11 Ekim 2010 Pazartesi

GAP NOTLARI-2:)

İKİNCİ GÜN.. İLK DURAK KIRKLAR KİLİSESİ
Merhaba GAP turumuzun 2. gününden devam ediyorum anlatmaya. Her sabah olacağı gibi ertesi sabah saat 6,15’de kalkıp, kahvaltının ardından her sabah olacağı gibi 7,30 da otobüsümüz hareket etti:) İşe giderken bile bu saatte horul horul uyurken tatilde sabahın kör vaktinde yollara düşmemiz beni yine tahmin edeceğiniz üzere hiç etkilemedi:) İlk durağımız Kırklar Kilisesi oldu. Diğer adı Mor Behnam olan bu Süryani kilisesinin yapım tarihi 569. 40 şehidin kemiklerinin buraya taşınmasından sonra Kırklar Kilisesi adı ile anılmaya başlanmış bu kilisede kufi yazı örneklerini bulabileceğimiz yazıtlar da mevcut. Fakat maalesef çoğu yerde olduğu gibi bu kilise de restorasyon çalışması olduğundan ayrıntılı gezemediğimiz mekanlardan oldu.

TAŞIN NEFESİNDEN TARİHİ SOLUMAK
Ve sıra eski Mardin’in dar sokaklarında çıkacağımız geçmişe yolculuğa geldi.
Yaşanmış, yıllanmış tarihi sokakları, evleri, dükkanları görmek çok keyif vericiydi.
Mardin Arkeoloji Müzesi’nin önünden geçmemize rağmen tur programında yer almayışı sebebi ile göremeyişimiz biraz canımı sıktı doğrusu. Malum müze gezme eylemi vazgeçemediklerimden. Yeni müze kartımı da bu tur vesilesi ile almışken görmeyi isterdim doğrusu:) Sokakların dar oluşundan dolayı taşımacılıkta kullanılan, rehberimizin belediye işçisi diye tanıttığı Mardin eşeklerini de gördük. Bazı evlerin kapısının üstünde Besmele-i Şerif, Kabe veya lale resmi vardı. Bu resimler o dönemde hane sahibinin hacca gittiğini gösteriyormuş. Saliha da Mardin’in resmini kapımıza asmayı düşündü o anda , bu harika şehri gördüğümüz havasını atmak için:) Mardin evleri taş evler. Genelde ahşap ya yok ya da çok az kullanılmış. Sebebi de bölgede orman olmayışı. Bizim ahşap cumbalarımız orada taştan.

ABBARA: TAŞ YOLDAKİ TÜNEL
Sokaklarda gezinirken tarihi Ulu camiyi de dışarıdan gördük malum sebepten dolayı. (Restorasyon) O an aklıma gelmedi neden “Ulu” ismi verilmiş camilerin çoğuna aceba? Cami minaresi şahadet parmağını andıran biçimde inşa edilmiş ve tüm ihtişamı ile Mardin’in simgelerinden biri olmuş. Üzerindeki kitabeler ve hilallerin içinde cennet ile müjdelenen sahabelerin ismi yazıyor. Burada da Diyarbakır’da olduğu gibi Şam Emeviye Camii örnek alınarak inşa edilmiş bir yapı gördük. Şam’a gitmek de farz oldu heee:) Ayrıca sokaklarda karşımıza çıkan abbara adlı tüneller de çok güzel bir görünüm vermiş bu taş yapılara. Abbaralar evlerin altında kestirme yol olarak kullanılmış. Genellikle de geleni görmesi amacı ile o evdeki abbaranın üstündeki odada hizmetliler yaşarmış.

DEY-RUL ZAFERAN…. SÜRYANİLER….
Mardin sokaklarını zevk ile gezip, eski PTT binasının karşısındaki yine şehrin siluetini görebileceğimiz bir çay bahçesinde Türk kahvelerimizi yudumlayıp, 5. yy.’da inşa edilen ve Süryani Ortodoks Patrikleri’nin evi olarak kullanılan Dey-rul Zaferan Manastırı’na gittik. Burayı manastırın baş rehberi gezdirdi bize. Süryaniliğin bir mezhep olmadığını , hristiyanlığı ilk kabul eden bir ırk olduğunu da baş rehberin verdiği bilgilerden öğrendim. Manastırın bir adı da Mor Hananyo Manastırı. Burası güneş tapınağı ve daha sonra Romalılarca kale olarak kullanılan bir kompleks üzerine inşa edilmiş. Mabet, Güneş Tapınağı,Mor Hananyo Kilisesi, Azizler Evi ve Meryem Ana Kilisesi olmak üzere 4 bölümden oluşmakta. Güneş tapınağının tavanında kullanılan taşların arasında herhangi bir kum,kireç vs. kullanılmaması da ayrıca ilginç bir özellik.

NEDEN CAMİYE ÇEVRİLMEMİŞ!?
Süryaniler 640 yıl boyunca bu binadan yönetilmiş. Ayrıca bölgeye İngiltere’den 1874 yılında gelen ilk matbaa da bu kiliseye getirilmiş burada patriklik yapan 4.Petrus tarafından. Manastırın güzel bahçesinde safran çayı ve kahvesini tadıp, soluklandık. Burada yaşadığımız bir hadiseyi not düşmezsem çatlarım :)Turumuzdaki bir arkadaş baş rehbere “Bir şey sorabilir miyim?” dedi ve şu soruyu sorup rehberin rengini kaçırdı:) “Burası neden camiye çevrilmemiş”:))))))) . Ne güldüm o anda boş bulunup bu safiyane soruya:) Başka bir teyzemiz de yine aynı rehbere “Sizin ölülerinize Fatiha okuyorum, kabul olur mu?” diye sordu:):) Turdaki güzel insanlar.. Hepinizi çok sevdiğimi yeri gelmişken dillendirmek isterim.

KASIMİYE’DEN MEZOPOTAMYA’YA BAKIŞ
Sonraki durağımız Cemil İpekçi’nin defilesi ile gündemde olan Kasımiye Medresesi oldu. 15. yy.’da inşa edilen bu önemli yapı medrese, cami ve zaviyeden oluşmakta. Avludaki havuzdan akan su tasavvufi bir anlam taşıyormuş. Dağumu, gençliği, olgunluğu, ölümü ve ölümden sonra tekrar dirilmeyi simgelen çeşitli ebatlarda birbirine bağlı havuz manidardı. Ayrıca medreseden Mezopotamya ovasını izleyebilmek çok güzeldi.

SEMBUSEK, İROK, KABURGA DOLMASI
Yemek vakti gelince Mardin’in mahalli yemeklerini tadabileceğimiz Ebrar Lokantası’nda mola verdik. Kaburga dolması,sembusek, irok (içli köfte), etli kabak dolması, güveç, ayran çorbası tattığımız enfes lezzetlerdendi. Yemek sonrası Mardin’den ayrılarak tarihi İpek Tolu üzerinden Peygamberler Şehri Urfa’ya doğru yol aldık. Güney Doğu’da en merak ettiğim şehirlerdi benim Mardin ve Urfa. İki merakımı da aynı gün gidermiş olmak şans mı, şansızlık mı karar veremedim:) İnşallah tekrar ve daha ayrıntılı gezmek nasip olur.

PEYGAMBERLER ŞEHRİNDEYİZ…
Urfa’ya vardığımızda akşam üzeri idi. Balıklı Göl’ü ve etrafını apar topar anlatıp bizi serbest bıraktı rehberimiz. İşte o serbest zaman benim Urfa ile baş başa kalmam için fırsat oldu. Balıklı Göl, Aynzeliha ve Halilürrahman göllerinin bulunduğu mekana deniyor. Buralar Hz. İbrahim’in ateşe atıldığında düştüğü yer olarak biliniyor. Devrin hükümdarı Nemrut tarafından kaleden ateşe atılan Hz. İbrahim ,Allah’ın “Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri ile suya,odunlar da balığa dönüşüyor. İşte o göl Halilurrahman Gölü. Nemrut’un kızı Hz.İbrahim’e inandığından kendini ateşe atıyor ki onun düştüğü ateşin oluştuğu göl de Aynzeliha gölü olarak biliniyor.

HZ. İBRAHİM’İN VEKİL KILDIĞINI BEN DE VEKİL KILDIM
Buralardaki balıkların kutsallığına inanıldığından korunuyor ve Anadolu’ya yapılacak saldırıda askere dönüşecekleri düşünüldüğünden asker balık olarak anılıyor. Hz.İbrahim’in Kabe’yi inşa ederken asansör vazifesi gören ve ayak izinin olduğu kutsal taşı gördükten sonra, onun ateşe atıldığında suya dönüşen gölleri görmek benim için çok önemliydi. Zira ateşe atıldığında kendisine yardım etmek isteyen kuşlara “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir/Hasbinallah ve nimel vekil” dediği virdi benim de en zor zamanlarımda ağzımdan düşmemiştir ve bu teslimiyeti örnek almamın , kötülükleri Allah’a havale etmemin çok büyük faydasını görmüşümdür. Allah onlardan razı olsun. Ayrıca İbrahim Peygamber’in doğduğu mağarayı gördük. İçindeki suyun şifalı olduğu söylenir ben de bu sudan içtim. İnşallah ruhuma ve bedenime şifa olur. Mevlid’i Halil Camisi’nin bahçesinde oranın yerlisi olan bir çocuk, Risale-i Nur Külliyatının müellifi Said Nursi’nin ilk defnedildiği yeri gösterdi.Ayrıca Balıklı Göl’ün etrafındaki Rızvaniye Camii ve Halil-Ür Rahman Camilerini de gördük.

BİNBİR GECE MASALI YA DA URFA GECELERİ
Şehrin tarihi çarşılarını dolaşıp geceyi geçireceğimiz Akgöl Renaissance Otel’e gittik. Şehrin gece ışıklarını izleyebildiğimiz teras kattaki pek de memnun olmadığımız kebap menüsünden sonra da Harran Konağı’nda bize özel yapılan Sıra Gecesi’ne katıldık. Sıra gecesi erkeklere özgü içkisiz yapılan sazlı,-sözlü bir eğlenceyken daha sonra turisttik amaçlı kadınların da katıldığı bir eğlence tarzı. Yerde oturmakta ilk olarak zorlansam da gecenin güzelliği ile alıştım:) Saliha Hanım gecenin gözdesiydi:) Bizim ailenin oynak kişisi olarak orada da hiç durmadı:) Aslında sadece o gecenin değil tüm GAP gezisinin gözdesi idi Arda ile birlikte bizim kız:) Arda’dan özel olarak bahsedeceğimden şimdilik anlatmıyorum :) Sıra gecesinde türküler söylendi, halaylar çekildi, ödül almış bir usta tarafından çi köfte yoğruldu. Çi köfteymiş aslı “ğ” kullanmadım:) Şıllık tatlısı yenildi:) Bu ismin tatlıya veriliş sebebi ,bu besleyici tatlı sonrasında erkeklerin hovardalığa çıkmasındanmış:) Son olarak da mırra kahvesi içildi. Mırra fincanı geleneğe göre yere konulmazmış. Konulursa karşındakini evlendirmek zorundaymışsın. Öyle bir şey işte tam anımsayamadım:) Bir teyzemiz koydu ve ufak bir bahşişle zor kurtuldu :)Ama Saliha yere koymak için çok çalıştı onu anımsıyorum :)

NEMRUDUN KIZI, YANDIRDI BİZİ…
Sanırım babamın sürekli dinlediği ve hiç ısınamadığım türkülere burada ve GAP turu boyunca otobüs şöförümüzün sürekli çalmasıyla galiba ısındım:) Geldiğimden beri “Nemrut’un kızı ,ağlattı bizi” şarkısı dilimden düşmüyor :) Biz geceyi burada noktalamadık elbette. Urfa’nın olmazsa olması ciğercilere gittik rehberimiz, Aysel, Saliha, turumuzun genç çiftleri Seyhan ile Süleyman, ayrıca turumuzun gıpta ile baktığı, elleri masada bile ayrılmayan 40 yıllık eskimeyen çift teyzemiz ve amcamız ile :) Ciğer harikaydı da önümüze sebze tahtası koymuşlar kendi içimizi kendimiz hazırlamamız için ben domatesleri keserken “kendi paramla rezil oluyorum yaw” diye söylendim durdum:) 2 günü de böyle yoğunluk sonrasında noktaladık. Ben yoruldum mu peki? Asla:)) Arkası yarına efendim,sevgiyle kalın…

1 yorum:

mersav dedi ki...

slmlar valla harika bi tur olmuş ne güzel... bu ara sık sık gitsemde çok özlüyorum Urfayıııı