8 Ekim 2010 Cuma

GAP NOTLARI-1:)

Merhaba ,uzun zamandır görmeyi hayal ettiğim Güney Doğu Anadolu'nun gizemli şehirlerini gezdim,gördüm ve döndüm :) İşte gezi notlarımın ilki:

DİYARBAKIR: BİNBİR ÇEŞİT RENK VE LEZZET
Geçtiğimiz hafta Çarşamba sabahı (6 Ekim 2010) Diyarbakır'da başladı tur programımız .Diyarbakır'a ayak basar basmaz ilk işimiz 1575 yılında yapılmış tarihi Hasan Paşa Han'ının içindeki ‘Mustafa'nın Kahve Dünyası’ adlı mekanda binbir çeşit kahvaltılıklar ile harika bir kahvaltı yapıp, yol yorgunluğumuzu bertaraf etmek oldu:) Kesinlikle tavsiye edeceğim bir mekan. Her şey mükemmeldi.

CAHİT SITKI TARANCI’NIN MÜZE EVİ
Ardından meşhur 35 Yaş şiirinin yazarı Cahit Sıtkı'nın doğduğu ve şu an müze olan evini gezdik. Ezbere bildiğim şiirlerdendir 35 Yaş şiiri , "yolun yarısı” olarak gördüğü 35 yaşını, sadece 11 yıl geçince vefat etmiştir Tarancı.”Kapımı çalıp durma ölüm, açmam” dizeleri ve benzeri ölüme dair bir çok dizesi bulunur Tarancı’nın. Belli ki ölümü çok düşünmüştür, fakat öldüğünde anlamış olmalı ki ölümün hesabı yapılmıyor, yapılsa da tutmuyor maalesef. Tarancı'nın evi 1820 yılında Diyarbakır'ın meşhur siyah bazalt taşından inşa edilmiş, haremlik selamlık usulüne göre yapılmış fakat daha sonra haremlik kısmı yıkılmış., 4 mevsime göre inşa edilmiş harika bir ev. Şairin kişisel eşyalarının yanı sıra dönemin hayat tarzını yansıtan etnografya müzesi olarak da ziyarete açık. Evin bahçesinde yöre halkından çocukların bize 35 Yaş şiirini okumaları çok güzel bir jestti.

İSLAM TARİHİNİN 5’İNCİ HAREM-İ ŞERİFİ
Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi’nin ardından Anadolu'nun en eski camisi olan tarihi Ulu Camii gördük. Gördük diyorum zira restorasyonda olan caminin avlusundan bakabildik bu ulu yapıya. Önceleri kiliseyken camiye çevrilmiş olan yapı aynı zamanda İslam tarihinin 5. Harem-i Şerifi olarak kabul ediliyor. Camide ayrıca sibernetiğin babası olarak bilinen El-Cezeri’nin güneş saati varmış. Şam Emeviye Camii örnek alınarak yapılmış bu yapıda önceleri medrese faaliyetteyken şimdi yerini kütüphane ve müftülük binası almış. Ayrıca Hanefi ve Şafi mezheplerinin ayrı ayrı mescidleri bulunuyor burada.
Mezheplerin kendi usullerine göre ibadet etmeleri bir yandan çok hoş olsa da bir yandan da “ayrıştırır mı bizleri bu uygulamalar çoğalsa” diye endişelendirdi beni doğrusu.

ÇİN SEDDİ İLE YARIŞAN KALE
Daha sonra Çin Seddi’nden sonra dünyanın 2’inci en uzun suru olan 5000 mt'lik tarihi Diyarbakır Surları'nı gördük. 81 burçtan biri olan Keçi Burcu’na çıkıp şehri seyretmek de büyük keyifti doğrusu. Sıcak Diyarbakır'da, taş özeliğinden kaynaklanan serin yapıları gezmek,tarihi solumak çok güzeldi ama Diyar-ı Bekir'deki gezi programımız bundan ibaretti. Gazi Mustafa Kemal’in 3 kez geldiği ve son gelişinde yapılan toplantının ardından şehrin adının Diyarbakır olarak değiştiği Gazi Köşkü’nü de görüyoruz yoldan geçerken.

MARDİN KAPISI’NDAN BATMAN’A…
Mardin kapısından çıkıp, Batman'a doğru yol alıyoruz. Yolda Dicle Nehri’ni ve üzerindeki tarihi 10 gözlü köprüyü görüyoruz. Bismil çayının üzerinden geçip Türkiye’nin ilk rafineri merkezi olan Batman yolunda petrol kuyularını görüyoruz. Ne çok nimete sahip olup, bu denli dışarıya bağımlı yaşıyor oluşumuza bir kez daha şaşıyorum. Lale cennetiyken şimdi Hollanda’dan lale getiriyor oluşumuza şaştığım gibi. Vakit öğle olduğundan Batman’da Kazım Usta’da mola veriyoruz. Burası güzel bir mekan fakat kahvaltıyı öyle sıkı yapmışım ki buranın nimetlerinden keyif alamadım:) Fakat çeşit çeşit kebapların tadına bakmaktan da geri kalmadım:) Ayrı bölmelerde, yer sofrasında, bakır sininin üzerinde, otantik bir mekanda yemeğin ardından içtiğimiz Türk kahvesi çok iyi geldi doğrusu. Yol boyu rafineri pompalarını görüp; ki Bismil yakınlarında da büyük bir petrol kuyusu bulunmuş, Hasan Keyf’e yol alıyoruz.

HASAN KEYF: SUYA GÖMÜLEN TARİH
Son zamanlarda Tarkan’ın da karıştığı ,baraj yapımı ile sular altında kalacak olan antik kenti görecek son şanslı kişilerden biri olduğum için çok mutluyum. Kayaç tabakası suyu görünce yumuşayan cinsten olduğundan çoğu yerde yer yer çökme yaşandığından ve şimdi olmasa da ilerde burasının tamamen yok olacağı realitesi ile baraj yapımı ile kalkınma sağlamak istese de devlet ben duygusal yaklaşıp bu tarihi dokunun yok olmasından ziyadesi ile üzüntü duyanlardanım. Gene de tam olarak bilmediğim bir konu hakkında yorum yapmam doğru olmaz.

HASAN KEYF’İN BÜYÜSÜ
Hasan Keyf ‘in manzarası bizi büyüledi. Sert kaya anlamındaki bu antik kent maalesef zamanın tahribatına dayanamayarak tahrip olmuş. Orta çağın en büyük tarihi köprüsü de bu aşınmadan maalesef nasibini almış. Zeynel Bey türbesi Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’e aitmiş. Akkoyunlular’a ait bölgedeki tek eser buymuş. Peygamberimizin kuzenine ait olduğu söylenen İmam Abdullah türbesi, El Rızık Camii,Sultan Süleyman Camii ,Hasan Keyf Kalesi… Küçük saray ve eski darphane ile mağaralar da Hasan Keyf’in muhteşem tarihi yapılarından. Önceleri kışın sıcak, yazın serin olduğu için insanların meskenleri olan mağaralar , günümüzde kiler ve depo olarak hala kullanılmaktaymış. Bu arada Süleymaniye camisinin minaresi yarım,sebebi de yapıldığı yıllarda savaş çıkması nedeni ile inşasının tamamlanamayışı. Hasan Keyf’deki “çok güzelsiniz” gibi komplimanlarla para isteyen çocuklar içimi acıttı benim. Erkeklerin aciz yaklaşımlarının örnek alınması çok daha fazla içimi acıttı:)

MARDİN: TARİHTE YAŞAYAN ŞEHİR
Batman’dan sonraki durağımız Midyat’tı. Midyat’da önce Sıla dizisinin çekildiği Devlet Konuk evini geziyoruz. Burası meşhur Mardin taş evlerinin en güzel örneklerinden biri. Midyat taşı zamanla renk değiştirdiğinden bina yeni de olsa eski zannedeceğimiz bir görünümde oluyor. Mardin Atatürk Üniversitesi de bunlardan biri. Daha sonra verilen serbest zamanda Mardin’e özgü telkari işçiliğindeki takıları görmek amacı ile Mardin dükkanlarını dolaştık. Kendime hatıra olarak telkari bir yüzük aldım oradan. Gümüş telişleme sanatı olan telkari Mardin Midyat’ın yanı sıra Beypazarı ve Trabzon’da da sürdürülen çok eski bir sanat. Bu bölgelerde gümüş madeni olmadığından gümüşü getirttirip işliyorlar. Bu sanatın en iyi ustaları Süryanilermiş. Şahmeran efsanesi de Mardin’de doğmuş. Hemen her evde Şahmeran figürü var… İnanışa göre bolluk ve bereketi simgeliyor.

ARKASI YARIN…
Diyarbakır, Batman, Mardin.. Hızlı bir turla üç şehri ne kadar tanıyabildiğimiz tartışmalı olsa da takvim sıkışık. Yapacak bir şey yok. Mardin’de kalacağımız Yay Grand Otel’e varıp günün yorgunluğunu atmak için odalarımıza çekiliyoruz. Benim yorulmadığımı söylememe gerek yok sanırım:) Gezerken hiç yorulmuyor oluşum sanırım incelenesi bir durum:) Ertesi günü diğer yazımda anlatacağım. Çok uzun oldu yaw:) O kadar da ayrıntıdan kaçındım oysa:) Cidden aldığım notların çok az bir kısmını kullanıyorum ama olmuyor işte yaşananlar anlatmaya değerse yazılanlar kısaltılamıyor:) Şimdilik sağlıcakla kal günlükcağazım.

Hiç yorum yok: