz sucuk ekmeğin kokusu. Karda ne iyi gitmişti yaw.
42)En sevmediğiniz koku size ne hatırlatıyor? Ağız kokusu ve ter kokusu. Blahciğime katılıyorum pis insanları:)
43) Bir arkadaşımı kokusundan tanırım diyebilir misiniz? Tazı köpeği miyim ben yaw: ) Tek gözüm görüyor şükür , görerek tanırım: )
44) Çay kokusu; Hmmmm bu da mis: ) Ramazan’da iftardan sonra hele tadına doyulmaz. İçmeden kendime gelemem sabahları.
45) Miiss gibi Sabun kokusu; dolabımdaki kıyafetlerimin kokusu. Otellerden arakladığım sabunlarla doludur her katı: )
İşte bu kadar: ) Bir çırpıda cevapladım, “aferin” bana : ) Aslında bu mim 50 sorulukmuş ama blahciğim kısaltmış. Ben ona tabiyim şekerler:) Bu arada ben de Zeynep Melikeciğimi ve gelin Ayşe’mi mimliyorum: ) Sevgiyle ve hoş kokularla kalın dostlar…

19 Ekim 2009 Pazartesi

Offff ne çok birikmiş günlerim yaw:))

Merhaba, herkese güzel bir hafta yaşamalarını diliyorum can-ı gönülden.
Dün Esracığıma gittik evlendiğinden beri (6 yıl:)) ilk kez. Rumeysa,Nurcan,Saliha ve Nuran ile birlikte. Esra çalıştığı için ona ait tek gün olan Pazar gününde bizi seve seve kabul edip, çok da güzel ağırladı. Evinin dekorasyonuna bayıldık, yaptığı mamalara bayıldık ve de en önemlisi güleryüzü ile misafirperverliğine bayıldık. Her şey için çok çok teşekkür ederim Esracığım, ağzının tadı hep çikolata tadında olsun inşallah...
Cumartesi günü ikicik yeğenimden birincisi olan, ilk göz ağrım Ömerim'in doğum günüydü. Nilü beni güzel çalıştırdı o gün:) Yeğenime feda olsun. Öğleden sonra kalabalık davetli grubu ile doğum gününü kutladık. Çocuklar başımı şişirselerde onların günüydü yapcak bir şey yoktu:)Her zamanki gibi en çarpıcı hediyeyi aldığımı düşünerek Nilü'lere gitmiştim ki Nilü gitar alarak benim hediyemin üstüne çıktı:( Çok bozuldum valla:) Ben melodika aldım çantasında. Alperen beyimize de kıskanmasın diye küçüğünden aldım. Gerçi Ömer'in istediği bir şeymiş sevindi. Bugün gitar kursuna başlayacağı için de annesi bir taşla iki kuş vurmak için gitar almış:) Ve daha bir dolu güzel hediye ile ve arkadaşları ile o gün Ömer'in günüydü. İyi ki doğdun teyzeciğim, seni , Alperen'i , manevi çocuğum Osman'ı ve tüm çocukları çok seviyorum. İyi ki varsınız, dünyamıza sevinç getiriyorsunuz varlığınızla...
Cumartesi akşamı önceden bahsettiğim üzre İHH 'nın organize ettiği 4. Uluslararası yetim buluşmasındaydım. Haliç Kongre Merkezi hınca hınç doluydu. 2 salon ve dışarısı dolmuştu. Ayrıca 120 ülkeden canlı yayınlanmış program. Programa dair datayları ayrıca yazacağım. Programa Rukiş ve yeğeni Murat, İclal,Aysel ve Saliha ile katıldık. Kuzen Ayşe de oradaymış ama ben görmedim. O akşam İcloş bizde kaldı , bir müddet Yeliz'de oturduk.
Cuma akşamı Nilü'ye gittim. Öncesinde annemin hediyesini almak için alışveriş merkezine uğradım. O gece Saliş ile orada kaldım.Ben Nilü ile mutfakta hazırlık yaptım Saliş Ömer ile salonu süsledi.
Perşembe akşamı Rukiş ile buluştuk kısa bir süreliğine.
Çarşamba günü Ömer'in hediyesini almak için Unkapanı'na gidip döndüm eve.
Salı günü de evdeydim.
Pazartesi akşamı işteydim:)
Pazar günü kursa başladım. Ama bir daha gidemedim:) Tabi ki gideceğim bırakmış değilim. "Gönülsüz köpeğin sürüye mi hayrı olur der annem" bu tip durumlar için:)))) Öğleden sonra eve gidip uyukladım , malum erken kalkmıştım. Akşam üstü Nilü'nün kayınvalidesine çaya gittim. Annem ve Nilü'ler oradaydı. Oradan İsmi'ye kahveye gittik Serap ,Nilü ve ben. Saliş ,Deniz,Fadime abla da oradaydı. Sonra arka sokakta yangın çıkmış, ona baktı kızlar. Neyse ki can kaybı yoktu. Sonra İsmi'yi de alıp Ülkü'ye gittik Saliş ile. Son kapımız Ülkü'ydü anlayacağınız:)) Yengem evde yoktu yoksa ona gidecektik Ülkü'den önce. Her zaman yedekte bir kapı tutmak lazım :))))))))))
Cumartesi günü Rukiş ile Polo da buluşup kahvaltı ettik öğleden sonraya kadar. Oradan çocuk esirgeme kurumuna gittik. Yeni inşa edilen kuruma kuzen Rukiye daha önceden gitmiş ve ihtiyaçlarını sormuş onlar da 4 adet ütü masasına ihtiyaçları olduğunu söyleyince bu hayrı kimseye bırakmak istemeyip hemen aldık:). Telefonla birini de Hilal'e aldırdım. "yeter artık cennete girmek istemiyorum " diye çıkıştı bana telefonda. Nedense:))))Yuvada bizi güzel karşıladılar ama çocukları göremedik yoklarmış. İsimlerimizi ve numaralarımızı bıraktık her türlü maddi manevi yardımda elimizden geldiğince yanlarında olacağımızı bildirdik. Rukiye okul öncesi çocuk öğretmeni olduğu için çocuklarla ilgilenebilir, onlara oyunlar öğretebilir. Bu bize de iyi gelecektir eminim. Tabi çocuk manyağı olan bizi çocukları görememek üzdü haydi dedik yetim alalım:) Oradan da bahsettiğim gibi İHH'nın genel merkezine gittik. İkimize de Gazze'den erkek çocuğu düştü. İkimiz de o akşam çok mutlu döndük evlerimize. Pardon ben eve dönmeden önce İsmi'ye uğradım kahve içmeye yine Saliş, ve Deniz ile.
Cuma akşamı Hilal ile alışverişe gittik yine. Sonun da bir şey aldı :)Böylelikle yazmadığım günlerin ne çok biriktiğini anladım , uzun yazımı görünce:)Okuduysanız sevgiyle:) ...

15 Ekim 2009 Perşembe

Deniz ile Saliş

Merhaba , dünden beri ölüyorum gülmekten:) Olay Deniz ile Saliha arasında geçiyor. Bana dün akşam Saliş anlattı:) Şimdi bu kızlar habire mesajlaşırlar saçma sapan durmadan. Hatta geceleri dıt dıt sinir eder beni Saliş:) Yine böyle saçma sapan biraz da küfürlü bir msj atar Deniz Saliş'e. Kelimeyi tam olarak yazamayacağım :) "Y...k Saliha,y...k Saliha,y...k ", diye böyle mjs hanesini doldurana kadar yazıyor işte:))) Kelime yavşak değil yanlış anlaşılmasın:)Sonra bu mesajı yanlışlıkla erkek arkadaşına göndermesin mi:) Çocuk mesajı görünce şok olmasın mı:) "Çok ayıp, yakıştıramadım, bu ne yaaa, inanamıyorum,ben de seni hanım hanımcık bir kız zannediyordum" deyip durmuş:))) Tabi Deniz dünden beri kıpkırmızı geziyor:))) Şimdilik bu anı tarihin sayfalarında yerini alsın bakalım:)))))))))))))))))))))))))))))

12 Ekim 2009 Pazartesi

"Karanlıktakiler"


Merhaba , evvelki hafta Pazar günü Elmas ile izlediğim Çağan Irmak'ın Karanlıktakiler filminden yeni bahsetme imkanı bulabiliyorum:) Ay laflarıma bakın hele:) Artist miyim neyim ben yaw:) Aceba günlüğümü ara sıra trajı yüksek bir gazetenin köşesi mi sanıyorum ki :) İlahi ben:))))))))))Her neyse sıradan bir günlüğün, sıradan bir yazarı olsam da malumunuz üzre hayatımdaki hiç bir şeyi atlamamaya özen gösteriyorum:) Kayda geçmek hoşuma gidiyor vesselam:)Çağan Irmak'ın seyrettiğim 2 filmi ve dizi filmleri cidden çok hoşuma gitmişti. İzlemek istediğim filmin saati bize uymayınca tereddüt etmeden aldık biletimizi Karanlıktakiler'e. Çağan Irmak bana göre küçük ayrıntıları farkedip,ondan büyük bir konu çıkarabilen bir yönetmen ve senarist. Bir de herkesin baktığı yöne o başka bir gözle bakıyor sanki. Filmde pek hareket yok. Olaylar az kişi etrafında gelişiyor. Biraz durgun bulabilirsiniz. Ama konu ve işleniş biçimi bence güzel. Lakin diğer filmlerini izledikten sonra, etkisinin uzun müddet sürüşü bu filmde olmadı. Yani diğer filmlerinden sonra çıta yükselmesi gerekirken bana göre bu olmamış. Fakat filmi izlediğim için pişmanlık da yaşamadım. Filmin başrol oyuncuları Meral Çetinkaya ve Erdem Akakçe'nin oyunculuklarının çok harika olduğuna da değinmeden geçemeyeceğim . Emeği geçenlerin emeklerine sağlık...

9 Ekim 2009 Cuma

"Stresli İman"


Merhaba , yeni okumaya başladığım kitabım bitti:) Bu ne hız di mi , kendime "maşallah":) O koca kitabı bitirdiğim gece yarısını okumuştum zaten, hem ince hem de çabuk bitirilecek bir kitaptı, çerez gibi:) Nesime abla ile Şule abla evvelki hafta bana ziyarete geldiklerinde getirmişlerdi bu kitabı. Sait Çamlıca adında eğitimci-yazar tarafından kaleme alınmış. Yazar kendi fikirlerini başka yerlerden aldığı alıntılarla kuvvetlendirerek anlatmayı tercih etmiş. Dolayısı ile içinde bahsedilenler daha önce okuduğum şeylerdi. Kitabın adına bakıp, daha farklı şeyler beklemiştim açıkçası. Yine de okumanın zararı olmaz, nitekim insan unutan bir varlık :) Hele ki ben:) ... Fakat psikoloji kitapları okumama kararı alan benim için bu kararı sekteye uğrattı bu kitap:(Kitaptaki bir hikaye dikkatimi çekti sizlerle paylaşmak istiyorum. Rastladığım herkese de anlattım. Şimdi sadakalarımı çoğaltma vakti:) Yusuf, Diyarbakır'da zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Babası o mahallenin ağası olarak bilinir, herkesin yardımına koşmak için elinden geleni yapardı. Yusuf'un anlattığına göre kendisi henüz beş yaşındayken evlerinin civarına bir derviş gelmiş ve bir duvar dibinde mekân tutmuştu. Yusuf'un babası:- O'na bakmak bize düşer, diyordu. Ama incinmemesi için, ihtiyaç duyduğu şeyleri sakın hizmetkârlarla göndermeyin. diyordu. Derviş babaya yemek götürmek, artık Yusuf'un işiydi. Küçük çocuk, ilk önceleri tereddüt ettiği bu işten daha sonraları büyük bir lezzet almaya başlamış ve yaşlı adamla derin bir gönül bağı kurmuştu. O'nunla yaptığı sohbetler, çocuk yaştaki Yusuf'un kalbinde bahar çiçekleri açtırıyordu. Derviş baba bir gün: - Yusuf, dedi. Sana bir deve yapayım, ister misin? Bir çocuğun böyle bir teklife hayır demesi mümkün değildi. Yaşlı adam bunu bildiği için isteklerini şöyle sıraladı: - Evden sana verilen fındık, üzüm ve leblebi gibi çerezlerden küçük bir kısmını bana getireceksin. Ve bunu da kimseye söylemeyeceksin. Fakat bana getireceğin şeyler, sadece sana verilenlerden olmalı. Sağdan soldan bulup aldıklarınla deve yapılmaz. Yusuf bu işin gizli olmasından da hoşlanmıştı. Her getirdiği çerezden sonra: - Devem yapılıyor mu? diye soruyor ve Derviş Baba'dan; - Elbette, cevabını alıyordu. Getirdiğin her bir çerez, devenin bir başka yanını oluşturuyor. Günler birbirini kovaladı ve Yusuf'un sabrı tükenmek üzereyken, beklediği müjde geldi: - Deve tamamlandı Yusuf, sadece gözleri kaldı. Eğer iki badem getirirsen, bu iş biter. Yusuf, sabaha kadar sevinçten uyuyamadı ve bir kenara depoladığı leblebileri bademlerle değiş-tokuş ederek Derviş Baba'ya koştu. Ancak yaşlı adam, derme çatma kulübesinde o akşam vefat etmişti. Cenaze işlerini yine Yusuf'un babası üstlenmiş. O'nu küçük çocuğun gözyaşları arasında yakın bir mezarlığa defnetmişler. Aradan 12 yıl daha geçmiş ve Yusuf delikanlı olmuş. Ne yazık ki şizofreni adı verilen hastalığa da bu yaşlarda yakalanmış. Yıl, 1910-15 civarı olduğundan, hastalık çok kısa sürede öldürücü bir hâle dönüşüyormuş. Yusuf'un babası zengin olduğu için, yavrusunu ilk önce İstanbul'a, daha sonra da Paris'e götürmüş. Ama verilen cevap her yerde aynı olmuş: - Bu hastalığın tedavisi henüz mümkün değil. Maddi imkânlarınız iyi olduğuna göre, Yusuf'u İstanbul'daki akıl hastanesine yatırabilir ve O'na bir bakıcı tutabilirsiniz. Yusuf'un babası denilenleri aynen yapmış ve bir bakıcıya 2 altın maaş bağlayıp oğlunu, sık sık ziyaretine gitmiş. Ancak 6 ay sonra Yusuf iyice ağırlaşmış ve kendisi diğer hastalardan tecrit edilip ölüme terkedilirken, babasına da Oğlunuzun kurtulma ümidi kalmadı diye telgraf çekilmiş. Yusuf, bundan sonrasını şöyle anlatıyordu: - Kırk derecenin üzerinde bir ateşle kıvranırken, kendimi korkunç bir çölde görüyordum. Güneş her zerremi ayrı ayrı kavuruyor ve yangın yerini andıran kızgın kumların üzerinde sürünürken, bir damla suyun hasretiyle kıvranıyordum. Öleceğimi anlayıp son bir defa daha ufuklara baktığımda, gördüklerime inanamadım. Çocukluğumun Derviş Babası yularını tuttuğu bir deve ile birlikte bana doğru geliyordu. İyice yaklaştığında: -Yusuf'um, evlâdım, dedi. Deven hazır binebilirsin. Yattığım yerden güçlükle doğrulup onun yardımıyla deveme bindiğimde, susuzluğum ve hastalığım bir anda geçmişti. O anda gözümü açmış ve: - Ben neredeyim? diye sormuşum. Etrafımdaki bakıcı ve doktorlar, iyilestiğime asla inanamıyordu. Çünkü şizofreni ile zatürreden kurtulmuş, dünyaya sanki yeniden gelmiştim. Yusuf, başından geçen bu hâdiseyi anlatırken bir çocuk gibi ağlıyor ve: - Derviş Baba, kalp gözüyle başıma gelecekleri hissetmiş ve bunun için de Sadaka Ömrü Uzatır hadisinden yardım istemiş olmalı. diyordu. Bu yüzden sadece bana âit olan çerezleri isteyerek bana sadaka ibadeti yaptırdı. Ve ömrümün ziyadeleşmesine vesile oldu.

8 Ekim 2009 Perşembe

ŞİMDİ OKULLU OLDUM:)

Merhaba, başlıkta da belirttiğim gibi ben artık okullu oldum:) Mezun olduğum meslek lisesinden, bu sene son olan sınavsız geçiş sistemi ile bölümümden yüksek lisans programına yerleşmek için başvurmuştum. Dün de açıköğretim bölümüne gidip başvurumu yaptım. Tabi 229,00 TL harç parasını yatırdıktan sonra:) Ama ben de nevbaharsam o harç parasını fitil fitil burunlarından getirmezsem ne olayım:) Artık öğrenci olduğuma göre sinema, tiyatro, otobüs vs.de öğrenci indirimlerinden sonuna kadar yararlanacağım:). Zaten başvurumdaki en önemli sebeplerimden biri buydu:)Tabi birinci sıradaki sebebim ileride çocuklarım olursa “benim annem üniversite mezunu” diye sevinmeleri :) Benim annem ortaokul mezunu biz hala hava atıyoruz :) O zamanlar ortaokul mezunu olmak büyük bişeymiş de:) Tarım Bakanlığı’nda memurluk bile yapmış anneciğim:) Daha önce bahsetmişimdir dedem “seni okuttum” deyip duruyordu annemeJ Yaaa şaka bir yana şimdiye kadar okusaymışım çift dikiş gitsem bile 5 fakülte mezunu olurdum, çok pişmanım. Neyse artık geç olsun güç olmasın. Okumanın yaşı yok öyle değil mi:) Kitaplarımı görünce şimdiden korkmaya başladım, zira ders çalışmak bana göre değil:) Sevmiyorum yaw , zorla mı :)
Dün akşam Deniz,Saliş,Hanife,Aslı,Zehra,Saime ile toplaştık. Kızların bazılrını çok uzun zaman oldu görmeyeli güzel oldu görşmemiz. Ardından Deniz ile kahve içip, Saliş ile kuzenimiz Rukiş’e gittik. Gülay ve Ükü’de oradaydı epey oturduk.
Salı akşamı evde tek başınaydım:). Annem, babam ve Saliş, Nilü’de kaldı. Bol bol dizi keyfi yaptım:) Keyif saçma mı oluyor yaw, basbayağı beynimi uyuşturuyorum işte:) Dizileri çıkaranlara da , bu zaafıma yenik düşen bana da ne diyeyim ben bilmiyorum ki:)
Pazartesi günü iş yerimde fazla mesai yaptım:) eve gittiğimde ne göreyim İsmi bizde:) Zorla sahile çıkardılar beni, ben de onları zorla yürüttüm:)Sonunda bir çay bahçesinde soluklanıp eve döndük:)
Pazar günü Elmas ile sabah kahvaltısına Harbiye’deki Polo Pastanesine gittik. İlk kez gittiğim pastaneyi tavsiye ederim . Menü oldukça zengin ve lezzetli idi.Ayrıca ekonomik de. Bahçesi de çok hoştu ; fakat hava yağmurlu olduğundan fazla istifade edemedik. Elmas ‘ın arkadaşı kahvede eşlik etti bize daha sonra.Daha sonra başka bir arkadaşı ile Cevahir’e sinemaya gittik. İzlemek istediğimiz filmin saati bize uymayınca Çağan Irmak’ın son filmi olan “Karanlıktakiler” e girdik biz de. Filme kadar da alışveriş merkezini gezip, Atlantis Kulesi adındaki saçma sapan ama zevkli bir şeye bindik:) Çığlık atmak rahatlatıcı bir şey bunu da tavsiye ederim:) Filmin kritiğini ayrıca yaparım, malum onun kategorisi ayrı:) Sinema çıkışında Elmas’ın kuzenini alıp bu kez de Bayrampaşa’daki Adapark’ a gittik. Buraya ilk kez gittim, cidden büyük bir yermiş. Yine lunaparkta çok çok saçma bir şeye bindik. Adını bilmiyorum ama iyi çığlık attırdığını söyleyebilirim:) Bu şeyi asla tavsiye etmiyorum:) Elmas olmayan çocuğunu doğurayazdı, o derece:) Daha sonra da hepimiz ata bindik. İşte bu keyif günün en güzel keyifi idi. Cidden ata binmek harika bir şey. Daha sonra mı:) Yok daha sonrası ,zira akşam oldu ve evlerimize dağıldık, keyifle:)
Cumartesi günü bol bol evde uyuyup dinlendikten sonra oruç olan annemi bizim kebapçıya iftara götürdüm, komşumuz Emine abla ile birlikte. İftardan sonra Eyüp’e geçtik ve Türk kahvelerimizi de orada içtik. Annem mutlu oldu, tabi ben de:)
Cuma günü Hiloş ile Cevahir’e gittik. Hiloş’um alışveriş yapası vardı, ben de ona eşlik edecektim. Lakin o eli-kolu boş dönerken bu işten zararlı çıkan ben oldum:) Cuma günü yine gideceğiz, bu kez cüzdanımı yanıma almayı düşünmüyorum:) O akşam Saliş hanımı Safranbolu’ya yolculadık. Deniz ile bir arkadaşlarının düğününe katılmak için hafta sonu Safranbolu’daydılar. Onsuz da hafta sonumu keyifli geçirebildiğimi görmüş oldum ben de böylece, tabi Elmas’ın sayesinde:)
Ay çenem düştü yaw, bu ne kadar uzun bir yazı oldu böyle:) Kısa yazımın kısalığı da tartışılır ya neyse:) İşte böyle sevgili günlüğüm:) Seviyorum seni, iyi ki varsın:)

6 Ekim 2009 Salı

"DUVARLARIN ARKASINDA"


Merhaba, uzun zaman önce başladığım kitabım hafta sonu şükür bitti:) 550 sayfa olunca kitap, bitirmek de haftalarımı aldı . Geceleri okudum sadece. Uykum geldiği an da bırakıp ışığı kapadım. böylelikle hem kitap okuma alışkanlığımı yeniden kazanmaya çalıştım, hem de bozuk uyku düzenimi yoluna koymaya. Başarılı olduğumu söyleyebilirim; zira ikisinde de cidden önemli yol katettim. Umre yolculuğum sırasında farklı milliyetlerdeki ve fakat aynı dinin mensubu olduğum kadınlar hem çok dikkatimi çekmişti, hem de onlar hakkında hiç bir şey bilmiyor oluşumun eksikliğini hissetmiştim. Hangi milliyetlerden olduklarını bile ayırt edemiyordum. Hepsinin rengi, kıyafeti farklıydı oysa. Bu bilgisizliğimden söz ettiğimde arkadaşım Fatma "Duvarların Arkasında" adlı kitaptan bahsetti ve daha sonra da bu kitabı okumam için bana gönderdi sağolsun. Bu kitap Ayşe Böhürler ve Aslıhan Eker tarafından 2 yılda ,13 ülkedeki 200 den fazla kadınla roportaj yapılarak hazırlanmış. Öncesinde belgesel projesiyken, daha sonra ayrıntılı olarak kitap haline getirilmiş. Ayşe Böhürler projenin oluşumu ile ilgili düşüncelerini şu cümlelerde anlatıyor :
" Batı`daki algının aksine İslam coğrafyasında ortak bir Müslüman kadın prototipi yok. Kültürel coğrafi farklar, mezhebi farklar ve İslam`ın değişen yorumları ve uygulamaları kadına bakışta farklılıklar ortaya çıkarmış. Mesela Sudan`da anaerkil kültür, kadın konusunda yumuşak bir söylemin benimsenmesine neden olmuş.Müslüman dünyanın kadınları ile ilgili olarak pek çok önyargı var. Ve biz de çoğu zaman gerçeği yansıtmayan bu önyargılardan payımızı alıyoruz. Özellikle Batı`dan bakıldığında coğrafi ve kültürel farklılıklar gözetilmeden tek tip bir Müslüman kadın karşımıza çıkıyor. Erkeğine köle, baskı altında ve kuşatılmış. Peki burkaların, peçelerin, arkasında tasvir edilen bu kadın tipi ne kadar gerçeği yansıtıyor? Bu önyargılar ne kadar doğru? Bölgesel coğrafi ve kültürel farklar bu kadınların hayatına, dini yorumlara nasıl yansımış? Onlar dünyaya nasıl bakıyorlar? Kendi yaşadıkları sorunlar ile dünyanın gündemindeki kadın sorunları arasındaki farklar neler? Modern dünya ile uyum sağlamak istiyorlar mı? Önlerinde görünen ve görünmeyen duvarlar neler? Nasıl bir kadın özgürleşmesi modelini benimsiyorlar? Dindar ve modern olmak arasında nerede duruyorlar? Bu sorulara cevap aramak üzere çıktığımız yolculukta her coğrafyada birbirinden farklı cevaplarla karşılaştık. "Üç farklı kıtadaki Yemen, Sudan, Umman, Cezayir, Mısır, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye, İran, Malezya, Endonezya, Pakistan ülkelerindeki her kesimden kadının düşüncelerini, eylemlerini, kadın sorunlarını , ülkesindeki gelenekleri ve kanunları anlattığı bu kitap bana çok şey kazandırdı. Onları hiç tanımadığım halde onlara karşı benim de ön yargım varmış meğer. Öyle çok ortak paydamız ve ayrılan yönlerimiz var ki. Her insan bir alemken zaten, farklı coğrafyada, farklı kültürde, farklı yönetiliş biçimlerinde ve farklı bakış açılarında oluşumuzdan dolayı bir çok farklı yönlerimiz de var elbette. Mühim olan bu farklılıkların farkında olup , saygı duyup, herkesin bizim gibi yaşamasını beklememek bence. Bu saatten sonra tek beklentim dünyada kadın sorunlarının olmaması ve tüm insanların sorunlarının çözümlenmesi olacaktır. En azından gayret edenlerin , farkındalık kazanmışların çoğalması temennisi ile...Bu arada bütün ülkelerdeki kadınlardan çoğunun mücadelesine, çalışmasına hayran kaldığımı söylemeden geçemeyeceğim. Beni o kadınların mücadelesi çok etkiledi, ümidim arttı. Her şey daha güzel olsun inşallah, her yerde...

2 Ekim 2009 Cuma

Özetle:)

Merhaba, dün akşam Saliş'in arkadaşları Nurcan ve Nuran'ın doğum günüydü. Deniz, Esra, Sultan , Berdan ile Nuran'ın evinde toplandık. Nuran iki canı ile bize güzel mamalar hazırlamış.İkiz oldukları için hep aynı pastanın mumunu üflerlermiş ki bir değişiklik olsun diye ben Nurcan'a ayrı bir pasta aldım:) İki pasta olunca Pazartesi başladığım diyetim biraz sekteye uğradı:) Güzel bir akşam geçirdik hep birlikte. İyi ki doğdunuz kızlar. Sizi seviyorum.
Çarşamba akşamı Aysel geldi bize. Yaprak Dökümü'nün reklam aralarında ve bittikten sonra eşi almaya gelinceye kadar bir müddet sohbet etme imkanımız oldu:))
Salı günü babam halamda, annem Medişko'da kalınca Saliha ile başbaşa kalıp 3 ayrı diziyi seyretme çabamız çok komikti. Yazın hiç ilgilenmediğim tv'ye dizi sezonunun başlaması ile yine bağımlı hale gelmenin endişesini taşıyorum:( Kendimden utanıyorum da bu zaafımdan dolayı. Belki diyetle birlikte spora da başlarsam bağımlığımdan bir müddet de olsa kurtulma şansım olur:) İş çıkışı eve gitmeden önce markete uğrayıp diyet ürünleri aldık. Diyet yapmak da para işi yaw ne kadar çok tuttu öyle. Diğer kasada cips,cola gibi kilo yapıcı ürünler alan kadını görünce "cıksss" çekip sağlıklarına dikkat etmeyişlerine, yaşamak için yemek yerine yemek için yaşadıklarına söylenip durduk diyette olan kıskanç kişiler olarak:))Yalnız sanki diğer ürünleri bedavaya alıyormuşum gibi ,diyet ürünlerim benim için çok değerli oldu. Evde sakladım, işte dolap ardında yiyorum kimseye vermemek için:))))) Ay şu halime bakın yaaaa kendimden nefret ettim valla:)) Salih de sigarayı bırakalı beri kilo alışından ve iştahının açılışından şikayet edip duruyordu. O da diyete başladı:) İlk kez diyet yapacağı için de bize danıştı "abla siz ne yiyorsunuz söyler misiniz ben onları yemeyim" diyerek:))))))) Saygısız çocuk ne olcak:) Ben özet geçmeyi öğreneceğim sanırım:). Bitti bile anlatacaklarım:) Esen kalın...

Eniştem ve puding...

Merhaba ,dün akşam Esra sırtının ağrıma sebebi olarak eşi şehir dışındayken ona sürpriz yapmak için yatak odasını tek başına değiştirirken dolabı kırdığından bahsetmişti. Zaten sevmediği yatak odasını değiştirmek için bu durumun vesile olduğunu da eklemişti:)) Bu anısını anlatırken Saliha 'nın aklına Nilü'nün benzer bir anısı gelince hatırlayıp çok güldüm ve bloğuma eklemeyi düşündüm:) İşte o anı:)Nilü eşi işteyken tek başına koca yatak odasını değiştirir can hıraç bir şekilde. Eniştem gelince de elinden tutup sürprizini göstermek için odaya götürür. eniştem değişen odayı gördüğünde " keşke bunlarla uğraşacağına puding yapsaydın" diye teşekkür eder:)))))))))))))))))))))))))))Aynı eniştem Ramazan ayında agresif olan ablama tüm ay boyunca hiç ses etmedi:) Sebebi de ablamın kızıp sahuru hazırlamayacağınan endişelenmesiydi:) Nilü de bayrama kadar eniştemin bu korkusundan faydalanmayı ihmal etmedi:))))) İlahi enişte keşke herkes senin gibi bu kadar kolay olsa. Seni seviyoruz, iyi ki ablamla evlisin...

