15 Ekim 2010 Cuma

GAP NOTLARI-5:)

SONUNDA SON GÜNE GELDİK:)

Merhaba , son güne geldik sonunda:) GAP turumun son gününden de bahsedeyim, bir de Arda ‘ya özel bir yazı döşeyeyim, sonra da bu mevzuyu kapatayım değil mi:) Gök görmediklik de bir yere kadar:) Hem döndüğümden beri biriktirdiğim günlerim var anlatayacağım:)



PARA BÖYLE BİR ŞEY İŞTE:)

Son günümüze Antep’te uyandık. Saliha “Para böyle bir şey,her sabah gözümü açtığım yer mutlaka başka bir şehir olmalı” diye bizi güldürdü:) Sabah kahvaltının ardından ilk işimiz sedef atolyesine gidip sedef yapımını görmek oldu. Cidden çok büyük el emeği ve ustalık gerektiren bir sanatmış. Buna istinaden sanırım bu kadar pahalı:) Ustaların ellerine, sağlık zanaatlarına bin bereket… Sedef atolyesinde bizlere zahter çayı ikram ettiler. Ne iyi geldi doğrusu,teşekkür ederim. Sedef Atolyesinden ayrılıp tur programında yer alan Kilis’e doğru yol aldık:) Almasak da olurmuş :) Kilis’ten sadece geçtik efendim. Bunun adına şehir turu diyorlar:) Ben böyle tura... :)) Kilis’e dair tek söyleyebileceğim şey sadece Antep’e sınırının olması:) Hadi dayanamadım Evliya Çelebi’nin Kilis’e dair notlarından bir paragraf da düşeyim göremesem de haksızlık etmeyeyim bu şehre, neticede turun suçu:) "Kilis Şehri, Halep eyaletinde sancaktır. Fakat Valide Sultan hassıdır. Yetmiş yük akçe ile iltizam olunur. Üç yüz payesi ile sadaka olunur şerif bir kazadır.Sancak Bey'ine adalet üzere seksen bin kuruş hasıl olur. Kadısına yedi bin kuruş hasıl olur. Kalesi virandır. Ama Celali ve Cum Kürtleri korkusundan şehrin dört tarafı kale gibi kerpiç duvarla çevrilmiştir. Evliya ÇELEBİ, Seyahatname"





DÜNYADAKİ İLK AÇIK HAVA MÜZESİ,YESEMEK!

Kilis gezimizin(!) ardından Gaziantep’e bağlı İslahiye ilçesinde bulunan Yesemek Açık Hava Heykel Müzesini gezdik. Burası suların arasında bazalt taştan yapılmış olan çeşitli tanrı,aslan ,hayvan vs. heykellerin ve heykel taslaklarının sergilendiği güzel bir yer. Dünyada bilinen ilk açık hava heykel müzesi aynı zamanda. 1890 yılında kazı yapan bir Alman tarafından bulunmuş.



Ve gezimizin son durağı olan Hatay il sınırlarına giriyoruz. Amik Ovasından geçip şehre girdiğimizde ilk olarak Harbiye ‘deki şelale bölgesinde Öz Kervan Tesislerinde yemek yiyoruz. Humus,otlu tahin salatası, taratur, muhammara(cevizli biber), abugannüç (patlıcan salatası) olan ordövr tabağının ardından kebaplarımızı yiyip sabırsızlıkla beklediğimiz peynirli künefemizi tadıyoruz. Ayrıca Antakya’ya özgü özel pidesini de tadıyoruz. Bu mekandaki çalışanların servisini ve davranışını özellikle beğenmediğimi yazmak da tavsiye ettiklerimi yazmam kadar vazife edindiğim bir husus. Antakya’ya bir daha gitsem asla buraya uğramam:) Harbiye Şelaleleri güzel manzarası ve eğlence mekanları ile Suriye ve Orta Doğu’dan gelen turistlerin uğrak yeriymiş. Buranın mitolojik bir hikayesi de var. Roma döneminde Apollon ve Daphne’nin aşkını ,şelale de Daphne’nin göz yaşlarını simgeliyormuş.



MEDENİYETLER ŞEHRİNDEYİZ…

Yurdumuzun en güneyinde yer alan bu şehir sınır vilayetlerimizden.Türkiye sınırlarına katılmadan önce 10 aylık bir devlet kurulmuştu burada. O sürede kullanılan meclis şimdinin kültür merkezi hatta alt katında pastane işletiliyor:) Türkiye’nin en büyük demir çelik fabrikası (İskenderun) burada. Asi Nehri’nin üzerinden geçtiğimizde Asi dizisi aklıma geliyor ve o dizideki yerleri göremeyişime üzülüyorum:) Bütün şehir merkezleri aynı, işte apartmanlar,çarşılar,trafik,keşmekeş:) Antakya'nın en beğendiğim özelliği farklı kültürleri ile farklı inanışlarda olan çeşitli etnik grupların bir arada yaşıyor olmaları. Bu nedenle Unesco barış kenti seçilmiş. 3 semavi din ve 6 mezhepten oluşan 120 kişilik Medeniyetler Korosu da tüm dünyaya konser verip bu güzelliği örnek olarak sunmaktaymış. Aynı sokakta bulunan Camii, Havra ve Kilise buna çok güzel bir örnekti.



CAMİ,HAVRA VE KİLİSE AYNI YERDE…

Sarımiye Camiinin hemen arkasındaki Katolik Kilisesini gezip terasına çıkıp kilise çanının arkasındaki cami minaresini görüntülerken yankılanan ezan sesi çok hoşuma gitti. Keşke bu dinlere ve ırklara saygı her bölgemizde,her şehrimizde buradaki gibi güzel yaşansa. Benim istediğim tabloyu taaa Türkiye’nin en güneyinde görmek nasip oldu. Bu güzel örneklerin çoğalmasını can-ı gönülden diliyorum. Katolik kilisesi eski bir Antakya evinden dönüşmüş küçük bir kilise. Cami ve havrayı ise sadece dışarıdan görüntüleyebildik. Daha sonra Habib-i Neccar Camiini gezdik. Burası Roma tapınağıyken önce kiliseye daha sonra da camiye çevrilmiş bir yer. Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda şehit olan Habib-i Neccar’ın başının bulunduğu türbesinden dolayı bu ismi almış. Gövdesinin bulunduğu yere ise Habib-i Neccar dağları deniyor. Cami içinde ilk hristiyanların mezarları da türbe olarak bulunuyor, dinimi seviyorum yaaa ben. Geçmişi inkar etmeyen ne güzel bir dinin mensubuyum, şükürler olsun.

Bu tarihi yerlerin ardından Tunus’taki Bordo müzesinden sonra dünyanın 2. büyük mozaik müzesi olan Arkeoloji Müzesini gezdik. Burada tarihi mozaik sanatından yapılmış tablolarda okumak mümkün. Sonrasında verilen serbest zamanda künefe yemeği ve almayı ihmal etmedik tabi:) Antakya’nın en eski ve en büyük camisi olan Ulu Camii ise sadece dışarıdan görüntüleyebildim. Zira programda yoktu. Asi Nehri’ni de köprüden izleyip fotoğraflayabildim. Antakya’da gezdiğimiz tarihi mekanların sonuncusu Saint Pıerre Kilisesi idi.Burası hristiyanlığın ilk mabetlerinin biriolmakla beraber Hz.İsa’ya inananlara ‘Hristiyan’ ünvanının ilk verildiği yermiş.Burasu hristşyanlar için kutsal bir yer olması nedeniile Papa tarafından hac yeri olarak ilan edilmiş bir yer aynı zamanda. İçinde baskın anında kaçabilmek için gizli bir tünel de yapılmış . Her dinin evvelinde baskıya maruz kalmak var demek ki. Son din olan İslam ise hala öz vurdunda garip,öz vatanında parya:(




YA SEYAHAT:)


Ve sonunda dönüş yoluna rotomızı çevirdik. Dönüşte Adana Havaalanı tercih edilmiş.Mersin’e giderken de burayı kullandığımdan başka bir havaalanından uçmayı tercih ederdim:)))) Malum aynı yere ikinci kez gitmeyi yeni yerler duruyorken sevmiyorum pek:) Velhasıl Pazar günü gecesi İst’a dönüp turda kaynaştığımız dostlarımıza ve rehberimize veda edip kürkçü dükkanında ertesi sabah işe gitmekiçin uykuya daldık:) Bunca günün sonuböyle mi bağlanır yaw:) Vallahi yazı dizimi mahvettim:) Ne yapalım gerçekler acıdır:) Rüya gibi gelip geçen Gap turumuzun özeti(!) bu kadardı günlükcağazım:) Bir başka geziyi özet geçmeyi temenni ediyor “Ya seyahat” demeyi ihmal etmiyorum Çelebi misal:) Şefaat diledikten sonra elbette:)

Sevgiyle...

Hiç yorum yok: