19 Ağustos 2010 Perşembe

Vah güzel İstanbul:(

Merhaba gene ben:) Bir başladım mı durdura bilene aşkolsun beni:) Şimdi efendim uzun zamandır değinmek istediğim bir başka konuyu da kayda almam gerekiyor daha fazla gecikmeden.Zira çok önemli. Şehir dışında yaşayan ve tarih öğretmeni olan bir arkadaşım kızı ile birlikte tarihi mekanları gezmek amaçlı şehrimize teşrif etmişti. Fikirlerine güvendiğim arkadaşımın izlenimini çok merak ediyordum bendeniz de. Duyduklarım canımı acıtsa da doğruluğuna istinaden değinmem gerektiğini biliyorum. Şöyle ki;
"İstanbul'un en güzel tarafı dönme zamanıydı" dedi arkadaşım bana:(
Bu cevap İstanbul'u çok seven beni üzdü tabi . "Bakışın mı güzel değil, İst. güzel şehir, yaşanmış şehir" diye geveledim önce.
" Gene de güzelliğine bir şey dediğim yok; ama insanlar mahvetmiş. Yönetimler de buna çanak tutmuş. Yahu adam Nur-u Osmaniye Camiinin duvarını delip içine büfe kondurmuş ,olacak şey mi? Avrupa da olsa bunu yaptırırlar mı? İstanbul’u gördükçe ne kadar kötü yönetilmiş olduğumuzu anlıyorum." dedi ve içimi acıtmaya da devam etti.
"Topkapı Sarayı'nın içinde yahu hem de Babüssaade de,yani en içteki avluda kebapçı salonu vardı. Şaşkınlıktan yere düşecektim. Tam Sarayburnu'na bakan yerde kebapçı koymuşlar gel de çatlama sinirden. Turist gitsin başka yerde zıkkımlansın , istanbul'da yer mi yok. Bütün tarihi eserler dökülüyor. Bu tür tarihi eserlerin yakınına inşaat yapmak yasaklanmalı. Mezbele haline getiriyorlar. Bu şehrin nüfusunu ne yapıp yapıp azaltmak lazım bu kadar nüfusu kaldırmadığı açık.". Başka diye devam etmesini istediğimde;
“Saray-müze hakkındaki bir başka eleştirim İlber Ortaylı ile alakalı olabilir. Harem-i Hümayun dökülüyor, kapalı bazı odalar var. Pencerelerden baktım içler acısı, facia. Her şey dökülmüş bir mezbele halinde” dediğinde artık ben nasıl ezildim bilemezsiniz. Benim ayıbım değildi ama ayıptı. Utanması olan her insanın yüzünün kızarması gereken bir durumdu. Katledilen tarihti çünkü. Devam etmesini istediğimde dedikleri de çok manidardı.
“İstanbul’da yaşayanlar çevrelerini bilmiyorlar. Dolmabahçe Sarayı’ndan çıktık, az ilerdeki deniz müzesine gidecektik kapıdaki polise sordum ‘burlarda bir deniz müzesi olacaktı, yanında Barbaros türbesi olacaktı’ dedim. Adam ‘bilmiyorum, bir sorayım’ dedi. Yanındakilere sordu kimse bilemedi. Halbuki 100-150 metre ilerdeymiş”.
Bu gözlemler karşısında ben diyecek bir şey bulamıyorum:( Yine arkadaşımın son sözlerini aktararak bu acı yazıya nokta koyacağım. Ama bu konu asla nokta koyulmaması gereken , geç kalınmış,fakat mutlaka bir şeyler yapılması gereken bir konu. Onca tarihe,onca yaşanmışlığa, onca emeğe, onca şaire haksızlık etmemek, kendimize haksızlık etmemek için…
"İstanbul çok özel bir şehir,sıradan değil. Bu özelliği korunmalıydı,başka İstanbul yok..."

1 yorum:

Hamiyet dedi ki...

Maalesef kanamasını durduramadığımız bir yara bu sevgili nevbaharım. Tarihimiz gözlerimizin önünde yok olup gidiyor. Bir an önce bir şeyler yapılmalı.