1 Ekim 2009 Perşembe

Ben artık bir anneyim...

Merhaba, 10/10/2009 tarihi itibari ile bendeniz Gazze'de yaşayan ,7 kardeşin sonuncusu ve daha doğmadan babasını kaymetmiş olan dünyalar tatlısı Osman'ın bakımını üstlenerek cici annesi oldum:) Resmini kopyalayamadım, görmenizi çok isterdim, öyle şirin bişey ki anlatamam. Uzun zamandır düşündüğüm olay Cumartesi günü gerçekleşti. İHH'nın güvendiğim bir yardım kuruluşu olmasından dolayı şimdiye kadar tereddütsüz yardımlarımı internet sitelerinden online bağış ile yapıyordum. 17 Ekim Cumartesi günü Haliç Kongre Merkezinde yapılacak olan "Yetim Buluşması" organizasyonundan Rukiye'ye söz ettiğimde onunla Fatih'deki merkezlerini ziyaret edip, bilgi almak geldi aklımıza. Çok da iyi oldu nasıl organize çalıştıklarını, koordinasyonlarının ne denli profesyonel işlediğini ve çok büyük bir özveri ile bu işi yaptıklarını da gözlerimle gördüm. Her birimin yardım fonu ayrı. Hiç bir yardım diğeri ile karıştırılmıyor. Yetim biriminin çoğunluğu bayan çalışanlardan oluşuyor. Çoğu da gönüllü elemanlar. Bir saniyelerini bile boş geçirmiyorlar. Onca ofis gördüm bu kadar canla başla çalışan ve çalışırken huzurlu olan insanları birarada görmedim, doğrusu çok özendim tam bana göre bir iş . İnşallah bir gün ben de bir yardım kuruluşunda çalışırım. Bunu gerçekten çok isterim.Cumartesi günü Osman'ın bakımını üstlendiğimde sanki kendi çocuğummuş gibi hissettim. İnanılmaz bir mutluluk oldu bende. Önce Saliha'nın iş yerine gittim "Saliha teyze oldun "deyip Osman'ın resmini gösterdiğim an sevinçten gözleri doldu. Sonra önüme gelene "benim çocuğum var" diye Osman'ı gösterdim:) Bu harika bir duygu yaaa. Doğru bir şeyler yapmak insana nasıl huzur veriyor, nasıl mutlu ediyor, o günden beri içim içime sığmıyor. Kendimi cidden anne olmuş gibi hissediyorum. İHH , savaş, doğal afet ve yoksulluk bölgeleri başta olmak üzere Türkiye dahil 21 ülke ve bölgede, yetimlerin barınma, gıda, giysi, eğitim ve sağlık ihtiyaçlarını gideriyor. Tabi bunları yetim sponsoru olmak isteyen aileler ile yapıyor. 15.000 yetim çocuk şu anda bu hizmetten faydalanıyor. Peygamberimiz "bir yetim ağladığı vakit arş-ı ala titrer" buyurmuş. Kalbi katılaşmış bir adam Peygamberimize geldiğinde ona tavsiyesi Peygamberimizin "bir yetimin başını okşa olmuş" . Peygamberimizin kendisi de yetim olarak büyümüştür ve annesi ,babası olmayan çocuklara çok önem vermiştir. Yetimi koruyup kollamak insanlık görevlerimizden. Bunun için onlar kutsal emanetlerimiz, bunun için İHH'nın sloganı "Kutsal emanetler İstanbul'da". 17 Ekim Cumartesi akşamı İstanbul'da yaşayanlar, Haliç Kongre Merkezi'ne gelmenizi çok isterim. Ben de orada olacağım inş. Bilgi almak isteyenlere site adresini vereyim http://www.ihh.org.tr/.Her daim kardeşce ve birbirimizi düşünerek huzurlu yaşamamız duası ile.