30 Temmuz 2008 Çarşamba

İyi ki varsın bloğum, iyi ki seni doğurmuşum:)...

Merhaba, 26 Temmuz benim bloğumun 1. yıldönümüydü.İşlerimin yoğunluğundan kutlayamadım; ama atlamak da istemedim:) İyi ki doğurdum seni bloğum, yani iyi ki açtım:)))
Hayatımda öyle çok güzel bir yer işgal ettin ki anlatamam. Günlerimi unutulmamak üzere sana kaydetmek çok güzeldi. Sayende, zamanla kurduğum blog komşularımla aramdaki dostluk bile "iyi ki varsın sevgili bloğum" dedirttiriyor bana. Hiç tanımadığım insanlarla aramda bir bağ oluşmasına sebep oldun sen. Her gün "neler yapmışlar, neler yazmışlar" diye safiyane komşularımın bloğunu tıklamam, paylaşımlarını okumam çok keyif verici. Çoğu blog komşum taşınsa da hiç kopmadık birbirimizden. Demek ki sanal da olsa güzel dostluklar oluşmuş , ne güzel. Seni genelde güzel anlarımı yazmak için kullanıyorum ben. Kötü anlarımı ve anılarımı kaydetmemeyi tercih ediyorum ki geriye dönüp okuduğumda hüzünlenmeyeyim. biraz ayrıntıya kaçıp, arasıra seni boğduğumun farkındayım:) Dilin yok ki konuşasın, emrime amadesin işte:) Blogcunun azizliğine uğradığım anlarda yoksa sen mi benden intikam alıyorsun yaw:) Sana yazmayı bırakmayı hiç düşünmüyorum, ömrüm olduğunca yazmayı hedefliyorum . Sen benim hayatıma cidden keyif katıyorsun. Bak kimsenin doğum gününü bu kadar iltifat ederek kutlamadım kıymetini bil:) Umarım bundan sonraki yıllarda sana hep sevinç, huzur, sevgi dolu anılarımı kayıt düşerim. Umarım hep yazabilirim...
Adet midir bilmiyorum 26 Temmuz 2007 'de blogcu alemine girdiğim ilk yazımı tekrar yayınlayarak nostalji yapmak istiyorum.
İyi ki doğdun bloğum, iyi ki benim gibi bir sahibin var:), çok şanslısın ,çooookkkkk...:))))
Bu arada ilk blog komşum sevgili Ashekem'e sevgilerimi sunuyorum, iyi ki seni tanıdım Ashem, sen de hep buralarda ol e mi...
........

Başlarken...
merhaba!
bugün bloğumun açılışını yaptım. maşallah nasıl temelini attım, nasıl bitti anlamadım göz açıp kapayıncaya kadar oluşuverdi:) tabi bunda benim klavyeyi hızlı kullanmamın faktörü büyük:)) velhasıl benim de artık bi sitem var . aslında bi tane daha vardı ama o ing blog sitesinden alınıparkadaşım tarafından bana hediye edilmişti; fakat ing olduğu için pek kullanmayı becerememiştim. ilk günler süper şeyler yazmıştım fakat arkadaşıma kızıp bi gün hepsini sildim. salaklık yaptım anlaşıldığı üzre:)
her zaman da ilham gelmiyor ki :(gitti gül gibi yazılarım. bu arada hep neden her bişeyi taklit eden bizlerden sivri olanlar türkçe blog siteleri hazırlamıyorlar dediydim içimden ,birileri beni duymuş ya da zaten varmış da benim yeni haberim olmuş:)
sözün özü;
ne olmuşsa olmuş, geç olmuş güç olmamış. bir varmış bir yokmuş. herkesin bir hikayesi, herkesin düşleri,herkesin hüzünleri ve gülüşleri varmış. herkesten biri olan ben,herkeste olan herşeyin bende olan kısmını yazacağım bu bloğa inş..
belki bi günlük gibi olur hep istemişimdir günlük tutmayı ama yazmaya üşenmişimdir. klavye kullanalı kalemle yazmak zor gelmeye başladı zira. bu blog her bakımdan iyi oldu iyi:) hemi de bedava hehheh. ben de merak ediyorum ne yazacağımı ve sabırsızlanıyorum okumak için. hade bakalım rastgele...

29 Temmuz 2008 Salı

Miracınız mubarek ola...


Merhaba , bugün iş yoğunluğumdan dolayı ancak yazabildim. Herkesin Mirac kandilini gönülden tebrik ediyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum. Terörün canımızı acıttığı şu günlerde dinimizin güzel ahlakı ile ahlaklanıp, tüm kusurlarımızı Peygamberimizin övdüğü güzel ahlak ile düzeltmemizi nasip etsin Mevlam cümlemize. Ebedi hayata inanan insan , sonu olan bir dünyada neyi paylaşamaz ve nasıl can yakar anlayamasam da biliyorum ki iyilik galip gelecek her daim...
Duanızı bekler , sevgiler sunarım...

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Güncem...

Merhaba, iyi,serin,güvenli,huzurlu haftalar diliyorum tüm insanlığa.
Gene bir terör saldırısı ile karşılaştık dün akşam:( Artık dualarıma "güven" isteğimi de ilave ettim. Her an , her yerde tehlike mevcut malesef:( Nerede olursak olalım, caddede yürürken, evimizde otururken, çalışırken vs... Allahım kökünü kurut bu terör belasının ve tüm kötülüklerin.Amin...
Dünden başlayıp yazayım günlerimi, günlüğüme, hatıralarda silinmez bir anı olarak kalsınlar diye. Dün çok sıkıldım, Cumartesi günü mızıkçı kardeşim Saliha Antalya'ya köyümüze gidince ben yalnız kaldım ve kızkardeşlerimin gene büyük bir nimet olduğunu tastikledim.Mızıkçılık etse de onu çok seviyorum, Allah bizleri hiç ayırmasın. Bütün gün evde yatıp, kalkıp en sonunda akşam üstü çıktım dışarıya. Kendime yemek ,sinema ve dondurma ısmarladım ; hiç eğlenceli değildi doğrusu:)
Cumartesi günü Gülden,Hilal,Nilü ile birlikte kahvaltıya gittik.Suna katılamadı malesef. Biz beşimiz eski apartman arkadaşlarıyız. Apartmanda her saatimiz birlikte geçerdi neredeyse ve seyrekleşse de görüşmelerimiz ,hiç kopmadık sonrasında da. Nostalji oldu bizim için, çocukları da annelere bırakınca bol bol muhabbet ettik, genç kızlığımızdaki gibi doymamacasına:) Oradan Nilü ile Kamile'ye gittik biz. Annem de çocukları alıp geldi. Akşam Nurgül'e gittim. Yeni evinin terasını öyle çok sevdim ki her çağırdığında gidiyorum, "hayır " diyemiyorum:)
Cuma günü ben çok sinirliydim:( Arkadaşım Saliha'ya gidecektik arkadaşla rla, 2 saat erken çıkmak için izin istediğim patronum izin vermedi yaw:( İnanamadım, çok sinirlendim; çünkü ben hiç izin istemem birilerine kızıp bana haksızlık yapması çok ağrıma gitti. Buluşmaya katılamamak da:( İş çıkışı annem ile Nilü, Nilü'nün kayınvalidesindeydi ben de oraya gittim. Oradan da birlikte çay bahçesine gittik. Bize kuzen İsmail, Saliha,Deniz,Aysel,Serap ve Sibel de eşlik etti.Bizim yeğenler çok hareketlenmiş yaw durduramıyoruz, peşlerinden sürekli koşturduk durduk orada da. Perşembe günü eski mahallemizin kızlarından Birgül'ün kına gecesi vardı ben de gittim , Gülden'i de göreyim diye. Kınada fazla durmayıp Gülden'lere gittik hep beraber çayımızı demleyip muhabbet etmek kınadan daha cazipti:) O gece Nilü de düğündeydi bize geldi çocuklarla kalmaya :) Kabus gibi bir geceydi, zaten geç gelip uyumadılar da:) O günden Cumartesi'ye kadar da bizde kaldılar:) Şakaydı bu sitemler, öyle çok özlemişim ki yeğenlerimi tatilden geldiklerinden beri göremiyordum, doyasıya sevdim veledleri:)
Çarşamba günü Elmas , Deniz ,Saliha ile birlikteydik. Sonrasında gene hepberaber Sultanahmet'e Havuzbaşı çay bahçesine gittik. Canlı fasıl var orada, tam benlik sanat müziği icra ediyorlar, doğrusu çok keyifli bir geceydi.
Salı günü Aysel geldi bize yemeğe ,evdeydim:)
Pazartesi günü ben Aysel'deydim Saliha ile:) Sularımız kesikti de Aysel'e attık kendimizi:)
Böylece ömrümden giden bir haftayı daha geride bırakmış oldum. Bakalım yaşayacak bir haftam daha kaldı mı. Umarım hayırla , huzurla, sağlıkla yaşayacağım haftalarım, aylarım, yıllarım vardır :)
Sevgiyle,sağlıcakla, huzurla kalın...

Bir Çılgının İçinde...


Merhaba, dün gittiğim sinema filminden bahsedeyim size. Rastgele girdim sayılır. Vizyondaki filmlere baktım, Eddie Murphy 'nin oynadığını görünce bu filmi tercih ettim, gülerim belki diye:) Sinema kültürüm çok iyi değil, Eddie Murphy de tanıdığım bir kaç yabancı aktiristten biri, zaten can sıkıntısından tek başıma çıkmıştım yola. Fakat tahmin ettiğim gibi komik bir filim çıkmadı karşıma:) Saçmasapan ,bilim-kurgu ağırlıklı bir filmdi; ama güzeldi:)
Başka bir dünyanın küçücük insanları adam şeklinde bir uzay gemisi ile dünyaya gelip, gezegenleri için gerekli suyu almayı planlıyorlar. Sonra dünyada farklı deneyimler yaşıyorlar, falan filan...
Ne güzel anlattım di mi:) Madem anlatamayacaktım , neden bahsettim ki:)) İş olsun işte:)
Yazın vizyonda pek kayda değer film olmuyor, ama izlenebilir hoş bir filmdi benim için. Yalnız günümde hiç fena gitmedi doğrusu. Gene de ben tiyatro adamıyım, bir kez daha anladım bunu. Tiyatrodan aldığım tadı hiç bir sinema filminden almadım bugüne dek. İzlediğim bir kaç sinema filmi haricinde çok beğendiğim olmadı. Sinemanın da çok umruydum ya:)))
Olsun ben sinemadan bahsederken bile emektar tiyatromuzu öveyim de:)
Bu yazıyı nasıl sonlandıracağımı kestiremiyorum:) Esen kalın diyeyim en iyisi:) Sevgiyle...

24 Temmuz 2008 Perşembe

"Niye Ben" Diyen Herkes İçin...


Brenda, yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı.

Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı.

Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Brenda’nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu.

Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkansızdı. Lens, yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah’a dua edebilirdi yalnızca... Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. “Allah’ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et.”

Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri “Aranızda lens kaybeden var mı?” diye bağırdı.”

Brenda’nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.

Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazacaktı:

“Allah’ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım...”

“BU YÜKÜ NİYE TAŞIYORUM” demeyin...

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Günlerim...

Merhaba , yeni bir haftaya başlarken sağlıklı, serin, huzurlu bir hafta diliyorum cümlemize.
Günlerim birikti gene, uzun bir yazıya benzer bu yazının akıbeti gene:)
"Gene" sözcüğü durağanlığı anımsatırken benim kullanma amacım statikliğimi tekrarladığımı bildirmek içindi Allah'tan:)
Neler yaptım uzatmadan anlatayım sevgili günlüğüme , zevkle:)
Cumartesi günü arkadaşım Serap' a gittim. Çok sakin ve huzurlu saatler geçirip, hoş muhabbet ettik . Akşamına Medişko'nun torununun sünnet kınasına katıldık annemlerle. Kınadan da halama geçip, kuzen Ayşe'yi aldık. Birlikte çay bahçesinde dondurma yiyip bize gittik. Ayşe uzakta oturduğundan sık görüşemiyoruz. Bu kez uzun zamandır doyasıya konuşamamanın acısını çıkarttık, iyi oldu doğrusu. Pazar sabahı annemin hazırladığı güzel kahvaltının ardından , kuzen Musti'nin de katılımı ile tabu oynadık. Hava çok sıcaktı, ikindiye kadar evde oturduk. İkindi vakti Saliha ve Ayşe ile yollara çıkıp vapurla Eyüp' e geçip, oradana teleferik trafiği sebebi ile yürüyerek Pier Loti'ye çıktık. Ayşe yolda arkadaşı Meryem'e rastlayınca o da bize katıldı ve Pier Loti'de güzel saatler geçirip, muhabbet ettik birlikte. Dönüşte teleferikle indik bu kez. Eyüp'de ayrılıp onlardan Saliha ile arkadaşı Nuran'a gidip kahve içtik. Ardından da eve gelip Elmas'ların çağırması ile çay bahçesine gittik yeniden:)
Bu haftam gümpürtüye gitmesin yazamadığım günlerimden de bahsedeyim kısaca:)
Cuma evdeydim.Perşembe Nurgül yeni evine taşındı , ona gittik Aysel,Birsen,Hafize ve Şükran ile. Çarşamba kuzen İsmail'i çok yalnız bıraktığımızı farkedip Saliha ,Musti ,annem ile birlikte Ayşe halama gittik. Salı günleri sanırım evdeydik:) Pazartesi günü Yeliz ile birlikte annemin arkadaşının bahçesinde oturduk serin serin:)
Diziler olmadığından biriktirdiğimde çok unutuyorum günlerimi:)
Huzurlu anıların hatıralarda tazeliğini koruyup, sevinç vermesi ;huzurun her daim hissediliyor olması duası ile...

18 Temmuz 2008 Cuma

Aynalar Koridorunda Aşk...


Merhaba, 3. kitabım bittiJ Kitabımın yazarı Mustafa Ulusoy. Kendisini, psikiyatrist doktor olduğundan 1,5 seans terapi alarak şahsen de tanıma fırsatım olmuştuJ “Sen de anma psikopatmışsın şeker ”dediğinizi duyar gibiyimJ Valla 3 ayrı uzmandan toplam 4,5 seansı geçmeyen terapi aldım sadece. Keşke fırsatım olsa da hep alsam hiç fena olmaz:). Eeeee acıların kolayına üstesinden gelinmiyor. Neden 1,5 seans derseniz, çok uzaktı yetişemedim, ilk yarım saatim yandıL Yanarım yanarım ona yanarım:) Ama hayatımdaki en zorlu ve acılı dönemimde başvurduğum Ulusoy, net tesbitleri ve net söyledikleri ile beni çok rahatlatmıştı. Allah hepsinden razı olsun.Annem ile ablama, söylediklerini anlattığımda “bunları biz de dedik, illa para mı vermen gerekiyor rahatlaman için” deseler de, konusunda uzman olduğunu bildiğim ve objektif baktığına inandığım birinin söyledikleri kesinlikle çok farklı etkiliyor. Etrafımdakiler benim yakınlarım, onların söyledikleri doğru da olsa objektif olamayacaklarını düşünüyor insan. Seçtiğim bütün danışmanlar iyi insan olduklarından “bir daha gelmene gerek yok , boşuna paranı harcama , ilaç da vermiyorum bu acıyı yaşayacaksın ve geçecek,bu zamanda öğrendiklerin karın olacak ,haydi uğurlar ola” gibi sözler söylediklerinden bir daha gidememiştimJ Evet dedikleri gibi hiç bir acı ilk yaşanan andaki kadar acıtmıyor, vefakar zaman ilaç vazifesini her zamanki gibi görüyor ve acıları tedavi ediyor. “Her şerde bir hayır vardır” sözü gene hakikiliğini gösteriyor ve bir çok şey öğretiyor insana. Ay amma uzattım sözü daha kitabı anlatacağımJ Hem bu kez sadece kitabın arka yüzünü değil, kitapta altını çizdiklerimi de yazacağım. Bu kitap bir roman, ama öyle içerikli ve öyle doyurucu ki her insanın yaşadığı duygulara,çıkmazlara farklı bir boyut getirerek okuyana kesinlikle fayda verecek , farkındalık sağlayacak bir roman. Bu arada bloğumda çalan şarkının sözlerini yazı yazarken farkettim, tam bu kitap konusunun çıkış noklası olan düşüncelere benzer sözler:) Hakkaten farkındalığım sağlanmış benim yaw:)))
Kitabın tanıtımı şöyle :
"İnsanın temel acıları" roman üçlemesi yapma niyetiyle yola çıkan Mustafa Ulusoy bu üçlemenin ilk romanı olan Aynalar Koridorunda Aşk da, insanın en temel korkusu ve acısı olduğunu düşündüğü sevilmeme ve değersizlik korkusunu işliyor roman boyunca.
Roman modern zamanı aşk yorgunu olan insanları yaşadığı bir çağ olarak tanımlıyor. Roman bir yaşantıdan çıkarılarak, bir sığıntı haline getirilen aşkın, insan kalbini sadece yaraladığı ve kendinden istenileni veremediği tezini işliyor.
Roman kahramanlarından Kırmızı, Gri ve Sarı geçmişleri farklı da olsa, üçüde çılgınca sevilmek istiyorlar. Üçü de aşka sığınıyor, ama yaşadıkları her aşk onların acılarını daha da artıyor.
Dr. Mavi ise aşk yorgunu insanlarla çalışmaktan yorgun düşmüş, onlara nasıl yardımcı olacağı konusunda kafası karışık bir terapisttir. Dr. Mavi ile arkadaşı Beyaz aşk, benlik, narsistleşmiş benlik, insanının acı karşısındaki tutumu, hayatın zorluğu, iyi-kötü, varolma sorunları konusunda söyleşiyorlar.
Kırmızı, Gri ve Sarı Dr. Mavi ile söyleşiyor, Dr. Mavi Beyazla. Romanın sonunda Kırmızı, Gri ve Beyaz’ın hayatları ilginç bir şekilde birbiri ile kesişiyor ve roman beklenmedik şekilde sona eriyor.
Aynalar Koridorunda Aşk bir aşk romanı değil, "aşkın romanı" sloganı ile çıkmış bir kitap.
Hem aşktan duyguları yorulmuş, hem de aşkla henüz tanışmamış ve aşkın yorgunluğunu tatmamış insanlar için ilginç bir kitap Aynalar Koridorunda Aşk.
Benim altını çizdiklerim :
* İdeal bir ilişkide, arkadaşınızın sizi ne fazla,ne de eksik değerlendirmesi beklenir. Karşınızdaki insanın sizin hakkınızdaki makul kanaati, ilişkinin içinde barındıracağı olası dengesizliklerden hem sizi, hem de onu korur. Bir insanın sizde var olan yetenekleri görmezlikten gelmesi incitici olabileceği gibi,sizinle ilgili yüksek beklentilere girmesi ve yüksek beklentilerine alet ederek sizi gerginleştirmesi de ilişkiyi zedeleyebilen tehlikeli bir tutumdur.
* İnsan şaşkınsa yapması gereken şey durmaktır.
* İnsan için en zor durumlardan biri birbirine zıt iki duyguyu aynı anda yaşamaktır.
* İnsanlar dünyanın geçiciliğinin farkına varmayıp, zamanlarını sorumsuzca tüketebiliyordu. Sonsuz bir zaman aralığı yaşar gibi yaşayabiliyordu insanlar.
* Değerli olduğunu hissedemeyen bir insan gerçekten sevemez, hep sevilmek ister -* O, ceviz kabuğunun içindeki cevizi merak ediyor, zihnini cevizin kabuğuyla meşgul etmiyordu.
* İnsan varoluşunu kuran değil,seyredendir.
* Küçük ayrıntılar insan yaşamının önünü bazen ciddi olarak tıkayabilir. İnsanın yaşamını tıkayan büyük sorunlar değil, küçük takozlardır.
* Bir insana verilen en önemli şey, insanın kendisidir. “Bana kendimi veriğin için Sana teşekkür ederim. Ve bana vermediklerin için Sana yönelen tüm kızgınlıklarım,öfkelenmelerim, şımarıklıklarım için Senden özür dilerim.”
* Yaratıcı insana kaldıramayacğı bir hayat, dert, sıkıntı , acı, yük, varoluş vermiyordu.Acıları çekilemez,dayanılamaz hale getiren, insanın acılar karşısındaki tutumuydu.
* Hayatta en mutsuz insanlar mutlu olmak için çılgınca uğraşanlardır.
* Kişisel tarihi ile uzlaşması için , insan kendisini bağışlamalıdır.
* Yıldızlar gece çıkıyor. Yıldızları görmek isteyen insan geceye razı olmalıdır. Hayatın yıldızlarına ulaşmak istiyorsan , içindeki geceye razı olmalısın.
Aslında altını çizdiğim çok ama çok şey var bu kitapta. Ben sadece bir kaçını yazdım . Hem elim acıdıJ, hem de bu kitabı okuyarak siz de satırların ve hayatınızın anlamını çizmelisiniz. Bu kitap okunmaya değer ve çok ama çok anlamlı bir kitap. İnsana anlamını ve değerini bulduran bir kitap. İlgilenenlere… Not: Bu kitabı ödünç aldığım arkadaşım İclal'e teşekkür ederim. Biraz kitabını çizdiğim için ise özür dilerim:)

17 Temmuz 2008 Perşembe

Geç bulduğum ama hep hayatımda olacak olan sevgili arkadaşım Kübra , İyi ki doğdun


Merhaba, bugün bloğumda sık sık bahsi geçen lise arkadaşım Kübra'nın doğum günü. Dün Sevin "facebookta gördüm Kübra'nın doğum günüymüş yarın" dedi. Bugün sabah Ayşe "Kübra'nın doğum günü" dedi. ben de gururla "biliyorum" dedim ikisine de:) Çünkü nasıl olduysa bir konuşma sırasında öğrenmiş, telefonuma kaydetmişim. Kaç gün öncesinden haberim vardı.
Kübra ile lisede 2 yıl aynı sınıfta okuduk; fakat sınıfımız ortaokuldan beri aynı arkadaşların olduğu bir sınıf olduğundan ve ben sonradan aralarına katılmış olduğumdan çok yakınlaşamamıştık. 3. sınıfta da sınıflar dağılmış, karışmıştı. Aradan 12 yıl geçti Nasıl oldu hatırlamıyorum, sanırım facebookta bulduk birbirimizi:) Bir daha da ömür boyu ayrılamayız gibi geliyor bana.
Geç kazanılan dostluklar bizimkisi. Ama çok sağlam...
Sanki yıllardır hiç ara verilmemiş; hep görüştüğüm insanlar onlar benim için. O kadar çok seviyorum ve öyle şanslı hissediyorum ki kendimi bu açıdan, zaten hep dostlarım için aynı şansı yakaladığımı düşünmüşümdür.
Gelelim sadete:)
İyi ki doğdun, iyi ki varsın canım arkadaşım Küboş; ve iyi ki benim arkadaşımsın. Ne kadar şanslısın şeker:))))
Nice senelere, birlikte, sevgiyle, geze geze:) ...

"Müze müze gezdiren kart" ım geldi:)

Merhaba, tarihe yolculuğum başladı da haber vereyim dedim:) ))
Bloglarda öylesine gezinirken "müze kart" dan bahsetmişti bir blog sahibi. Kim olduğunu hatırlayamıyorum ama kendisine teşekkür ederim. Meğer gazetelerde, ve başka platformlarda bahsi geçermiş de benim haberim yokmuş:) Kartım geldiğinde sevinçle önüme gelene gösterdiğimde, haberlerinin olmasından anladım:) Ama olsun benim gibi haberi olmayan vardır diye bahsedeyim istedim ben de...
Hemen www.muzekart.com sitesini tıklayıp, başvuruda bulunmuştum. Haftasına da kartım elime ulaştı. 20 YTL ödeyerek herkes bu karta sahip olabiliyor. Ayrıntıları siteden okuyabilirsiniz. Türkiye genelinde Kültür Bakanlığı'na ait 300 'ü aşkın müze ve ören yerini bir yıl boyunca ,dilediğinizce ve ücretsiz bir şekilde gezebilirsiniz.
Ben müzeleri gezmeyi, tarihim hakkında bilgi sahibi olmayı seven biriyim. Zaten klasik yapımla eskiyi çok severim:) Fakat müze gezilerim okul yıllarımda gittiklerimle sınırlı ve çok az. O zamanlarda da gurup halinde gidip, çok hızlı gezmek zorunda kaldığımızdan hatırımda kalan pek bir şey yok. Utanarak söylüyorum ki Ayosofya'yı görmedim bile:(
Para verip müzeleri gezmek de "neye cimri , neye değilim" benim bile anlamadığım yapımla zoruma gidiyordu:) Ama şimdi o müze senin, bu müze benim dolaşacağım inşallah:)
Hatta verdiğim 20 YTL 'nin acısını çıkartmak maksadı ile şehir dışındaki müzeleri de görmek için gidebilirim:) Al işte karmaşık harcama tutumuma bir örnek:)) Dün uçak bileti acentasında çalışan arkadaşım Melisa'yı arayıp " haftasonuna denk gelen günlerde bana nere olursa olsun ucuz uçak bileti bak , müze kartım var da müzeleri dolaşçam" dediğimde kahkahadan kırıldı kaldı kızcağız:)
Ama haksız mıyım, şimdi bu kartın hakkını vermek lazım gelmez mi:)
Bu arada kültür turlarında müze ve ören yerleri ekstra ücrete tabidir ya, şimdi ben o ücretten de muaf olacağım:) Her yönü ile karlı bir iş anlıcağınız üzre,tavsiye ederim:)


"Bir vatanın sahibi olmanın yolu, o topraklarda yaşamış tarihi olayları bilmek, doğmuş uygarlıkları tanımak, sahip olmaktan geçer"
Mustafa Kemal Atatürk

15 Temmuz 2008 Salı

Dolu dolu...

Merhaba, haftasonum gene renkli, yoğun ve güzeldi. Haftasonu kötü geçer mi hiçJ, aman geçmesin de zaten , hafta içi özlemle bekliyorum gelmesiniJ

Daha önceden bahsettiğim gibi Cumartesi günü liseden arkadaşlarımla buluştuk . Her buluşmada sayımız çoğalıyor, bu kez daha da kalabalıktık. Tam 12 kişi büyüktük. Ayşe, Fatma Zehra, Kübra ve iki çocuğu, Esra, Hülya ve 2 çocuğu, ABD’den Fatma, İzmit’den Özge, Ankara’dan Hatice, sınıfımızın tek doktoru Emine, Meryem ve 2 kızı da bizimleydi.

Evli ve çocuklu olanlar ilk başta dışarıda buluşmanın iyi bir fikir olmadığını söyleyerek itiraz ettiler. Sonra demokratlıkları ile büyüklük gösterip çoğunluğa uydular sağolsunlar. Ama itiraf ediyorum siz haklıymışsınız, o gün benim için çok çok mutlu bir gündü ,sizlerle olmak bana çok iyi geldi; fakat dışarıda kalabalık buluşmak zor oluyormuş. Özellikle yeni gördüğüm arkadaşlarımla pek konuşma imkanı bulamadım. O gün gelenlerden özellikle tebrik etmek istediklerim var. İzmit’ten atlayıp geldiği için Özge’yi, Kartal’dan sabahın köründe eşi ile karşıya geçip, saatlerce eşinin pis iş yerindeJ buluşma saatimizi sabırla beklediği için Esra’yı ve oğlu milli felaket Semih’e rağmen her zaman uyumlu olan, her zaman tadını çıkarmayı bilen , her zaman sakin ve rahat olan, hiçbir gezmeye “hayır” demeyen canım arkadaşım Kübra’yı tebrik ediyorumJ Kübra inş. Ben de senin gibi bir anne olurum, süpersinJ

Kızlarla ayrıldıktan sonra Fatma Zehra’nın evine kahve içmeye gittik, Sevin, Fatma ve ben.

Oradan da geçen hafta sözleştiğimiz üzre Sevin ile İclal ‘e gittik, Saliha ve Aysel’i de alarak.

İclal harika bir sofra hazırlamış bizlere. Yemeklerimizi yedikten sonra tabu oynadık J İclal ve Sevin ilk kez oynuyorlardı ama ikisi de zeki olduğundan berabere sonuçlandı skor. Güzel bir gecenin ardından sabah güzel bir kahvaltı ile birlikteliğimizi noktalayıp vedalaştık Sevin ve İclal ileJ “Gene geliriz “demeyi ihmal etmedik elbetteJ

Aysel , Saliha ile vitrinleri dolaşıp, Müc’ün “bişeyler yapalım” diyen telefonundan sonra gezmeye doymayan bizlere Süleymaniye yolu göründü anidenJ Müc ile buluşup Süleymaniye’ye gittik birlikte. Orada da tabu oynadıkJ Dışarıda tabu oynamak biraz riskli Saliha mızıkçısı kavga çıkartıyor, insanlar tuhaf tuhaf bakıyorJ Gene skor haksız yere berabere sonuçlandı sayesinde. Allah'ım bu benim kardeşim olamaz inanılmaz cadı J

Sorsanız “haksızlığa tahammülüm yok” der, ama basbayağı cadı işteJ Neyse henüz bekar olduğundan çok kötülemeyeyimJ Diğer bütün huyları güzeldirJ

İşte böyle sevgili günlüğüm, bir hafta sonunu daha bitmesin isteyerek bitirdim. Ama tüketmedim, güzel anılarla doldurup, bir ömür boyu yaşatmak üzre hoş hatıralarıma ekledim.

Ey güzel hatıralar, çoğalın e mi siz, cümleninkiyleJ, sevgiyle…


Not: (OLMASI GEREKEN) Cumartesi günü ABD'den gelen biricik arkadaşım Fatmacığım sağolsun çikolata getirmiş bizlere. Nereden aklına geldi bilmiyorum, çok mahcup oldum. Dedim onca uzak mesafeden ne gerek var çikolata getirmeye, hem İsviçre olsa, Avusturya olsa anlarım , burda çok daha güzelleri varken incelik yapıp taaa ABD'den çikolata taşıman büyük incelikti . Ağzımızı tatlandırdığın için çok teşekkür ederim şeker arkadaşım Fatmacığım:)

Not: (OLAN) Ee be Fatma , ben sana çikolata getir diye başının etini yerken, bu kadar az mı getir dedim. Neydi o öyle dişimin kovuğuna yetmedi:) Zaten herkesin içinde açma , bana ver sadece dedim , geçen sefer de milletin içinde açtın bölüşmek zorunda kalmıştım. Zaten getirdiğin azcık bişey o da dağıtınca bitti. Bir de paketin içinde bi sürü çeşit vardı ben bikaçının tadına bakabildim , özellikle çeşit çikolata getiriyosan , her çeşidinden yemem gerekiyo. Neyse artık insanlık bende kalsın, bunca olumsuzluğa rağmen sana teşekkür edeyim
çok merci canımcığım, daha çok daha güzel çikolatalarla TR ye sık sık gelmen dileği ile:)

Unutmadım...




Yıl 1992, henüz çocuk sayılabilecek bir yaştaydım, unutmadım…
Hiçbir savaşa anlam veremem ben, o zaman da verememiştim.
Dünya ölümlü ise neden insan insanı öldürürdü ki, hem de kalleşce?...
Öldürmenin başka türlüsü de yoktu zaten. İçim acıyordu, yüzlerini bilmediğim, dillerini bilmediğim, haritada yerlerini belki bilemediğim insanlara yapılan zulmü gördükçe, tv den izledikçe içim acıyordu. Günlerim gecelerim hep o insanları düşünerek geçiyordu . Ne suçları vardı ki, neden bu muameleye maruz kalıyorlardı ki? Hele çocuklar ve anneleri…
Annemin yerine kendimi koyduğumda durum vahşetti, kendimin yerine annemi koyduğumda da… O anne ve çocuklar aklımdan çıkmıyordu hiç.
Bitmiyordu savaş bir türlü, mutsuzdum, hiç bişey yapamadığımıza kızıyor ,ağlıyordum. Sadece dua okuyor, bir de şiir ve mektup yazıyordum onlara. Aşağıdaki şiiri o günlerde yazmıştım ve her platformda ağlayarak okurdumL

Bosnalıma

Sana vuran eller kırılmadı mı?
Sana söven diller tutulmadı mı?
Sana zulmeden zalim yok olmadı mı?
Olur Bosnalım olur, elbet zalimler de kahrolur.

“Yaşamadıkça bilinmezmiş, acımızı anlayamazsın” deme.
“Nasıl kardeşiz biz , destek vermediniz” deme.
İnan kardeşim bedenim burada ama,
Vallahi de billahi ruhum Bosna’da.

Sabret kardeşim, biraz daha sabret
Zafer dolu günler, yakındır elbet
Kolay değil elbette sebat etmek onca eziyete
Ama unutma ki sebat eden bulur mükafatı Cennet’de

Şu anda senin anan-baban şehit oldu
Şu anda ölü kardeşinin eti senin midende
Şu anda korkusuzca sen savaşıyorsun cephede
Ya ben , zannetmeki mesudum, dualarım seninle

1995 yılıydı, günlerde 11 Temmuz, yer: Srebrenitsa…
Akıllar almıyor, insan olduğundan utanıyordu insan. Vicdan denen şey insana aitse, bunlar insan değildi. Eğer bunlar insansa ,vicdan denen şey yalandı. Bu satırları yazmakta zorlanıyorum, göz yaşlarımı durdurmakta da. Nasıl anlatılır, nasıl izah edilir ki “2. Dünya Savaşından sonra en büyük etnik katliam” olarak anılan , binlerce kişinin 5 gün içinde öldürüldüğü o günlerden nasıl bahsedilir ki. Gözü dönmüş olmalı bu insanların, savaş bile anlamsızken, savaş olmadan bir bölgeye girip kadın ,çoluk-çocuk, yaşlı demeden nasıl kurşuna dizebildiler ki? Hem sadece öldürmekle kalmadılar tecavüzler, neler neler…
Bu katliamdan önce Srebrenitsa’lı Boşnaklar silahlarını bırakmıştı BM ‘nin verdiği güvence ile. Hollanda’lı askerler koruyordu onları göya. Gözleri önünde bu katliam yaşanırken hiçbir şey yapmayan Hollandalı askerlere daha sonra madalya verilmesi ve Uluslararası Adalet Divanı’nın bu olayı “soykırım” olarak nitelendirip Sırpları suçlu bulmaması ise daha sonra acı üstüne acı ekledi.. İlahi adaletin acılara su serpeceğine olan inançları ayakta tutuyor şimdi onları.
Yığınla toplu mezar bulundu, kemik yığını halinde. Ölenlerin kimlikleri belirlenemiyordu. DNA testi ile bilinenler ise ancak gömülüyor, kalanlar kimliklerinin tesbiti için bekletiliyordu.
11 Temmuz 2008 Cuma günü ise hala kardeşinin, eşinin, oğlunun, babasının cesetlerinin dahi bulunamayışı ile bekleyen insanların arasında diğerlerine nazaran şanslı denilebilecek 300 ‘e yakın kimliği tesbit edilmiş şehitler mezarlarına, ebedi istirahatlarına kavuştular. Şuraya bakın mezarı olmalarını şans görür olduğumuz bir katliam yaşandı dünyamızdaL
Tüm ailesini bu vahşi katliamda kaybetmiş bir annenin söyledikleri aklımdan hiç çıkmayacak.
“İnsanlar oğullarından gelin, torun beklerken biz cenaze, tabut bekliyoruz. Senelerdir bizim sevincimiz, neşemiz kalmadı. Tek neşemiz, tek umudumuz, maalesef baba, oğul ve eşlerimizin cesetlerini bulmak. Üzücü ama öyle. Onları uzun süre dönerler umuduyla bekledik... Hep dönerler diye umutlar içinde. Ama artık tüm umutlar da tükendi. Artık tek umudumuz onların cesetlerini bir bütün içinde bulmaktır. Allah bunu nasip ederse, çok mutlu olurum”
İnşallah nasip eder, duacınızımL
Evet unutmadım, unutmayacağım da…
Ne Srebrenitsa’yı, ne Afganistan’ı, ne Irak’ı , ne Filistin ‘i ne de başka bir savaşı, haksızlığı, caniliği….
Allah’ım savaşı izlemek öyle acıtıyor ki beni ne olur başka bir savaşa şahit olmayım yaşamım müddetince. Hiçbir çocuk da şahit olmasın, hiçbir insan da. Savaşın failleri de insan olsun artık.
Hiçbir savaşa fırsat verme, izin verme Allah’ım! Hiç kimsenin canı yanmasın, hiç kimse öldürülmesin bundan sonra. Amin…

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Canım Nilüm, iyi ki doğdun ve iyi ki ablamsın...


Merhaba , 12 Temmuz Cumartesi günü ablam, en yakın arkadaşım ve "kız kardeş çok büyük bir nimet, kızkardeş gibisi yok" dememe sebep olan , iki kız kardeşimden biri Nilü'nün doğum günü idi. Nilü'ler o gün tatile çıkacaklarından Cuma akşamı kayınvalidesine ve bize geldi vedalaşmaya. Bize zaten geç gelmişti, enişteme 00,00' a kadar kalmalarını tembihledik . Saliha, üzerinde"iyi ki varsın kara akrep" yazan küçük bir pasta yaptırmıştı , tam 00,00 da, yani 12 Temmuz'da doğum gününü kutladık:) Kara akrep lakabı rahmetli, Aşık dedem'e aittir:) Aşık dedem herkese lakap takardı. Ablam da aramızdaki en esmer kişi olduğundan ona o lakabı uygun görmüş olacak. Esmer dediğime bakmayın bembeyaz, sadece bizden biraz daha siyah kaşlı ve gözlü:) Bizim ailede çoğunun kaşı yok gibi bişey zaten:) Neyse lakabı ile müsemma olur sanırım tatilden döndüklerinde:) Canım yeğenlerimi şimdiden çok özledim.
Bu arada sevgili Nilü, iyi ki doğdun, iyi ki varsın ve iyi ki benim ablamsın. Senin gibi bir kardeşe sahip olduğum için çok ama çok şanslıyım, tabi sen de benim gibi bir kardeşe Nilü ailemizin en becereklisidir. Yengeç burcundan olması ile hep övünür." Biz olmasaydık, sizler aç kalırdınız "der :) Çok iyi bir ev hanımıdır. Ama çalıştığı yıllarda da çok iyi bir iş kadını idi. Okul hayatında da çok iyi bir öğrenci.Aklı zehir gibidir , zekası ile de çok övünür zaten:) Sanırım biraz megalomanyak:) Bunları yazarken farkettim:)
Halı örer, pasta yapar, elinden her iş gelir. Kafayı bir şeye takarsa mutlaka o iş üstünde yoğunlaşır ve dikkatini sadece o işe verir. Evinde sudoku çözdüğü zamanlar yeğenlerimin perişanlığını bilmem anlayabildiniz mi:) Çok rahat, psikolojisi çok düzgün biridir. Ben çoğu şeyi onla paylaşır, ondan akıl alırım . Yaaa onun için yazacağım çok şey var fakat zamansız yazmışım, patronum başımda dikiliyor da:) Neyse artık siz bilin ki o benim ablam
O olmasa idi hayatım çok eksik olurdu eminim.
Seni çok seviyorum Nilücüğüm, hayatın boyunca eniştemle, yeğenlerimle ve bizle hep huzurlu, sağlıklı ve mutlu yaşa inşallah. Nice senelere...

11 Temmuz 2008 Cuma

Anlatamıyorum...

Merhaba, hayırlı ve bereketli bir Cuma günü geçirmenizi diliyorum hepinize.
Her gününüz hayır, her işiniz bereketli olsun inşallah.
Duaya muhtaç biri ancak bu kadar dua eder diye bir görüşüm var benim:) Bu görüşüme inanın ve bana bolca dua edin e mi:)
Bu arada ezberimdeki şiirleri , bitene dek ve aklıma geldikçe sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Nevbahar klasiği oldu bu:) Bugün paylaşacağım şiiri lisedeki edebiyat hocam Ayla Abak ezberletmişti bize. Biz diyorum ama bilmiyorum benden başka ezberleyen olmuş mudur:) Keşke daha da çok ezberletseydin canım hocam. Sen benim unutamadığım birisin. İzini kaybettim, bulmayı çok ama çok istiyorum. Sen edebiyat sevgisi ile dolu geçen yıllarımda benim için bir şanstın, iyi ki varsın ve iyi ki senin taleben olma şerefine nail oldum.
Şiirime gelince Orhan Veli Kanık'ın "anlatamıyorum"'u...

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

10 Temmuz 2008 Perşembe

Merhabalar efendim:) Bütün sitemime rağmen blogcu alemindeki suskunluk devam ediyor malesef:( Ama ben susmayacağım:) Haykıracağım :) Sanırım abarttım:)
Yaaa şaka bir yana yorumlar da kesilince insanın yasazı gelmiyor:)
En son Pazartesi günü yazmışım. Ben sondan başlayayım her zamanki gibi.. Dün arkadaşım Nurgül'ün yeni evine bakmaya gittim. Henüz taşınmadı ama dört gözle taşınmasını bekliyorum:). Manzarasına bayıldım evinin güle güle oturursun inş. Nurgülcüğüm. Salı günü Saliha ile birlikte alışveriş merkezine gittik, Nurcan ile buluştuk. Oradan da birlikte yemek yedik. Pazartesi günü çok eski ve çok yakın arkadaşım Gülden, annesi ve gelinleri ile geldi bize . Gülden Ankara'da yaşıyor. Evlenip gelin gitmesi ile uzaklaşan mesafelerimiz , hiç arkadaşlığımızı uzaklaştırmadı. Zaman zaman biz gittik Ankara'ya, o annesinin de burada olması sebebi ile sık sık geldi. Hilal,Nilü ,Gülden ve benim paylaştığımız öyle çok acı tatlı olay var ki. O güzel günleri hep tebessümle anıyorum ve arıyorum. Tabi Gülden gelir de Nilü gelmez mi:) o da bizdeydi. Hilal Rize'de olduğundan yoktu malesef.
Bu arada ben nasılım ?
Bilemiyorum içimde bir sıkıntı var, o sıkıntı hayra çıkacak inş. diye ümit ediyorum. Havaların sıcaklığı, başkalarının dertleri, kendi sıkıntım vs. derken anlamsız bir mutsuzluk var bende. Tabir-i caizse manyak gibiyim:)
Bu hafta sonu planlarım var liseden arkadaşlarımızla sözleştik, akşam da İclal'de kalmaya karar verdik. Belki o günleri yaşamak sevinç verir. Sevinci ummamak lazım , yaşamak lazım di mi:) Bakmayın sızlandığıma çok şükür ki yaşıyorum Allahım...
Sevinç dolu güzel günlere...

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Günlerim yine yoğun ve yorucuydu ama çok güzeldi...

Merhaba, herkese iyi,serin,mutlu bir hafta diliyorum. Çok ilginç bir şeyi farkettim dün. Arkadaşımdaydım bloğuma bakayım ve diğer biloglarda gezineyim dedim ki Asheke'nin bir sürü yazı eklediğini gördüm. Benim bilgisayarımdan açtığımda zenci adamın resminin olduğu yazı vardı sadece. Hatta bir gün "nerelerdesin" diye yorum bırakmıştım. Bende eklediği yazılar görünmüyor nedense. Sonra blah blah in bloğuna baktım onda da yeni yazı var bende görünmüyor. Neden olduğunu bilmiyorum bu sabah baktım gene aynı. Çözmeye çalışacağım , msn. nime de virüs girdi ,iş bilgisayarımın kafayı yediğinden şüpheleniyorum:) Asheke sen de "neden yorum bırakmıyor bu kız" diye düşünmüşsündür belki de:)
Bu arada Perşembe günü kızlarla beraberdik kandildi bol bol dua ettik birbirimize. Birer çay içip pastanede, evlerimize dağıldık sonra. Cuma günü Nilü'ye gittim akşam, yeğenlerimi sevdim bol bol. Cumartesi günü her zamanki gibi Figen'de kahvaltıdaydım:) Oradan alışverişe çıktım ve Nilü'ye uğradım tekrar. Akşam arkadaşım ve akrabam olan Ferit 'in düğünü vardı. Ailecek oradaydık. Harika bir düğündü, bol bol yedik içtik geldik:) Ferit'e ve Zeynep'e ömür boyu mutluluklar dilerim. Dönüşte Aysel'e gittik Saliha ile. Birsen 'de vardı. Pazar sabahı ise ben kızları kahvaltıya götürdüm. Kahvaltıdan sonra İclal ile Gülcan'a gittik. Gülcan'ın dünyalar tatlısı oğlu Alperen 6 aylık oldu ve biz ancak yeni görebildik. Çok da kayıpta olduğumuzu anladık tabi. Akşam üstü de okulumuzun pilav gününe katıldık İclal ile, Sevin'le buluşup. Güzel bir gündü ama bizim sınıftan kimseye rastlayamadık malesef. Eeee yıllar geçtikçe meşakkatler artıyor insanlar fırsat bulamıyor senede bir kez de olsa görüşmeye. Neyse ki biz arkadaşların çoğu ile zaten görüşüyoruz.
Yoğun bir hafta sonunu geride bıraktım. Herkes hafta sonu dinleniyor , ben ise yoruluyorum:). Ama mutlu olduğumdan bu yorgunluk dokunmuyor neyseki:) Bakalım bu hafta neler yaşanacak , her gün eksilen ömrümün günlerinde.
Güzelliklerle dolu anlarımın çoğunlukta olmasını temenni ediyorum. Sevgilerimle...

3 Temmuz 2008 Perşembe

Regaib kandiliniz mubarek olsun dostlar...

Merhaba, bugün hicri Receb ayının ilk günü ve de ilk Cuma gecesine rastlaması nedeni ile Regaib kandili. İki güzel günün yanına bir de mubarek Cuma gecesinin güzelliği eklenince değmeyin keyfimize:). Benim gibi uyanıkların bu geceyi güzel geçireceğini ümit ediyorum. Af ve mağfiret ayında günahlarımızın affı ve dualarımızın kabulü için bol bol dua edelim , hatta bol bol birbirimize edelim ki daha çabuk kabul olsun:) Bu da bir uyanıklık işte:) Yüce yaradanımız öylesine cömert ki isteklerimizi sakın sınırlı ve kısıtlı tutmayalım. Bol ve çok isteyelim dileklerimizi. O , O'nun şanının yüceliğini tastik edişimizden hoşnut oluyor biz istedikçe. Bu gece affolunan kullar arasında olmamızı talep ediyorum ben Allah'tan. Bir de başka hiç bir yerde bulamadığım dinimizin bütün güzel hasletlerine ulaşma gayreti içinde olmayı talep ediyorum . Yaratılmışların en üstünü ve şereflisi insandır. Ben insan olmaya layık bir insan olmak istiyorum. Sadece kendini düşünen değil başkalarını da düşünen., sevmeyi bilen, bencil olmayan; doğanın, hayvanların ve tüm canlı kardeşlerimizin hakkına riayet eden bir insan... "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" demeyen, hep iyiye güzele karşı gelişme gayreti olan bir insan, hep akl-ı selimle hareket eden, kalbini çirkinliklerle karartmayan bir insan... Dünyamız için de , savaşların, haksızlıkların, zulümlerin, açlıkların, ekolojik felaketlerin, ahlaksızlıkların, afetlerin son bulmasını talep ediyorum Allah'tan.
Bugün çok dua edesim var ama vaktim şimdilik sınırlı. Sizler de kocaman bir amin deyiverin bakalım:)
Allahım bizi sev, bizi sevdir, bizi cennetin ile sevindir!
Amin...

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Şttttt blogcular uyuyor musunuz:)

Merhaba demiyorum size:( Küskünüm çünkü blogcu arkadaşlarıma :( Tevbe tevbe ölü toprağı mı serpildi üzerlerinize yaw, neden sesiniz çıkmıyor hiç bu sıra. Sıcaklar vurdu mu sizi, öyleyse daha iyi ya yazın serinleyin:)
Her sabah merakla açıyorum bloglarınızı yeni bi ekleme yapmamış oluyorsunuz çoğu kez . Yorumlarınız da kesildi. Ay işler de durgun canım sıkılıyor anlasanıza:) Hadi yazın, anlatın, paylaşın . Biraz canlanın göreyim sizi, sobeleyin, mimleyin hareket katın şu blogcu alemine:)
Güzel muhabbetlerin çoğalması dileği ile...

1 Temmuz 2008 Salı

Kaldırımlar...


Merhaba, zaman zaman ezberimdeki sevdiğim şiirleri yazmaya devam ediyorum . İşte onlardan biri Necip Fazıl Kısakürek'in "Kaldırımlar"'ı...



Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..